Belki de çocuklar ‘dünya için bir şans’
ADALET ÇAVDAR
Daha önce “Kolpa”, “Yok Olma Kılavuzu”, “Şehir ve İnsan” ve “Şehir ve Yemek” kitaplarını yazan Ece Erdoğuş Levi, yeni kitabı “Dünya İçin Bir Şans”ta, 12 yaşındaki meraklı Can’ın hikayelerini kaleme alıyor. Ece Erdoğuş Levi, desenlerini Gökçe İrten’in hazırladığı kitabını anlattı...
Bu ilk çocuk kitabınız ve çok hüzünlü...
Öyle bir tarafı var. Aslında benim yetişkin kitaplarımda da böyle bir hava var. Ters köşe yapmayı seviyorum. Hüzünlü bir şey anlatırken onu mutlu bir şeye çevirmeye çalışıyorum. Bu kitapta da öyle. Durağan, yani sadece fantastik bir yolculuk değil, aynı zamanda duygulara dokunan bir yönü var. Karakterim de bir yandan hüzünlü bir yandan komik bir çocuk.
Kitap dokuz yaş üstü çocuklar için. 12 yaşında Can diye bir erkek çocuk var. Nasıl ortaya çıktı Can?
Can birdenbire girdi aklıma. İlk süreç, öncelikle bir çocuk kitabı yazmaya karar vermemle oldu. Bunun sebebi kızım Masal’dır. Benim üç buçuk yaşında bir kızım var; o doğduktan sonra ise çok az bildiğim yeni bir dünya keşfettim. Çocuk kitaplarını okumaya başladım ve beni büyüledi okuduklarım. Çok sanatsal bir dünyaları olduğunu düşünüyorum, illüstrasyonlarla birlikte. Ben kitap yazmaya başlamadan önce çok fazla hesap kitap yapmıyorum. Kafamda belli bir dünya, bir atmosfer, bir de çocuk oluyor. Can bir erkek çocuğu, çok meraklı, esprili, çok soru soran, hassas bir çocuk… Böyle bir çocuk kurguladıktan sonra sorularla başladım. Sonra hikaye kendini geliştirdi.
Kızınız Masal hayatınıza girdikten sonra hayatınız nasıl değişti? Dünyaya bakışınız ya da bir çocuğun duygusuyla ilgilenişiniz…
Aslında çocukların dünyasının ve sorularının çok basit görünmekle birlikte çok derin olduğunu keşfettirdi Masal bana. Biz yetişkinlerin hayatı maddi manevi problemlerle, olumlu olumsuz deneyimlerle akıp geçiyor. Bu da bence çok direkt ve dünyanın kalbine dokunan bir bakış değil. Ama çocuklar her şeyi sıfırdan anlama aşamasında. O yüzden de her şeyi çok daha doğrudan hissedebiliyorlar. İşte Masal’ın dünyaya ve çevresine bakışındaki basitlik beni çok etkiledi. Onun dışında duygusal anlamda anne olmak tabii ki her şeyi değiştiriyor. Masal doğduktan iki ya da üç gün sonra, taksiye bindim. Yalnızdım ve taksici çok hızlı sürüyordu. O anda “Şimdi ölürsem Masal ne olacak,” diye kaygılandım. Masal, hayatımdaki önemli bir kırılma noktası. Ölüm korkusu diye bir şey var benim için artık. Bir çocuğun büyüdüğünü görmek aslında insanın kendi çocukluğuna bakması ve onu yeniden değerlendirmesi anlamına da geliyor. Ben çok fazla düşünmezdim kendi çocukluğum üstüne. Ama o benim karşımda ve bana benzeyen bir çocuk. Kendimi onunla değerlendiriyorum. Masal beni olgunlaştırdı ve daha sevgi dolu bir insana dönüştüm. Bence çocuk sahibi olmak yumuşatıyor insanı.
Bir kadın ve kız çocuğu annesi olarak kitabınızda neden bir erkek çocuk karakterle yola çıktınız?
Eğer başkarakterim bir kız çocuğu olsaydı Masal’ın bir izdüşümü gibi duracaktı. Ondan uzaklaşmak istedim. Belki fiziksel olarak Masal’ın özelliklerini yansıtacaktım ya da Masal’ın soruları canlanacaktı kafamda... O yüzden başka bir şey yapmak istedim.
Başkarakteriniz Can çok sorgulayan bir çocuk, hatta erken büyüyecek olan çocuklardan biri belki de. Hem çocuk için hem etrafındaki insanlar için de can sıkıcı bir şeydir bu... Bugüne baktığımızda Can’dan daha büyük bir sürü insanın hayata o kadar da dikkatli bakmadan yaşadığını fark ediyoruz. Can da bunu sorguluyor zaten. İnsan zamanla büyürken neyi kaybediyor ya da neyin telaşına kapılıyor? Neden sorgulamaktan, üzülmekten ya da sevinmekten vazgeçiyor?
İki sebebi var gibi geliyor. Birincisi artık çok fazla şeyle dolmuş olmamız. Bu hem fark etmeyi güçleştiriyor bence hem de bunu da yüklenmek istemiyor insan. İkincisi de kendini korumak. Bir de sertleştiriyor hayat insanı. Duyarlılığımızı törpülüyor belki de.
Kitabınız insana bir sürü şey hatırlatıyor. Derelerin kuruması meselesinden savaşa dek...
Aslında bir çocuğun psikolojisini okumaya çalıştım biraz. Savaşı nasıl görüyor, arkadaşını nasıl görüyor? Savaştan gelen arkadaşı ona ne yaşatıyor? Ben bu kitabın aynı zamanda büyükler için de olduğunu düşünüyorum.
“Ben roman yazacağım”
Kitabın desenleri Gökçe İrten’e ait. Onunla nasıl çalıştınız?
Biz metni verdik. Gökçe (İrten) üzerine çalıştı ve bana görselleri gönderdi aşama aşama. Görseller ilk geldiği anda “Tamamdır!” dedim. Çok güzeldi hepsi. Fikrine çok güvendiğim birkaç insana gösterdim ve onlar da çok beğendi. Gökçe çok başarılı bir isim. Kendi kitapları da var.
Küçükken de yazar mıydınız?
Damardan şiirler yazardım, çok komikti. İlkokulda Türk pop müziği şarkısı gibi acıklı şiirler kaleme almıştım. Onun dışında “Harry Potter” okuduktan sonra bir çırpıda roman yazmaya giriştiğimi hatırlıyorum. 20 sayfa filan yazabildim herhalde. Sonra uzun süre düzyazıyı bıraktım ve şiirle devam etti. Benim kızım da roman yazacakmış, öyle diyor. Babası (Mario Levi) roman yazıyor. Yeni romanını bitirmek üzere. Ben de yeni roman üzerinde çalışıyorum. Evde iki tane kendi dünyasına çekilen, bilgisayar başında yazı yazan iki insan görüyor çocuk. En sonunda bir gün, biraz da sinirli, eline defteri almış gidiyor. “Nereye gidiyorsun,” dedim, “Roman yazacağım ben gidip,” diye cevap verdi. Sanki, “Yeter roman yazdığınız” der gibiydi. Biz öyle bir kumaş görüyoruz Masal’da da…