Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | “Alacakaranlık”ta gözden kaçırmayın sakın
“Alacakaranlık”ta gözden kaçırmayın sakın
16 Kasım 2012 - 07:11Kadın yönetmeni ve karakteriyle Türk sinemasının kanayan bir yarasına merhem olan "Gözetleme Kulesi", kaçırılmaması gereken bir film Sık sık aklımdan geçen “Sinemamızda neden kadın hikayeleri de anlatılmıyor? Neden doğru düzgün kadın karakter yazılmıyor?” temalı sıkıntılarım bu seneki Altın Portakal’da ayyuka çıkmış ve festival sonrası bu konudaki isyanımı dile getiren bir yazı yazmıştım. Kadın yönetmen konusu ise gönlümüzde ayrı bir yara. Parmakla sayabileceğimiz kadarlar ne yazık ki...
Böylesi bir kuraklıkta ama, ikinci kurmaca filmini çeken Pelin Esmer gibi bir yönetmenin varlığı, basbayağı vaha gibi geliyor insana. Kadın yönetmense kadın yönetmen, kadın karakterse kadın karakter. Ve o ikinci film, bugün gösterime girmiş durumda: “Gözetleme Kulesi”.
Film, biri ormanın tepesindeki yangın gözetleme kulesine, öteki otoyol kenarındaki bir otogara sığınmış iki yalnız, sessiz, içine kapalı insanın birbirlerinin ‘başına kalmasını’ anlatıyor. Nihat, kuş uçmaz kervan geçmez kulesinde öbür bekçilerin telsiz muhabbetlerine bile karışmadan yaşayıp giderken önce Tosya Seyahat’in otobüslerinde, sonra da otogar lokantasında çalışan, ailesiyle neredeyse bütün bağını koparmış olan Seher’in sırrını keşfediyor. Hiç istemeden, merak filan etmeden, kendiliğinden. Ve o günden sonra ikisinin hayatı bir şekilde birbirine bağlanıyor.
Sırf dağ başında baş başa kaldıkları için birbirlerine aşık olmaları şart olan ikililerin anlatıldığı aşk filmlerinden biri değil bu, tahmin edeceğiniz gibi. İçlerinde kendileriyle halledemedikleri hesaplaşmaları olan iki yabancının mecburiyet halinde birbirlerine dönen öfkelerini anlatıyor.
Bu yıl Adana Altın Koza Film Festivali'nden En İyi Yönetmen dahil toplam 5 ödül aldı “Gözetleme Kulesi”. Son derece hak edilmiş ödüller... Bir tek Laçin Ceylan’ın oynadığı anne rolü bir yardımcı kadın oyuncu ödülü için fazla kısa, bir görünüp bir kayboluyor. Ama iyi değil mi? Son derece iyi...
Ama zaten başta Olgun Şimşek ile Nilay Erdönmez olmak üzere bütün oyuncular çok iyi. Olğun Şimşek sinemamızın kıymeti az bilinilen yıldızlarından biri. Tamam, kendisini “Yalan Dünya”da izlemeye de hiçbir itirazımız yok, ama beyazperdede de çok daha fazla değerlendirilmeyi, üzerine hikayeler yazılmasını hak ediyor. Filmi izleyin, göreceksiniz. O ne ölçülü bir oyunculuktur...
Ama ben bu filmde en çok Nilay Erdönmez’i tanımaktan heyecan duydum. Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden’nden mezun, müthiş bir oyuncu. Pelin Esmer onu Dip Sahne’de kendi yönettiği Jean Genet oyunu “Zenciler”de izleyip keşfetmiş. Sinema yönetmenleri daha çok tiyatro izleseler kim bilir daha ne cevherler çıkacak ortaya. Ayrıca Erdönmez film için birkaç gün otobüs hostesliği yapmış, 10 kilo almış ve emzirme sahnelerinde dublör kullanılmamış, bunlar da birkaç küçük detay. Ayrıca Menderes Samancılar var, Rıza Akın var, ne güzel... Bekçilerin telsizlerden duyduğumuz seslerinin sahipleri arasında ise Serdar Orçin varmış, Berk Hakman varmış, Ahmet Rıfat Şungar varmış, bu da ayrı bir hoşluk...
Aslında bunca lafın tek bir ana fikri var: “Gözetleme Kulesi” iyi bir film. İzlenmeyi, çok kişi tarafından izlenmeyi hak ediyor. Zevzek komedilerin, vasat aksiyonların, “Alacakaranlık”ların gölgesinde kalıp gözden kaçmasına izin vermeyelim...
Böylesi bir kuraklıkta ama, ikinci kurmaca filmini çeken Pelin Esmer gibi bir yönetmenin varlığı, basbayağı vaha gibi geliyor insana. Kadın yönetmense kadın yönetmen, kadın karakterse kadın karakter. Ve o ikinci film, bugün gösterime girmiş durumda: “Gözetleme Kulesi”.
Film, biri ormanın tepesindeki yangın gözetleme kulesine, öteki otoyol kenarındaki bir otogara sığınmış iki yalnız, sessiz, içine kapalı insanın birbirlerinin ‘başına kalmasını’ anlatıyor. Nihat, kuş uçmaz kervan geçmez kulesinde öbür bekçilerin telsiz muhabbetlerine bile karışmadan yaşayıp giderken önce Tosya Seyahat’in otobüslerinde, sonra da otogar lokantasında çalışan, ailesiyle neredeyse bütün bağını koparmış olan Seher’in sırrını keşfediyor. Hiç istemeden, merak filan etmeden, kendiliğinden. Ve o günden sonra ikisinin hayatı bir şekilde birbirine bağlanıyor.
Sırf dağ başında baş başa kaldıkları için birbirlerine aşık olmaları şart olan ikililerin anlatıldığı aşk filmlerinden biri değil bu, tahmin edeceğiniz gibi. İçlerinde kendileriyle halledemedikleri hesaplaşmaları olan iki yabancının mecburiyet halinde birbirlerine dönen öfkelerini anlatıyor.
Bu yıl Adana Altın Koza Film Festivali'nden En İyi Yönetmen dahil toplam 5 ödül aldı “Gözetleme Kulesi”. Son derece hak edilmiş ödüller... Bir tek Laçin Ceylan’ın oynadığı anne rolü bir yardımcı kadın oyuncu ödülü için fazla kısa, bir görünüp bir kayboluyor. Ama iyi değil mi? Son derece iyi...
Ama zaten başta Olgun Şimşek ile Nilay Erdönmez olmak üzere bütün oyuncular çok iyi. Olğun Şimşek sinemamızın kıymeti az bilinilen yıldızlarından biri. Tamam, kendisini “Yalan Dünya”da izlemeye de hiçbir itirazımız yok, ama beyazperdede de çok daha fazla değerlendirilmeyi, üzerine hikayeler yazılmasını hak ediyor. Filmi izleyin, göreceksiniz. O ne ölçülü bir oyunculuktur...
Ama ben bu filmde en çok Nilay Erdönmez’i tanımaktan heyecan duydum. Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden’nden mezun, müthiş bir oyuncu. Pelin Esmer onu Dip Sahne’de kendi yönettiği Jean Genet oyunu “Zenciler”de izleyip keşfetmiş. Sinema yönetmenleri daha çok tiyatro izleseler kim bilir daha ne cevherler çıkacak ortaya. Ayrıca Erdönmez film için birkaç gün otobüs hostesliği yapmış, 10 kilo almış ve emzirme sahnelerinde dublör kullanılmamış, bunlar da birkaç küçük detay. Ayrıca Menderes Samancılar var, Rıza Akın var, ne güzel... Bekçilerin telsizlerden duyduğumuz seslerinin sahipleri arasında ise Serdar Orçin varmış, Berk Hakman varmış, Ahmet Rıfat Şungar varmış, bu da ayrı bir hoşluk...
Aslında bunca lafın tek bir ana fikri var: “Gözetleme Kulesi” iyi bir film. İzlenmeyi, çok kişi tarafından izlenmeyi hak ediyor. Zevzek komedilerin, vasat aksiyonların, “Alacakaranlık”ların gölgesinde kalıp gözden kaçmasına izin vermeyelim...