Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » “Elle tutulur bir iz bırakmak”
Şubat 2018

“Elle tutulur bir iz bırakmak”

Koleksiyoncu, Milliyet Sanat dergisi ve Vatan gazetesi yazarı Banu Çarmıklı son beş yılda yazdığı yazı ve röportajlarını bir kitapta derledi. Çarmıklı ile kitabın çıkış noktalarını ve sanat dünyasına bakışını konuştuk.
FİSUN YALÇINKAYA
 
Banu Çarmıklı, Doğan Kitap’tan çıkan “Gezdim, Gördüm, Yazdım” adlı kitabında 2013-2017 tarihleri arasında kaleme aldığı sanat yazılarını ve sanatçılarla gerçekleştirdiği söyleşileri derledi. Kitapta dünyanın farklı yerlerinden sergilerin değerlendirmeleri, atölyelerden manzaraların yansımaları ve de sanat dünyasının güncel meselelerini ele alan yazılar var. Vatan Gazetesi ve Milliyet Sanat Dergisi’ndeki köşelerinde haftalık ve aylık olarak yazıları yayımlanan Banu Çarmıklı’nın kitabı, hem bu yayınlarda hem de Çarmıklı’nın düzenli olarak yazılarını paylaştığı bloğunda yer alan yazılarından oluşuyor. Kitabın hazırlanış sürecini ve içeriğini Çarmıklı ile konuştuk.
 
 Öncelikle sanat yazmaya nasıl karar verdiniz, nasıl başladınız?
 
Tamamıyla kişisel bir eylem olarak başlayan bu süreç, beni çok heyecanlandıran sergilerin ardından notlar tutmaktan ibaretti. Bir tür gezi hatırası niteliğindeki bu notların, zamanla derinleşip daha derli toplu bir hâlde yazılara dönüşmesiyle blog hayatım başlamış oldu. Planlanmış, stratejik olarak üzerine düşünülmüş bir süreç değildi, aksine kendi akışında devam ederken bu yöne doğru evrildi. Kapsamlı araştırma yaptıkça, eser ve sanatçıların üretim pratikleri konularında donanım kazandıkça doğal olarak yazınsal anlamda gelişim göstermiş ve bunları daha geniş kitlelerle paylaşma dürtüsünü hissetmiş oldum. Elbette en büyük pay, beni olumlu yorumlarıyla devamlı motive eden okuyucularım diyebilirim. Beş yılın ardından geldiğim noktada her gün yeniden anlıyorum ki yorumlarımı yazıya aktarmanın ve sanatseverlerle paylaşmanın keyfi, okunduğunuzu bilmekle perçinleniyor.
 
 Kitabın ele aldığı beş yıllık sürecin sizin için unutulmazları nelerdi? Bu beş yılı nasıl bir süreç olarak değerlendiriyorsunuz hayatınızda?
 
Unutulmazlar arasına kesinlikle röportajları koyabilirim. Hayranı olduğum bir sanatçıyla söyleşi yaparken yaşadığım heyecan tarifsiz. Bu beş yıllık süreçte o kişileri derinlemesine tanımak, birebir etkileşimde bulunmak, üretim pratiklerinin ötesindeki vizyonlarını keşfetmek
benim için oldukça dönüştürücü bir deneyimdi. Bunun dışında yazılarımı daha ciddi bir şekilde yazmaya geçtiğimden beri, sergi ve etkinlik izlenimlerim de farklılaştı. Tam zamanlı bir iş olmasının yanında sürekli kendimi ve dolayısıyla yazılarımın içeriğini geliştirmem gerekiyor.
Geniş bir perspektiften bakabilmek adına yayınları takip etmek de oldukça mühim. Abonesi olduğum pek çok yabancı yayın var ve her ay düzenli olarak oralardaki makaleleri, sergi değerlendirmelerini, sanatçı söyleşilerini okumaya özen gösteriyorum. Bunun dışında yerli, yabancı sanatçı monografileri de benim için olmazsa olmaz bir kaynak. Bugün artık yazmanın keyfi kısmından öte çeşitli sanat pratiklerini çok yönlü bir bakışla değerlendirmek, gözümü eğitebilmek en çok önemsediğim nokta diyebilirim.
 
 
 Yazılarınızın bir kitap olarak vücut bulması sizin için nasıl bir önem taşıyor?
 
Açıkçası bu fikri ciddi anlamda düşünmeye başlamam, kızlarım Nazlı ve Yasemin vesilesiyle oldu. Emeğimin kalıcı bir kaynak haline gelmesi gerektiğine, her ne kadar dijital bir çağda yaşasak da elle tutulur bir iz bırakmanın önemine olan inançlarıyla bu yola çıktık diyebilirim.
Kitap sayesinde hem geriye dönük bir bakışı hem de kendi yazınsal gelişimim açısından genel bir çerçeveyi değerlendirme fırsatı buldum.
 
 
Sizin için koleksiyoncu kimliğiniz ve yazarlığınızın arasında nasıl bir bağ ve ne gibi farklılıklar var?
 
Yazmaya ciddi anlamda başladıktan sonra mevcut koleksiyon bilincim de elbette belli noktalarda dönüşüm geçirdi. Ancak yazar kimliğim ile koleksiyoncu kimliğim; beğeni, değerlendirme kriteri ya da eğilim gibi konularda büyük farklılıklar taşımıyor. Yazılarımın içeriğini geliştirmek adına bu süreçte daha fazla gezerek, izleyerek oluşan birikim kuşkusuz koleksiyoncu kimliğimin tercihlerini de dolaylı olarak etkiledi. Pratikte ikisi de birbirinin paralelinde ilerliyor diyebilirim.
 
 Yazı ve röportajları neye göre seçtiniz, nasıl bir seçki oluşturdunuz, nelere dikkat ettiniz?
 
Öncelikle teknik açıdan zaten tüm yazıları yayımlamak söz konusu değildi. Editoryal bir ekip ile yapılan toplantılar sonucu; kayda değer yorum ve aktarımlardan oluşan kavramsal yazıların yanı sıra ses getirmiş, izleyicinin belleğinde kalıcı yer edinmiş sergilere dair değerlendirmeleri
seçmeye karar verdik. Önemli yurt dışı sergilerini göz ardı etmedik, benim için çok özel yeri olan yerli-yabancı sanatçı röportajlarının neredeyse tümünü yer verdik.
 
Kitabı “Kavramsallar”, “Röportajlar” ve “Sergiler” adlı üç başlığa bölerek tarihsel bir sıralamadansa kategorik bir düzenlemeyle ilerlemişsiniz. Bunu tercih etmenizin sebebi neydi?
 
Genel kategori tercihi, okurun ilgisini uyanık tutmak üzerine kurgulandı. Kavramsaldan başlayıp sergi izlenimlerine uzanan bir sıralama izlemeyi tercih ettik. Kronolojik bir düzen seçmememizin nedenini, kitabın kendi iç dinamiğinde dikkat çeken bölümlerin tarihsellik içerisinde
kaybolmaması ve okurun gözünde dengeli bir dağılımın gözetilmesi olarak açıklayabilirim. Bu detaylar da yine editoryal ekiple yapılan toplantıların sonucunda, ortak bir fikir birliği ile uygulamaya dökülmüş seçimler.
 
“Sayıların çoğalmasını diliyorum”
 
Bu beş yıllık süreçte Türkiye’de sanat ortamının dönüşümü hakkında neler düşünüyorsunuz?
 
Son yıllarda pek çok değerli sanatçımızın yurt dışında görünürlüğünün artması, hem kişisel hem grup sergilerde varlık göstermeleri, Türkiye’deki güncel sanat ortamına karşı yabancıların ilgisi olduğunu görmek; bunlar herkes gibi beni de gururlandıran ve umutlandıran gelişmeler.
 
Yetişmekte olan çok başarılı genç yetenekler de olduğunu görüyoruz. Üstelik Base İstanbul, Mamut Art Project, Art Nivo gibi platformlar
sayesinde bu gençlere daha hızlı ve doğru bir şekilde ulaşabiliyoruz. Ayrıca bu türden girişimler, sanat ortamımıza hem dinamizm katıyor hem de gelecekteki üretime bir projeksiyon tutuyor. Bunun yanı sıra SPOT ve SAHA’nın ilk günden beri destekleme ve diyalog yaratma konusundaki aktifliğinden de söz etmek gerek. Bu tür motive edici girişimlerin sürdürülebilir olmasını ve sayılarının çoğalmasını diliyorum.
 
 
 
 
Etiketler: banu çarmıklı