Milli Mücadele tarihimizin ve son yüzyıllık tarihimizin en önemli tartışma konularından biri kuvvetler birliği ve kuvvetler ayrılığı konusunda yaşandı, hâlâ da yaşanıyor. Tarihe bu açıdan baktığımızda önde gelen birkaç isimden biri hiç şüphesiz Birinci Meclis’te Mersin Mebusu Salâhattin (Köseoğlu) Bey’dir. Hatta Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kuvvetler ayrılığını savunan öncü isimdir bile diyebiliriz. Böylesine önemli olduğu halde entelektüel ve akademik camianın ilgisini pek çekmemişti. Tarihçi Ahmet Demirel “Salâhattin Köseoğlu’nun Milli Mücadele Hatıraları”nı yayımlamakla hem siyasi tarihimize hem hukuk tarihimize çok değerli bir katkıda bulundu.
Anılar, Erzurum ve Sivas Kongreleri hakkında da önemli bir kaynaktır. Birinci Meclis konusunda çığır açıcı araştırmaları bulunan Prof. Ahmet Demirel, kitabın ilk 120 sayfasında Salâhattin Köseoğlu’nu tanıtıyor. En önemlisi Birinci Meclis’teki akımlar ve özellikle muhalif ‘İkinci Grup’ hakkında bilgiler veriyor. Böylece Salâhattin Bey’in nasıl bir tarihi ortamda kuvvetler ayrılığı ilkesini savunduğunu ve neden Cumhuriyet’in kuvvetler birliği ilkesine dayalı olarak kurulduğunu anlıyoruz.
Birinci Meclis’te tartışmalar
Birinci Meclis’te kuvvetler ayrılığı ve kuvvetler birliği tartışmaları iki defa yoğun biçimde yaşandı: Biri 1920 sonlarında ve Ocak 1921’de Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) müzakereleri, öbürü 1922 yılının temmuz ayında Bakanlar Kurulu’nun yetkileriyle ilgili tartışmalar... Kitapta bu tartışmalara ilişkin Salâhattin Bey’in anılarını ve Meclis tutanaklarını okuyabilirsiniz. Genelde Mustafa Kemal Paşa’ya bağlı Birinci Grup kuvvetler birliği ilkesini, muhalif İkinci Grup kuvvetler ayrılığı ilkesini savunuyordu. Salâhattin Bey, İkinci Grup’un liderlerinden biridir. Anıların çok önemli bir yönü de Salâhattin Bey’in “İkinci Grup’tan bazı simalar” hakkında yazdıklarıdır. Muhalif İkinci Grup üyelerini genellikle ‘hürr’ül efkar’ (hür fikirli) yahut ‘serbest kanaat sahibi arkadaşlar’ gibi sıfatlarla nitelemesi önemlidir.
24 Kasım 1921 günü Meclis tutanaklarında Salâhattin Bey’in şu konuşmasını görüyoruz: “Kuvvetler birliğinin en büyük ruhu mutlakıyetle istibdattır. Ve kuvvetler birliğinin bugünkü misali mutlakıyet ve istibdattır. Ne isterse baştaki âmir onu yaptırır. Bu noktada daha ziyade izahatta bulunmayacağım. Çünkü bu, besbelli bir meseledir. Kuvvetler birliği meşrutiyet değildir. Meşrutiyet kuvvetler ayrılığıdır. Çünkü bir devleti teşkil eden temel erkler, yani yürütme, yasama ve yargı ayrı ayrı yürür, tekâmül eder.”
Cumhuriyet kavramının söz konusu olmadığı o dönemde Salâhattin Bey kuvvetler ayrılığını meşrutiyet olarak tanımladı. “Kuvvetler birliği istibdat, kuvvetler ayrılığı meşrutiyettir” diye konuştu.
Anayasa tarihimiz açısından
Salâhattin Bey anılarında “Şiarı güya halkçılık olan bir fırkanın... halkın en büyük hakkı olan ‘kendi kendine idare’yi... ve demokratik gayeyi hazırlamamasını” eleştirmektedir. Kitapta, muhaliflerden Hüseyin Avni Ulaş’ın 1946’da çıkardığı Mesuliyet dergisinde ‘İkinci Grup’ konusunda yayımlanan yazı dizisi tam metin olarak yer alıyor. Kitabın son bölümleri belgelerden ve albümden oluşuyor.
Salâhattin Bey’in anılarında da bu yazı dizisinde de İkinci Grup’un ilkeleri anlatılırken birinci sırada Misak-ı Milli, ikinci sırada kişi egemenliğinin önlenmesi için kanunların milli hakimiyet ilkesine göre ayıklanması, üçüncü sırada kamu haklarının dokunulmazlığı yer almaktadır.
Birinci Meclis’teki ‘kuvvetler ayrılığı’ ve ‘hürriyet-i şahsiye’ fikirlerinin tarihçiliğimizde yakın zamana kadar ihmal edilmesi siyasi kültürümüzde önemli bir zaafa sebep olmuştur. Salâhattin Bey’in anıları hem siyasi tarih hem anayasa hukuku tarihi bakımından son derece değerli bir kazanımdır. Fevkalade değerli bulduğum bu kitabı hukuk devleti ilkesini ve demokrasiyi önemseyen herkese hararetle tavsiye ederim.