Milan Kundera ve Kafka’nın izinden giden bir üslubunun olduğu söylenen yazara, hatta bilimkurgunun Kundera’sı gibi yakıştırmalar yapılıyor. 15 yaşında hiç dil bilmeden ailesiyle birlikte Amerika’ya göçen yazar, dili kitap okuyarak öğreniyor. Bununla birlikte eserini İngilizce yazıyor.

“Bir Astronotun Sonsuz Yolculuğu” yurtdışında bolca övgü toplamış, yılsonu listelerine girmiş bir kitap. Kalfar, bu kurulumla beraber hem insanlığın en büyük sorularını –Biz nereden geldik? Niçin buradayız? – kendine has satirik bir dil ve mizahla irdelerken hem de geçmişin yükü, yalnızlık, kişinin Dünya’da yer bulma çabası, sevgi ve sevginin getirdiklerini buruk, melankolik bir lensle inceliyor. Bir yandan Jakub’un kişisel tarihini okurken, bir yandan da Çek Cumhuriyeti’nin Komünizm’le olan ilişkisi ve post-Komünist bir ülkenin sancılarını odağına alıyor. Bir “Astronotun Sonsuz Yolculuğu” bize hem bir ülkenin panoramasını çıkarıyor, hem de melankolik bir karakter analizi sunuyor. Bununla birlikte hicve yatkın bir dili var.

“Arthur C. Clarke’ın 2001’i ile bir Milan Kundera romanının birleşimi gibi olan, Philip K. Dick’inkilere benzer bir evrende geçen ve Kafka’nın Dönüşüm’üne selam vermekten geri durmayan, tuhaf biçimde ikna edici ve inanılmaz çekici bir roman.” – Library Journal (Starred Review)

 “Bradbury, Lem ve Saint-Exupery’yi karıştırın, üzerine de bir tutam Kafka ekleyin… İşte karşınızda Çek göçmen Kalfar’dan söyleyecek çok sözü olan, keyifli bir ilk roman.” – Kirkus

 “Kalfar’ın bu eğlenceli ilk romanı metafordan ziyade gerçekliği ve gerçekçiğiyle kendini öne çıkarmayı başarıyor.” – Hari Kunzru

Yazar hakkında:

Kalfar, Kadife Devrim’den bir yıl önce doğmuş ve çocukluğunu Prag’da geçirmiş. 15 yaşında, tek kelime İngilizce bilmezken Amerika’ya göçmüş ve televizyon seyrederek ve kitap okuyarak öğrenmiş İngilizce’yi. New York Üniversitesi’nde okumuş. Şu an 27 yaşında. Ray Bradbury’ye, Kafka’ya benzeyen bir üsluba sahip. Kitap da başarılı bir absürt örneği olarak görülüyor.

Kitabın konusu şöyle:Jakup Prochazka Çek Cumhuriyeti’nin ilk astronotu olması için seçilmiştir. Görevi de Venüs’le Dünya arasında peyda olan, kâşiflerinin Chopra ismini verdiği bir gaz bulutuna uçmak, oradan örnek toplayıp Dünya’ya getirmektir. Zorlu bir eğitimin ardından Jakup, Dünya’yı, eşini, her şeyini ardında bırakıp uzaya çıkar. Durum şu ki gemide, kendisinin hayal olduğuna inandığı bir uzaylıyla karşılaşır. Bu uzaylı, insan dudaklarına sahip devasa bir örümcektir ve Jakup’un beynine sızıp geçmişini görebilmekte ve en mahrem anılarına erişebilmektedir. İkili Nutella, yaşam, ölüm ve ardımızda bıraktıklarımız üzerine yaptıkları sohbetler boyunca dost olmaya başlarlar.