“Çok güzel günler bekliyor bizi evlat”
Ne yazık ki yakından tanıma fırsatı bulamadığım, ama yazılarından ve hakkında dinlediklerimden basınımızın görüp göreceği en özel ve renkli karakterlerden biri olduğunu bildiğim Arda Uskan’ın gidişi çok üzdü beni.
Hele ömrünün son bir haftasında yazdıkları... Yaklaşmakta olan sonun farkında olan ve bunu bile matrak bir dille anlatmayı başaran yazılar. Birer hayat dersi her biri...
Şu an koltuğunuzdan kalkıp suyunuzu bardağa koyup içebiliyorsanız, sevdiğiniz bir yemeği yiyebiliyorsanız, deniz kenarında yürüyebiliyorsanız bütün bunların nasıl birer nimet olduğunu düşündüren...
Kıymetini bilin
Hayat dediğimiz de üstelik bunlardan ibaret aslında. Haddim değil ama bir tavsiyede bulunmak istiyorum kendime de, sizlere de: O gündelik iç sıkıntılarınızın, sebepli sebepsiz depresyonlarınızın, sinir patlamalarınızın bile kıymetini bilin. İnsanın değil bağırıp çağırmaya, parmağını kıpırdatmaya bile mecali olmadığında hükmü kalmıyor hiçbirinin...
Son Mohikan...
Ve bugün bu köşeyi biraz Arda Uskan’la paylaşmak istiyorum... Hayatı lezzetli bir yemek gibi tadını çıkararak yaşamış, ne yazık ki sofradan erken kalkmış ‘Son Mohikan’a saygıyla...
“İçki kötülüklerin anasıdır!” başlıklı yazısında karaciğerini bu hale getiren içki yüzünden bundan böyle yapamayacaklarını sıralıyor gençlere:
“Mesela istesem de oğlumla koşuya çıkamayacağımı biliyorsunuz değil mi? Denize giremeyeceğimi, hele de Bodrum-Fethiye ve yine sizin yaşınızda gittiğim rüya şehir Paris'i bir daha göremeyecek olmamı... Şöyle üzeri sarımsaklı yoğurtla bezenmiş biber kızartmasını, hadi biraz ukalalık edeyim; elim kadar koca bir ıstakozu tereyağında dereotu, yine sarımsak ve kırmızı acı biberle sote edip lüpletmeyi rüyamda bile göremeyeceğimi...
En sevdiğim ‘kırlarda yayılıp kitap okuma’ alışkanlığıma veda edeceğimi... Ve dostlarımla sohbetlerimizi çok ama çok özleyeceğimi...”
Son yazısı
Ve son yazısı... Kendisi Teşvikiye Camii’nden uğurlanırken gazetede basılan son satırları. Yazılarını yazdırdığı oğluna hitaben:
“... şimdi nerede mi olmak isterdim?
Seninle şöyle çarşaf gibi bir denizde gün batımına doğru kulaç atmak hiç fena olmazdı. Sonra kıyıya çıkıyoruz, mevsimi değil ama erguvanlar açmış... Kumsala uzanıyoruz. Benim elimde heyecanlı mı heyecanlı bir casus romanı, sen yine Almanak'ını okuyorsun. Derken gün batıyor, bir bakıyoruz Pink Floyd konserindeyiz, elimizde yağda kızarmış pastırmalı sandviçler... Konser boyunca ben nasıl oynayıp, zıplıyorum anlatamam...
Bir insan için enerjinin ne kadar muhteşem bir şey olduğundan henüz haberim yok tabii.”
Ve son cümle: “... evet haklısın, hem ailemizi hem bu ülkeyi çok güzel günler bekliyor evlat..."
'Gerçek dünya' için ayrıldı
Taze bir haber değil... Bir ay kadar önce okuduk Hümeyra’nın ‘Yalan Dünya’ dizisinden ayrıldığını. Aslında herkes hayatı kendi dünyaya bakışıyla yorumlayacağı için, daha ziyade yazanın kibarlığına göre; ‘Hümeyra kadrodan çıkarıldı’ ile ‘Diziden kovuldu’ arasında değişen başlıklar okuduk.
Kendi istedi
Bu yolda bir açıklama mı gelmişti yapımcılardan? Hayır. Ama insan niye bıraksın ki devam eden, para kazandığı bir işi, değil mi?
Üstelik geçen yıl Gülse Birsel’i eleştirmişti, olacağı buydu... Hayatta bir masadan bile kendi isteğiyle kalkamamış, yakaladığı koltuğa yapışıp kalmış insanların başka türlü bakmasına imkan yok tabii...
Ama Hümeyra, sahiden kendi isteğiyle ayrıldı diziden. Daha ‘popülerine’ daha ‘çok kazanacağına’, ‘bir başrol oynayacağına’ gitmek için değil, Bodrum’a yerleşip resim yapmak için...
Artık bu çok sevdiği, ona iyi gelen uğraşına dizi bekleme saatlerinden daha fazla zaman ayırabilmek için... Hayatını ‘popüler bir oyuncu’ olmanın gereklerine göre değil, kendi isteklerine göre yönlendirmek için...
Sergi bekliyoruz
Aslında ‘gerçek dünya’ için bıraktı ‘Yalan Dünya’yı... Kimse yan masasında oturup konuşmalarına kulak kabartamasın, bunu da “Bu gazeteciliktir” diye kılıf uydurup yazamasın diye belki de...
Yakın bir zamanda bir resim sergisiyle çıkagelmesini bekliyoruz...