Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | “Ağladım Zeki Müren’le, coştum Müzeyyen’le”

“Ağladım Zeki Müren’le, coştum Müzeyyen’le”

17 Mayıs 2013 - 10:05
Aylin Aslım’ın albümü ‘Zümrüdüanka’, hem ağlatmayı hem coşturmayı başarıyor
Biraz gecikti Aylin Aslım’ın albümüyle ilgili bir şeyler yazmam ama dinlemekten yazmaya fırsat bulamadım. Her şarkıyı tekrar tekrar dinleyip, bazılarına takılıp kalarak epey gün geçirdim ‘Zümrüdüanka’yla birlikte... Artık çok iyi müzik dinliyor olmak dışında bende bıraktığı duygunun adını koyabilirim... Gençliğin yaz akşamüstlerinin esintisi geliyor bana bu şarkıları dinlerken. Belki denizden dönülmüş olabilir, güneş yavaş yavaş elini eteğini çekmektedir, muhtemelen birine aşık olunmuştur ve gece için hayaller kurulmaktadır. Öyle bir dönem işte... Biraz yorgun olabilirsin ama kesinlikle heyecanlı, umutlu, insanın içinin kıpır kıpır olduğu bir zaman dilimi.
Böyle söylüyorum ama Aylin Aslım’ın şarkıları kıpır kıpır falan değil, önce onu söyleyeyim. Ama insanın içini hoplatıyor, daha etkilisi. Hüzünlü evet, Milliyet Sanat’ta Eray Aytimur’a anlatmıştı albümü, o bile şaşkındı kendisinden çıkan aşk şarkılarına. “Karanlık parçalar” diyordu, “Pembe pembe aşk şarkıları değil tabii.” Ama işte dediğim gibi, o karanlığın garip bir cazibesi var, belki albümde ‘genç işi’ olan da bu.

Teoman’la düet yaptıkları ‘İki Zavallı Kuş’la açılıyor albüm. “Aynı rüyayı göremeyen, birbirini bulamayan” iki zavallı kuşun ayrılarak özgürleşme hikayesi... Daha onun attığı tokatı karşılayamadan, albümdeki pek çok parçada imzası olan Özgür Dan’a ait ‘Ölünür de’ geliyor. Çok fena. Sonra tekrar tekrar dinleyip doyamadığım Aysel Gürel-Atilla Özdemiroğlu şarkısı ‘Hasret’. “Gün bizim güneş bizim, göğsümüzde ateş bizim” diyeyim, Sezen Aksu’dan dinlemiştik ilk, hatırlatmış olayım. Sonra biraz hızlanıyoruz ‘Küçük Bey’le, bir de neşeleniyoruz çünkü bu bir ayrılık şarkısı değil. “Sakın gitme” diyor Küçük Bey’e, “Dünyanın en mutlu kızıyım seninle.” Arkasından albümün ikinci düeti, bu kez Cem Adrian’la. İç burkan bir eski sevgiliyle karşılaşma sahnesi. “Saçını kesmişsin, biraz değişmişsin / Ama o hülyalı gözleri nerede olsa tanırım / Oysa sendin hayat sen her şeye inat / Bir tek sendin gençliğime verdiğim ad” gibi sözleri var. Boşuna değil yani, albümün beni eskilere götürmesi. Albüm ‘Usta’yla bitiyor, ‘hızlı ve öfkeli’ 18’den, ne idüğü belirsiz 20’lerden, ‘bedelli’ 30’lardan, kimsenin ‘usta’ olamayıp hep acemisi kaldığı hayattan söz ederek. Sonra ben gene bir önceki şarkıya dönüyorum, ‘İşte Sana Bir Tango’. Müthiş bir şarkı. Eski moda aşklara inananlara, gençliğiyle vedalaşmak istemeyenlere, bence herkese lazım. Aylin Aslım “Ağladım Zeki Müren’le, coştum Müzeyyen’le” diye bağırıyor. Bu albümse her ikisini de başarıyor. Hem ağlatmayı, hem coşturmayı...

Chris Ware'in Anneler Günü için hazırladığı The New Yorker kapağının merkezinde iki annenin beraberliği var.


İki anneli Anneler Günü

Kapağa dikkatli bakın, çocuklarından gelen kartı gözleri yaşararak okuyan iki anne göreceksiniz.

The New Yorker’ın bu haftaki Chris Ware imzalı Anneler Günü kapağı. Bütün “Aynı cinsten insanlar evlensin mi, evlenmesin mi?”, efendim “Eşcinsellik hastalık mıdır, tedavisi mümkün müdür?” gibi başkalarının hayatına karışmaya meraklı tartışmalardan uzak, sevimli, tatlı bir kapak. Birçok sözden çok daha etkili...