Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Yazdıkça büyüyen şair
Aralık 2013

Yazdıkça büyüyen şair

Necmiye Alpay
Yaşayan en büyük Türk şairi Gülten Akın, yeni kitabı "Beni Sorarsan"da okurlarına seslenirken yaşlılığa, hastalığa sitem ediyor.
"Beni Sorarsan"
Gülten Akın
Yapı Kredi Yayınları
Fiyatı: 13 TL 
ŞİİR
 
Büyük şair ve yazarlar yeni kitap yayımladığında, haberin kendisi bile yürek hızlandırmaya yetiyor: Nedir, nereye yönelmiş, neye işaret ediyor vb... Yaşar Kemal’in eylül ayında çıkan “Tek Kanatlı Bir Kuş”u heyecanımıza hakkını veren örneklerdendi. Yazılalı altmış yıla yaklaşmış, bazı teknik acemiliklerden de belli bu durum, ama bunun ötesinde yepyeni ve hem Türkçe edebiyatın hem de yazarın kendi bütünü içinde özgül bir yer tutmaya aday, nefis bir kısa roman/novella.
 
Her zaman böyle üst üste gelmez, aynı duyguyu ekim ayında çıkan “Beni Sorarsan” adlı kitabıyla Gülten Akın yaşatıyor şimdi de bize, kitabının adından itibaren biz okurlarıyla konuşmaya devam ederek.
 
Devam duygumuz meşrudur, iki nedenle: Birincisi, 'beni sorarsan' sözünün, öncesi olmadan sarfedilmeyecek bir söz olması. İkincisi, Akın’ın bu konuşmaya yeni başlamayışı. Tanımı biraz geniş tutarsak şairin ilk kitabına (“Rüzgâr Saati”, 1956) kadar bile geriye gidebiliriz: Tüm yapıtlarını oluşturan iki ana damardan birinin belirleyicisi temelde bu söylemdir. Ancak, ölçütümüzü daha sıkı tutup ille de ‘sohbet/diyalog kipi daha belirgin olan’ diye tanımlarsak, “Sonra İşte Yaşlandım”ı (1995) anmamız gerekir. Gerçi oradaki 'sonra işte' bağlacı da tıpkı 'beni sorarsan' sözü gibi, öncesi olmadan sarfedilmeyecek bir sözdür. Şiirin öznesi, yaşlanma haberini vermekten başka, sohbetin daha önce başlamış ve devam etmekte olduğunu da ortaya koymaktadır.
 
Dertleşme kipinde
 
Bu yeni kitap ise, konuşmanın yalnızca bir anlatı olmayıp karşılıklı olduğu duygumuzu pekiştiriyor, çünkü 'beni sorarsan' sözünü sarf etmemizin diğer bir koşulu da, o noktaya kadar karşımızdakinin nasıl ve ne âlemde olduğunu konuşmuş olmaktır. 'Beni sorarsan' denen durum, diyaloğun açık sözel kanıtıdır, hem de yalnızca sorular soran biriyle (sözgelimi röportaj yapan biriyle) değil, karşı ağırlık yaratacak ölçülerde kendini ve merak edilenleri anlatan biriyle olan diyaloğun kanıtı. Gülten Akın şiirinin bam teli.
 
Ve biz, okurları olarak kendimizi bu diyaloğun tarafı gibi hissediyoruz, seve seve muhatap oluyoruz, çünkü 'beni sorarsan' sözü, bırakınız daha önce 'sonra işte yaşlandım'la mühürlenmiş bir yakınlıkla anlatılarına muhatap olduğumuz şairi, boşluktan bile gelse insanı kendine çekecek türden bir sesleniştir. Kendine çeker, çünkü gerçek bir dertleşme kipindedir, tam bir tevazu içindeki bir yakınlaşmanın anahtarıdır. İlk ilgi konusu biz olmuş biridir konuşan, yalnızca yakın dostumuz, arkadaşımız olan, öyle olmasını istediğimiz kimselere söylediğimiz türden hem senli benli hem de mesafeli, belki de en eski ve uzun mektuplara özgü bir sesleniştir.
 
Anarşizan bir zihin
 
Kitap Gülten Akın şiirlerinin esas olarak ve gitgide daha çok bir ‘deneyim belalısı’ olduğu fikrini güçlendiriyor bende. 'Deneyim' kavramını kullanmadan edemiyorum, ama 'belalı' derken bu kısacık şiirlerin anlamsal uzunluğu kadar, kavram üstüne çok haklı olarak üretilen bunca tez ve söz de var aklımda. Diyebilirim ki, şairin söylemi kişisel deneyime ilişkin tasavvurun dilsel imkânlarıyla imkânsızlığı arasında gidip geliyor, bize bu alandaki imkânlar kadar imkânsızlıkları da göstermek istercesine. Bu düzensiz rakkasın bir ucunda 'destan' ve 'ilahi' olarak adlandırdığı, etik temelli, toplum odaklı şiirleri var, diğer ucunda ise, yine etik temelli olmakla birlikte öznesinin kişisel deneyimlerine ilişkin ipuçları halinde yazılan şiirler. İki ana alan: 1) Daha olgusal olabilen toplum tarihine ve toplumsal deneyime ilişkin anlatı alanı; 2) Kişisel deneyimi bütün karmaşıklığını korumak kaydıyla hissetme ve hissettirme alanı. İlki “Toplumcu Gerçekçilik”, ikincisi “İkinci Yeni” civarında algılanabilecek yapıtlar.
  
Son iki kitap ikinci alana dahil. Şair esasen bu ikincisinden başlamıştı yazmaya, şimdi oradan devam ediyor, ama uzun yaratıcılık döneminde sık sık toplumsal kaygıda görüyoruz onu, kitap olarak en son 2007 tarihli “Celâliler Destanı”nda. Ama elbette iki alan iç içedir ve düpedüz örtüştükleri uğraklar vardır, “Beni Sorarsan”da, “O Kadınlar”, “Siz”, “O Duvar” vd. adlı şiirler gibi. Kitap olarak herhalde en çok, 12 Eylül dönemi Mamak Cezaevi'ndeki büyük açlık greviyle ilgili “42 Günün Şiirleri” gibi. O kitabı yazdığında grevdeki bir tutuklunun annesidir Gülten Akın...
 
“Beni Sorarsan”ın sorunsallaştırdığı deneyimler arasında ağır basan, yaşlılıktır. “Hiçbir iktidarı sevmesem de” diyor ilk şiirinde. Anarşizan bir zihnin, daha doğrusu ebedi bir muhalefet halinin açık belirtisi. Ya devamı? Her dizedeki akıl (hem dizedeki hem bizdeki akıl), bir sonraki dizede sarsılıyor; humorla, trajikle, bazen de söylemdeki açık bilinç ürünü boşluklarla. Şöyle:
 
Hiçbir iktidarı sevmesem de
Sobanın iktidarında
Çarpışa çarpışa nasılsa
Büyüyebilen kızlar
Uslu, sakin, ölümü bekliyorlar 
 
Bütün bir yaşlılık ve hastalık izleği içerisinde ölümü bekleyen, dayatılmış kadınlık konumundaki kızlar.
 
“Leylâ” adlı şiir, Leylâ’nın sözden düştüğünü anlatıyor. Söz konusu olan, Mecnun’un Leylâ’sıdır. Daha doğrusu, Mecnun’un “Sen Leylâ değilsin” dediğidir. Şiirde Leylâ, ona karşılık veremez, “Sen Mecnun değilsin” diyemez, “çün sözden düşmüştür”. 
 
Bu son dizeyi nasıl yorumlarız? “Sözden düşmek”, alışılmamış bir bağdaştırma. Çağrışımı, gözden düşmek. Gözden/sözden düşmek. Bir başka çağrışım ise hastalanınca güçten düşmemiz gibi sözden düşmek olabilir. Sözün dışına itildiği için düşmüştür Leylâ.
 
Gerçekten de uzun uzun okunuyor bu kısacık şiirler. “Beni Sorarsan” sözüne yanıt sayabileceğimiz dizeler, Akın’ın bir önceki kitabı “Kuş Uçsa Gölge Kalır”da “Sapak” adlı şiirin sonundaydı: “İyiyim/ sen nasılsın?” Ama bu yanıtı ancak, “Beni Sorarsan”daki “Gömlek” adlı şiirle birlikte anlayabiliriz. Ve gömleğin karşılığı da vardır aslında diğer şiirde. Büyük yazar, yazdıkça büyüyebilen yazar.