“Anlattıklarımı yazdım”
BETÜL BAŞAK
Daha önce “Kafamda Böcekler Var” adlı gösterinizi kitaba dönüştürdünüz ve “Kafamda Böcekler Var / Yazı Hali” olarak yayımladınız. Şimdi de “Eyvallahım Var”ı çıkardınız. Farklı tarzda kaleme aldığınız metinlerden oluşuyor kitabınız. Siz nasıl tarif edersiniz?
Aslında pek öyle değil. Yani “Kafamda Böcekler Var / Sahne Hali”, “Kafamda Böcekler Var / Yazı Hali”nin oyunlaşmış şekli değil. Radyo hali de vardı. “Kafamda Böcekler Var/ Radyo Hali” idi onun da adı tahmin edersiniz. Birbirinden bağımsız fakat birbiriyle uyumlu hepsi. Zira ortak noktaları benim. Hepsi aynı zihinden çıktı, aynı kaynaktan doğdu. Ben meseleli biriyimdir. Hayatla, dünyayla, ülkemle, insanla, hayvanla, canlı/ cansız tüm varlıklarla, evrenle, tanrıyla, iyi ve kötüyle meselelerim var. Bir umursama şekli de diyebiliriz. En çok kendimledir ama meselelerim. En çok kendimi didiklerim. Aradıklarım bende çünkü. Ana küme benim. Dertlendiğim her şey benden yayılır, yine bana döner. Hem tümevarım hem tümdengelim. Kısaca budur “Kafamda Böcekler Var”. Mevzu ben’dir. Benimdir. Halimi anlatır. Çok hallerim olduğunu söyler. Önermesi anlatıyor her şeyi: Ben her şeyi yazarım. Sen her şeyi okuyabilir misin? “Eyvallahım Var” da çok farklı değil. Zaten “Kafamda Böcekler Var” henüz bitmedi. Bitecek bir şey de değil. Her an güncellenen, kendini yenileyen bir olgu. Doğa gibi. Benim doğam “Eyvallahım Var”. En son sürümüm. Özetle Y.G 2.0 diye de tanımlayabilirim. Bir metot anlatıyor, bir metot anlatıyorum. Yeni bir disiplin, bir uygulama aslında. Kişisel gelişimin yeni nesil hali belki. Didaktik olmayan, ders vermeyen hali. Daha çok paylaşan. Sadece öneren. İnsanın, zihnin, ruhun daha çok seçeneği olsun isteyen ve bunu yazıyla savunan bir şey “Eyvallahım Var”. Yakın zamanda anlatı, oturum, seminer halleri de olacak. Yazdıklarımı anlatacağım. Zaten anlattıklarımı yazdım.
Kitabınıza birçok eleştiri geldi. Şiir olup olmadığı sorgulandı. Siz bu eleştirilere nasıl bakıyorsunuz?
Eleştiri değil onlar. Sanrı! Henüz bir yazının ne olduğunu anlayamayan birinin fikrini önemsemeyeceğim gibi merak da etmem. Merak edilmemek ne acı bir şey! Kitapta çok tür var. Deneme ağırlıklı. Fikir yazıları, öyküler var. Sadece cümleler var. Sınıfsız. Sadece ve sade cümleler. Onları şiir sandılar zannedersem. Ezbere yaşayanlar, yeni şeyleri fark ederken zorlanır. Yenilik gayret ister. Tembellerle de anlaşamıyor olmam gayet doğal. Yazıyı değiştirmek için yazıyorum ben. İnsanın başka niyetler, başka öncelikler ve başka formlarda yazabileceğini göstermek için yazıyorum. Tek derdim yazıyla, yazmakla. Edebiyatla ilgili olmak zorunda değiliz. Ne ben ne de yazdıklarım! Öte yandan yazdıklarımın yazı evreninde bir yeri olduğunu düşünüyorum. Kimseye yaranmaya çalışmadan, onay beklemeden. Şu an İngilizce çevirisi üzerinde çalışıyorum. Yazdıklarımı okuyanlar görecektir: İki kitabın da kitap yazmakla ilgisi yok!
Kitabın adının “Eyvallahım Var” olmasını nasıl açıklarsınız?
Bir baş etme yöntemi benim için “Eyvallahım Var”. Farkındalığımın geldiği noktayı gösteren bir bildiri. Benim beyanımdır her iki kitap da. Gerginlik yaramıyor bize. İç organlarımız kaskatı oluyor gerginlikten. Hiçbir şeyimizi de çözmüyor, hiçbir halta yaramıyor. Gerginlik doğurgandır. Gerginlik doğurur! Şu ‘dik durmak’ söyleminden de, telkininden de yoruldum ben. Bir marifet gibi anlatılmasından yoruldum daha çok. Sabit fikirli olmak oldu dik durmak. İnandığını savunma, teslim olma, isyan etme, karşı koyma demiyorum asla! Tam tersini diyorum bağıra bağıra! Şuurun açık olsun diyorum, haksız olmaktan korkma diyorum, yeni bir şey öğrenme şansını tepme diyorum, uzlaş, kavgalarını iyi ve doğru seç diyorum. Enerjini iyi kullan, her şeyle ve herkesle kavga edilmez diyorum. Dik durmanın ilk prensibi nedir biliyor musunuz? Esnek olmak! Pilates yapanlara sorun bana inanmıyorsanız. “Eyvallahım Var” aslında evrensel bir felsefe anlatıyor. Yeni bir şey söylüyor: Alttan alarak üste çıkmak. “Eyvallahım Var” kışkırtıcı, kıvrak, yeni ve küstah bir şey.
Kitabınızda İstanbul’da yaşamaya, burada olmaya dair düşünceleriniz eleştirel bir biçimde veriliyor. Burada yaşama fikri size yorucu geldiği için mi bu yöntemi seçtiniz?
Türkiye çok zor bir ülke. Her yeri, her şehri zor. Türkiye kendi sınıfını yaratmış ve orada tek başına duran gerçeküstü bir ülke. Türkiye’de yaşayıp Türkiye’de yaşamıyormuş gibi yapamam. Ülkem, insanım daha iyi olsun diye çabalıyorum ben. Onlar daha iyi olursa ben de iyileşirim çünkü.
“Oyununuz Kafamda Böcek Var”ı 2011 yılından bu yana sahneliyorsunuz. Size bir kitap için de ilham olan bu oyunu nasıl anlatırsınız?
Artık yenisi var: “Re-Yunus”. Yeniden anlatıyorum. En baştan, kaldığım yerden, eskiden, yeniden... Anlatıyorum. Ben bir anlatıcıyım. Hikayeler anlatıyorum. Takla atmadan. Zaten takla atmam yasak. Bunu da anlatıyorum mesela. Epey eğleniyoruz. Sizi de beklerim bir gün mutlaka. Ve merak eden herkesi.
“Kitap yazmaya alıştım”
Yeni kitap projeniz var mı?
Yeni kitap hatta kitaplar var. Biri bitti çoktan, diğeri üzere. Ben yazacağım. Ben alıştım buna. Herkes de alışsın! Son bir notum olacak izninizle: Beni merak edenler yukarıda anlatıklarımın sıkıştırlımış hallerini “Yazıya Hazırlık”, “S.E.S”, “Edebiyata Hizmet Etmek”, “Haksız Olmanın Keyfi”, “Her Düşünceye Saygım Yok”, “Filtre Çantam”, “Utanmayı Öğrenme Kursu”, “Kötü Olmak Üzere Olmak”, “Uzun Yol Şöförü Olmak”, “Maskeliler Gezegeni”, “Bumerang”, “En Eski Savaş”, “Niyet”, “Cereyan”, “O Ev”, “Sar”, “Hasta Olana Kızılmaz”, “Aynı Su Değil”, “Ürkek”, “Adı Olan Balon”, “İşe Yaramaz Ejderha”, “Beton Direnişçi”, “Kusmak”, “Tükürmek”, “Bal Kaymak”, “Hareket Ol”, “2x2=5”, “Tartışmanın Ritmi”, “Yürüyen Merdiven Yavaşlığı” ve “Yavaşlık Düşmanlığı”, “Tadilat”, “Boş Dersler”, “Kolay’ın Seksiliği”, “Tanrıpeygamber”, “Önünü Açan Engeller”, “U.F.O İnsanlar”, “Kibarlığın Gücü”, “Dil Terörü” gibi yazılardan okuyabilir. Eyvallah.