Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 97 yaşında, genç bir yazardı...
Şubat 2013
97 yaşında, genç bir yazardı...
Beş kuşağın kütüphanesinde de kendine yer bulan İsmet Kür’ü 21 Ocak’ta kaybettik. Her ne kadar kendisi “Doludizgin yaşamadım,” demişse de, uzun yaşamının her anının hakkını veren bir aydındıBundan yedi yıl önce Ayvalık’ta bir plajda tanıdım onu. Kumsalın kenarındaki çardağın altında, uçuk mavi saçları, kırmızı gözlüğü, rengarenk elbisesiyle oturuyordu. Etrafı kalabalıktı. Işığın ateşböceklerini kendine çekmesi gibi, plajda kim varsa İsmet Kür’ün yanına gelip oturuyordu. 90 yaşındaydı. Benden gençti. Sol göğsünün altındaki cevahir, benimkinden çok daha parlak, çok daha aydınlıktı.
O gün birlikte çay içtik, sohbet ettik, denize girdik. İstanbul’da buluşmak üzere sözleştik. Telefon numaramı defterine kaydederken, ne yalan söyleyeyim, beni unutacağından emindim.
Uzun ve güzel yaşadı
Yanılmışım. Birkaç hafta sonra telefonum çaldı ve İsmet Kür beni kızı Pınar Kür’ün evinde vereceği 91. Yaş günü partisine davet etti. O gün kamerayla çektiğim, elinde şampanya kadehi, sırtında işlemeli kadife elbisesiyle şarkı söyleyen görüntülerini zaman zaman seyreder, 'yaşama'nın ne olduğunu hatırlarım. Zaten kendisi de “Yıllara mı Çarptı Hızımız” adlı anı kitabının son sayfasındaki şiirinde “Bir elimde gözlük / Öbüründe baston,” diyordu; “Cilveleşiyorsam / Deniz’le, Kuş’la, Ağaç’la / (...) / Ben, yaşamışım, be kardeşim, / Yaşıyorum da.”
Yaşadı. Uzun ve güzel yaşadı.
Annesinin erken kehaneti
İsmet Kür’ün hayat hikayesi uzun. Bazen ömür uzuyor ama hayat minicik kalıyor yanında. Onunki öyle değil, ömrüyle hayatını aynı verimlilikte sürdürmeyi başardı İsmet Hanım. 19’u çocuk kitabı olmak üzere 24 kitap yazdı. 100’e yakın da radyofonik oyun. Bir dönem Türkçe öğretmenliği yaptı, bir dönem de ABD’de Kültür Ataşesi olarak çalıştı. Edebiyat ailesinde, genlerinde, yüreğinde vardı. Ablası şair ve yazar Halide Nusret Zorlutuna ile hayat bakışları değil ama edebiyata sevdaları benziyordu. Ablasının yazdığı şiirleri gelip kardeşine okuma alışkanlığı sayesinde Babıali ile henüz beş yaşındayken tanıştı.
O sıralar iki de hayali arkadaşı vardı; Sanvas ve Sendes. Dadısı yalancı olacak diye korkarken annesi sevinirdi: “Büyük kızım şaire oldu, küçük kızım muharrire olacak”. Annesi, bu erken kehanetinde haklıydı. İlk öyküsü 15 yaşındayken Muhit dergisinde yayımlandı. 82 yıl boyunca da yazdı. Hayat mücadelesiyle edebiyatı aynı anda yürütmeyi başardı. Hiç İngilizce bilmeden, çocuk yaştaki kızları Pınar ve Işılar Kür’ü alıp Londra’ya gidecek kadar cesurdu. Ama “Deliliğimin mutluluğunu değil, deli ama korkak olmanın sıkıntısını yaşadım,” diye yazacaktı. Ona göre istediği gibi doludizgin yaşayamamıştı, hayatında daima eksik olan bir şey vardı.
“Deli ağaç”ın evinde
Londra macerası, 4 günlüğüne gittiği Kıbrıs’ta 5 yıl kalmak, kitaplar, oyunlar, 25 yıllık evliliği bitirip tek başına ayakta kalma mücadelesi... Yetmemişti demek ona. Bundan 5 yıl önce konuştuğumuzda şöyle demişti: “Kendimi ne dolu yaşamış hissediyorum ne de özgür yaşamış”.
Belki de onun hayallerini kızı Pınar Kür gerçekleştirdi. Türk edebiyatının köşe taşlarından biri oldu. Üslupları farklıydı,ama annesi, kızı Pınar Kür’ün yazdıklarına hayrandı. Diğer kızı Işılar ise heykeltıraşlığı seçti. Ve bütün ailenin annesi olmayı... Yıllarca hem İsmet hem de Pınar Kür’ün ilk okuru oldu.
"Hayata bağlı değilim”
Hep birlikte, bahçesinde Pınar Kür’ün “Bir Deli Ağaç” romanına ilham veren ıhlamurun durduğu o kocaman apartmanda oturdular. 1916 doğumlu İsmet Kür, “50 yaşından beri kendimi hep ölüme yakın hissettim,” diyordu, “Hatta bu eve taşındığımız vakit, camlar eski zaman camları, değiştirebilirdim. Dedim ki ‘Daha kaç sene yaşayacağım?’ Bunu söyleyeli 30 sene oldu... Annemle
babamın hayatını yazacaktım, ben bunu bitirinceye kadar ölür giderim dedim. Şimdi Azrail gelse karşıma, gidelim dese, buyur gidelim derim. İyi giyiniyorum, kendime bakıyorum diye herkes sanıyor ki hayata çok bağlıyım. Hiç değilim. Hiçbir vakit de olmadım”.
Hayatın dayattıkları, çevrenizdekilerin beklentileri ve gerçek... Ruhunuzun en derinindeki saf, zaman zaman yıkıcı gerçek... Belki İsmet Kür’ü edebiyatla buluşturan da buydu. 92 yaşında yeni bir kitap yazmaya başlamıştı: “92. Bahar”. Kitabı bitiremedi. Bitirebilse belki de 92. baharda tomurcuklarla sarı yaprakların yan yana durduğunu anlatacaktı. 97. baharında hepimize veda etti.
“Yarısı roman” bir hayat
1916’da bir Osmanlı olarak doğmuş, Cumhuriyet’in kuruluşuna bizzat şahit olmuş, hatta o rejimle birlikte büyümüş bir Cumhuriyet aydınıydı İsmet Kür.
Yaşadığı ülkeye karşı kendini sorumlu hissediyor, kalemini bu duygularla oynatıyordu. “Onuncu Sigara” romanında 12 Eylül’ünn izlerini, tortularını anlattı. Romanın kahramanlarının birbirleriyle paylaştıkları, ruhlarındaki derin boşluktu.
Kendisi bizatihi fevkaladeydi
“Yarısı Roman” ve “Yıllara mı Çarptı Hızımız” adındaki anı kitaplarında ise yalnızca kendini anlatmakla yetinmedi. Etrafında, ülkesinde, insanların yüreklerinde olan biteni de döktü satırlarına. 90 yıllık hayatın herkese nasip olmayacak tecrübeleri ve anılarıyla örülü bu kitaplar, onun için o kadar şaşırtı
O gün birlikte çay içtik, sohbet ettik, denize girdik. İstanbul’da buluşmak üzere sözleştik. Telefon numaramı defterine kaydederken, ne yalan söyleyeyim, beni unutacağından emindim.
Uzun ve güzel yaşadı
Yanılmışım. Birkaç hafta sonra telefonum çaldı ve İsmet Kür beni kızı Pınar Kür’ün evinde vereceği 91. Yaş günü partisine davet etti. O gün kamerayla çektiğim, elinde şampanya kadehi, sırtında işlemeli kadife elbisesiyle şarkı söyleyen görüntülerini zaman zaman seyreder, 'yaşama'nın ne olduğunu hatırlarım. Zaten kendisi de “Yıllara mı Çarptı Hızımız” adlı anı kitabının son sayfasındaki şiirinde “Bir elimde gözlük / Öbüründe baston,” diyordu; “Cilveleşiyorsam / Deniz’le, Kuş’la, Ağaç’la / (...) / Ben, yaşamışım, be kardeşim, / Yaşıyorum da.”
Yaşadı. Uzun ve güzel yaşadı.
Annesinin erken kehaneti
İsmet Kür’ün hayat hikayesi uzun. Bazen ömür uzuyor ama hayat minicik kalıyor yanında. Onunki öyle değil, ömrüyle hayatını aynı verimlilikte sürdürmeyi başardı İsmet Hanım. 19’u çocuk kitabı olmak üzere 24 kitap yazdı. 100’e yakın da radyofonik oyun. Bir dönem Türkçe öğretmenliği yaptı, bir dönem de ABD’de Kültür Ataşesi olarak çalıştı. Edebiyat ailesinde, genlerinde, yüreğinde vardı. Ablası şair ve yazar Halide Nusret Zorlutuna ile hayat bakışları değil ama edebiyata sevdaları benziyordu. Ablasının yazdığı şiirleri gelip kardeşine okuma alışkanlığı sayesinde Babıali ile henüz beş yaşındayken tanıştı.
O sıralar iki de hayali arkadaşı vardı; Sanvas ve Sendes. Dadısı yalancı olacak diye korkarken annesi sevinirdi: “Büyük kızım şaire oldu, küçük kızım muharrire olacak”. Annesi, bu erken kehanetinde haklıydı. İlk öyküsü 15 yaşındayken Muhit dergisinde yayımlandı. 82 yıl boyunca da yazdı. Hayat mücadelesiyle edebiyatı aynı anda yürütmeyi başardı. Hiç İngilizce bilmeden, çocuk yaştaki kızları Pınar ve Işılar Kür’ü alıp Londra’ya gidecek kadar cesurdu. Ama “Deliliğimin mutluluğunu değil, deli ama korkak olmanın sıkıntısını yaşadım,” diye yazacaktı. Ona göre istediği gibi doludizgin yaşayamamıştı, hayatında daima eksik olan bir şey vardı.
“Deli ağaç”ın evinde
Londra macerası, 4 günlüğüne gittiği Kıbrıs’ta 5 yıl kalmak, kitaplar, oyunlar, 25 yıllık evliliği bitirip tek başına ayakta kalma mücadelesi... Yetmemişti demek ona. Bundan 5 yıl önce konuştuğumuzda şöyle demişti: “Kendimi ne dolu yaşamış hissediyorum ne de özgür yaşamış”.
Belki de onun hayallerini kızı Pınar Kür gerçekleştirdi. Türk edebiyatının köşe taşlarından biri oldu. Üslupları farklıydı,ama annesi, kızı Pınar Kür’ün yazdıklarına hayrandı. Diğer kızı Işılar ise heykeltıraşlığı seçti. Ve bütün ailenin annesi olmayı... Yıllarca hem İsmet hem de Pınar Kür’ün ilk okuru oldu.
"Hayata bağlı değilim”
Hep birlikte, bahçesinde Pınar Kür’ün “Bir Deli Ağaç” romanına ilham veren ıhlamurun durduğu o kocaman apartmanda oturdular. 1916 doğumlu İsmet Kür, “50 yaşından beri kendimi hep ölüme yakın hissettim,” diyordu, “Hatta bu eve taşındığımız vakit, camlar eski zaman camları, değiştirebilirdim. Dedim ki ‘Daha kaç sene yaşayacağım?’ Bunu söyleyeli 30 sene oldu... Annemle
babamın hayatını yazacaktım, ben bunu bitirinceye kadar ölür giderim dedim. Şimdi Azrail gelse karşıma, gidelim dese, buyur gidelim derim. İyi giyiniyorum, kendime bakıyorum diye herkes sanıyor ki hayata çok bağlıyım. Hiç değilim. Hiçbir vakit de olmadım”.
Hayatın dayattıkları, çevrenizdekilerin beklentileri ve gerçek... Ruhunuzun en derinindeki saf, zaman zaman yıkıcı gerçek... Belki İsmet Kür’ü edebiyatla buluşturan da buydu. 92 yaşında yeni bir kitap yazmaya başlamıştı: “92. Bahar”. Kitabı bitiremedi. Bitirebilse belki de 92. baharda tomurcuklarla sarı yaprakların yan yana durduğunu anlatacaktı. 97. baharında hepimize veda etti.
“Yarısı roman” bir hayat
1916’da bir Osmanlı olarak doğmuş, Cumhuriyet’in kuruluşuna bizzat şahit olmuş, hatta o rejimle birlikte büyümüş bir Cumhuriyet aydınıydı İsmet Kür.
Yaşadığı ülkeye karşı kendini sorumlu hissediyor, kalemini bu duygularla oynatıyordu. “Onuncu Sigara” romanında 12 Eylül’ünn izlerini, tortularını anlattı. Romanın kahramanlarının birbirleriyle paylaştıkları, ruhlarındaki derin boşluktu.
Kendisi bizatihi fevkaladeydi
“Yarısı Roman” ve “Yıllara mı Çarptı Hızımız” adındaki anı kitaplarında ise yalnızca kendini anlatmakla yetinmedi. Etrafında, ülkesinde, insanların yüreklerinde olan biteni de döktü satırlarına. 90 yıllık hayatın herkese nasip olmayacak tecrübeleri ve anılarıyla örülü bu kitaplar, onun için o kadar şaşırtı