"Kafka'dan Yana Kafka'ya Karşı"
Yazar : Günther Anders
Çevirmen : Hüseyin Ertürk
Yayınevi : İthaki Yayınları
Tür : Anı - Biyografi
Fiyat : 13 TL
Şebnem Soral Tamer
“Çağı, kimseye benzemeyen keskin bir bakış ve sıra dışı üslupla anlatan bir düşünür, neden iyi tanınmaz ve neden önemli yapıtları bazı dillerde yoktur?” Konu başlığı ne olursa olsun, bu muazzam bir soru. Muhatap kıldığı kişi ve kurumlar adına, yanıtlaması zor bir soru olmalı ayrıca.
Konumuz Günther Anders. “Kim?” diye soracak olursanız, siz de haklısınız, çünkü İthaki Yayınları’ndan çıkan “Kafka’dan Yana, Kafka’ya Karşı” adlı kitap, Türkçeleştirilmiş ilk eseri. Tanışıklığımız yeni olsa da kendisi öyle değildi; örneğin Sartre, ilk dönem eserlerinde ondan etkilendiğini söylemişti. Aslında Karl Jaspers’ten Jean Baudrillard’a pek çok düşünür de ondan faydalanmış ancak ne yazık ki adını anma gereği bile duymamıştı.
'Felsefe üstüne felsefe'
Psikolog bir anne-babanın oğlu olarak dünyaya geldiğinde, Anders’in ilk görevi, ebeveynlerinin gözlem aracı olmaktı. İki kardeşiyle birlikte “İlk Çocukluğun Psikolojisi” adında bir kitaba konu olmuş ve bazılarına göre bundan pek de hoşlanmamıştı. Kimileri Anders’in bu kitap içinde yer alan bazı değerlendirmelerden ötürü ebeveynlerine tavır alıp soyadını değiştirmeye kadar gittiğini söylüyordu. Anders bunu yalanlıyordu fakat kitabın hayatını kolaylaştırmadığı da ortadaydı; onu ‘uyumsuz kişiliği ve yakışıksız sayılabilecek fikirleri’ sebebiyle kendilerinden uzak tutan düşünürler, bu kitaptaki bazı tespitlerden açıkça güç alıyordu. Günther Anders, 1979 yılında Mathias Greffrath ile yaptığı söyleşide şunları söylüyordu: “Hiçbir yere ait değildim. Heideggerci olmaktan uzaktım... Hiçbir zaman Frankfurt Okulu’nun üyesi olmadım. Aslında dikkate alınmadım. Ne yeterince Marksist olmadığımı düşünen Brecht ne de akademisyenler ciddiye aldı beni; çünkü bir düşünür olarak başkalarının felsefesi üzerine felsefe yapmaya yanaşmıyordum.”
Düş gücü eksikliği
Bu beyanı verenin özgün düşünceleri olacağı, tartışılmayanı tartışmak isteyişi aleniyken çevresindekiler bunu görmekte zorlanıyordu anlaşılan... Ve tabii önsezileri de görmezden geliniyordu. Örneğin, 1928 yılında Hitler'in "Kavgam" adlı kitabını okuduktan sonra yakın çevresini kitap hakkında bir sohbet gerçekleştirmek üzere evine davet etmiş, ancak çağırılanların çoğu gelmemişti. Çünkü Brecht'e göre Hitler ciddiye alınmaması gereken 'badanacının teki'ydi. Adorno ve diğerlerinin de alaylarına maruz kadı. Oysa Anders, "Bu bayağı, nefret dolu, tahrikçi, çeyreğin yarısı eğitimli, retorik açıdan sürükleyici, zekice yazıldığı su götürmez" kitabı ciddiye almaktaydı. Böyle bir hitabet gücünün, yüzyılın en büyük mezalimini yaratmaya yeteceğini öngörmüş ve bunda haklı çıkmıştı.
‘Kelebeğe bile intiharı düşündüren’ 20. yüzyılı neredeyse başından sonuna dek yaşadı Günther Anders. 1902’de doğup 1992’de öldü; tarihin kan ve cesetle kaplı sayfaları kapanmak üzereyken kendisine hatanın nerede olduğu sorulunca şu yanıtı verdi: “Çağımızın en önemli sorunlarından biri düş gücü eksikliğidir. Düş gücü, günümüzün algı metodudur. Yazgımızın ipleri, zerrece düş gücü olmayan beş paralık adamların elindedir."
Sivri dilli ve muzip
II. Dünya Savaşı biter bitmez, Kafka’nın eserlerini değerlendiren bu kitabı tam da bu nedenle kaleme almış olsa gerek; eksikliği gidermek üzere. Kafka’nın gerçekleri tahrif ederek yeni öyküler yaratması, onun için ilham vericiydi. Kafkaesk varoluşçuluğunu, yabancılaşmayı ele alış biçimini, yarattığı anti kahramanları, kurgu dilini, kadınlara ve özgürlük kavramlarına yaklaşımını, eserlerinden örnekler vererek, satır satır değerlendirmiş ve tartışmış. Samsa’nın bir sabah hamamböceği olarak uyanması ve ardından içine düştüğü dünyevi telaşlar, Kafka’nın şaşırtıcı tarafını işaret eder ona göre: "Şaşırtıcı olanın kimseyi şaşırtmaması". Anders, bu konuyu şöyle açıklamış: “Kafka'nın yapıtlarında tedirginlik yaratan, nesneler ya da olaylar değil, onun varlıklarının, nesneler ya da olan