Kinsey, polisiye dünyasına 1980’li yıllarda adım attı. Tam tarih isterseniz, 1982’de, “Ateş’in A’sı” (A is for Alibi) ile. “Adım Kinsey Millhone,” dedi: “Kalifornia eyaletinde özel dedektiflik yapma ruhsatım var. 32 yaşındayım, iki kere boşandım, çocuğum yok.” Yaşamının büyük bölümünü karavanlarda geçirmişti, şimdi tek odalı, garajdan bozma bir ‘bekâr’ evinde yaşıyordu. “Evcil hayvanım yok. Saksı içinde çiçek de yetiştirmem. Zamanımın büyük bölümünü yolda geçirdiğimden arkamda bir şeyler bırakmaktan hoşlanmam.”
Kitaplar birbirini izledi, Yazar Sue Grafton ara vermese de burada ara verildi. “Ateş’in ‘A’sı” ile tanıyıp sevdiğimiz, “Lanetli’nin ‘L’si”nden sonra ortadan kaybolan Kinsey’i, R harfinde yeniden bulduk. “Risk’in R’si” Oğlak Yayınları yerine Artemis Yayınları’ndan çıkmaya başlamış. Oysa o zamana kadar bütün kitapları çeviren Mehmet Harmancı’nın üslubuna alışmıştık.
Bu arada yazar, yazmayı sürdürmüştü. Kocası Steve Humphrey’e göre, daha 30 yıl öncesinden son kitabının adına karar vermişti: “Z Is for Zero”. Ama hastalandığı için yazamamıştı. Seri, 35 yılın 25. kitabı “Y Is for Yesterday” ile sona erdi. Kinsey bu işe ne der, bilemiyoruz. Herkesin bildiği gibi nasihate kulak vermeyen, inatçı bir ‘yeni kadın’dır. Polis memurluğuna (Harry Bosch gibi) dayanamamış, istifa etmiştir. Ama işini de sevdiği için, kendi hesabına çalışır. “Ben masraflar dışında saatte 30 dolar alırım. En azından bin dolar da avans isterim.”
Pejmürde hayat
Alfabe harflerinin denk düştüğü tek kitap olan “Sessizliğin S’si” (S is for Silence) için yazdığım yazıya şöyle başlamışım: “Gene Santa Teresa’da, saçlar gene darmadağın. Zararlı şeyler yemeyi sürdürüyor, tek bir sigara yakmaktansa uçurumdan aşağı atlamaya hazır. Sabahları koşuyor, giyimine kuşamına gene aldırmıyor. Meraklısı için söyleyelim: Hâlâ Cheney ile beraber. Rosie ile Henry de mevcut ama bu sefer onlardan biraz uzak kalıyoruz. Çünkü Kinsey Milhone vaktinin çoğunu, yeni soruşturması için küçük Serena Station kasabasında, ya da araştırdığı olaya karışmış kişilerin şimdi yaşadığı yerlerde geçiriyor.”
Saçlar hep darmadağındı zaten. Yarı yarıya arabasında yaşadığı için (eski bir VolksWagen), her türlü ortamda giyebileceği siyah, yedek elbisesi orada. Çok ender kullandığı tabancası da. Çalışırken bıkıp usanmaksızın insanlara sorular sorar, saatlerce kapı önlerinde nöbet tutar. Dizi boyunca Kinsey’in ev sahibi yaşlı ve yakışıklı Henry, komşu Macar lokantasının sahibi Rosie ile ve, o sırada varsa eğer, sevgilisi ile neler yaşadığını ayrıca merak ederiz. Sue Grafton da bizden esirgemez.
‘Hard-boiled’ kahraman
Yıllarca, daha çok televizyona senaryo yazdıktan sonra kitap yazmaya başlayan Sue Grafton, senaryo tecrübesinin izini hızlı aksiyonunda, derinine inmediği karakterlerinde, Kinsey’in bir tür yumuşatılmış ‘hard-boiled’ kahraman olmasında taşıyor. Kitaptan kitaba aktarılan karakterleri, başta Kinsey olmak üzere, hep aynı klişelerle takdim ediliyor. Aslında bu klişeler de bir anlamda kaçınılmaz. Bu sayede yeni okurlar serinin tamamını okumasalar bile, tek bir kitaptan keyif alabiliyor. Buna karşılık, Grafton ayrıntılı mekân tasvirlerini seviyor.
Sue Grafton, alfabeyi tamamlamadı diye üzülüyoruz. Gene de bu serinin ilhamını aldığı yazarlardan, yani renkleri kullanan John D. MacDonald ile haftanın günlerinden yararlanan Harry Kemelman’dan daha iyi durumda. Alfabe fikrini ise çocuklar için resimli kitaplar yazan Edward Gorey’den almıştı. Ama onların hiçbirinin Kinsey’i yoktu. Dönme ihtimali de zayıf. Çünkü Grafton sinema-TV uyarlamalarından da, hayalet yazarlardan da nefret ederdi.