Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 'Komet ismi, verilen kimliği reddetmenin bir başlangıcıydı'
Mayıs 2013
'Komet ismi, verilen kimliği reddetmenin bir başlangıcıydı'
Türk sanatının nev-i şahsına münhasır isimlerinden Komet, yeni şiir kitabı "Momet"i yayımladı. 70. yaşını sergileriyle ve bir de şiir kitabıyla kutlayan Komet, yeni kitabı "Momet"i anlattıKomet bu kez elinde fırçalarla ve boyalarla değil, dilindeki kelimeleri kullanıp zihnimizle oynuyor. Kelimeleri renk, dizeleri birer fırça darbesi sanki. Zaman zaman öfke, zaman zaman da naiflik hissediyorsunuz şiirleri okurken. Ve tabii siz de Komet’le birlikte uçuyorsunuz tüm gürültülere inat. Komet’le yeni şiir kitabı "Momet"i ve şiiri konuştuk.
“Görüyordum/ Doğrusunu söylemek gerekirse/ Hiçbir şey yapmamak için/ Şiirin uçma imkanlarıyla” diyorsunuz... Şiir uçuruyor mu sizi?
Tabii ki şiirin uçurma imkanları, değil uçaklardan, füzelerden de çok fazladır. İnsanoğlu ilerledim uçtum zanneder, uzun yolda çok ilerlediğini zanneder ama halk deyiminde olduğu gibi bir de dönüp bakar ki bir arpa boyu yol almış. Bu şiirin son bölümüyle kitaba başlamamın nedeni, arabayı atın önüne bağlamak istediğim içindir. İlk bölümde insanın sanatın değil sanatın insanın hizmetinde olması gerektiği söylenirken, hayat pratiklerinin eleştirel parodisi yapılıyor. İlerlemeci düşüncenin, pozitivizm ve determinist düşüncenin ve rasyonalitenin eleştirisini yapıyor. Dolayısıyla modernizmin sorgulaması yapılıyor.
Şiir kitabınız çıkacağı zamanki heyecanınızla bir serginiz açılacakken ki heyecanınız arasında nasıl farklar var?
Sergi, bilhassa resim sergisi çok rahatsız edici, içini insanlara gösteriyorsun. Herkes görüyor kafanın, kalbinin içini; bir nevi çırılçıplaksın. Kitap, edebiyat, şiir daha kapalı, kitabın içinde kapalı. Ayrıca dil, sözcükler çok sosyal bir şey, bir süzgeçten geçiyor ve otosansür var her şeye rağmen. Herkes kitap okumuyor ayrıca.
Ferit Edgü ve Raffi Portakal’dı sanırım, "Şiirlerin resimlerinden daha iyi," demişler size. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dönemine göre değişebilir ama 'doğru' diyesim geliyor.
Şiirlerinizi yurt dışında da yazıyorsunuz. Paris’te şiir yazmakla, İstanbul’da şiir yazmak arasında duygusal olarak bir fark var mı? Kentler şairliğinizi nasıl etkiliyor?
Burada dilin ve şairlerin, şiirlerin içinde yaşıyordum. Bu şiir atmosferi ve dünyasının görünür ve görünmez yönlendirmesi, alışkanlıkları, modaları ister istemez etkin oluyordu. Hatta belli zamanlarda belli sözcükleri kullanmak moda olabiliyordu eskiden. Yurt dışına gidince insan kendi anadiline uzaktan belli bir mesafe ile bakabiliyor. Onu neredeyse yeniden keşfediyor. Malzemeyi ve dilin ruhunu, yapısını daha net görebiliyor, yani benim için böyle oldu. Daha bir kıvançla dilimi yeni öğrenmişim gibi yazıya sarıldım.
“Komet'in resimde aradığı nedir?" sorusuna “Şiir” demişsiniz bir söyleşide. Peki, Komet’in şiirde aradığı nedir?
Yaşadığım çağın tanıklığını, her türlü problemi, düşünsel derinlikleri, güncel olayları, acı ve tatlısıyla zapt etmek. Kişiselden toplumsala, toplumsaldan kişisele giden hafızayı nakşetmek diyebilirim.
"Sonu" adlı şiirde “Siz gene de gürültü yapmayınız/ devrim olsa bile yapmayınız/ Evrim olsa bile ayıp olur gürültü yapmayınız/ Gürültü yapmayınız gürültü yapmayınız gürültü yapmayınız” diyorsunuz. Nasıl bir gürültüyle yazıldı bu şiir?
Büyük sesler çıkararak var olduğunu kanıtlamak isteyen bir zamanda yaşıyoruz. Bağırmasa sanki yok. Araçlar da çok bağırıyor. İtfaiye bağırıyor. Ambulans bağırıyor. Gürültü çağındayız. Herkes illa ses çıkaracak. Müzik diye herkes, her yerde yüksek sesler çıkarıyor. Bu sesler dünyayı batırabilir.
"Mez"ler şiirinde “Affetmiyorum artık, affetmiyorum / batınız batsa- doğunuz doğsa bile” diye bir dize var. Bu öfkenin nedeni ne?
Vahşi köylü kapitalizminin modernite ile evliliği bizi paramparça yapıyor. Tabii ki öfkeliyim.
"Ben kim olduğumu bilmiyorum ama herkes kim olduğumu biliyor.” Bu cümleyi okudukça tekrar edip durdum. Tuhaf bir his uyandırıyor insanda. Sizdeki duygusu nedir?
Bu cümleyi Sartre üstüne bir TV programında, arkadaşlarından birisinin söyleşisinden alıp bir videoda kullanmıştım. Benim için isimlendirme, etiketlendirme meselesi önemli. Yani toplum ve iktidar bizi belli şekilde tanımlıyor, kimlik veriyor. Hal bu ki kendimize çıplak baktığımızda ne rütbe ne meslek... 1994’ten beri sergilediğim Komet levha ve resimleri bu etiketlenmeye karşı bir tavırdı. Ve kendi kendime koyduğum Komet ismi daha çok genç yaşta bu verilen kimliği reddetmenin bir başlangıcıydı.
"Ben de gidince bitecek bu şiir"
‘Şeftali’ şiirinizi okurken çocukluğa dair bir şey gördüm. Tuhaf ve çok güzel bir şiir. Ne dersiniz bu şiirle ilgili?
Biraz naif bir ton kullandım, bu kadar içten olmak ve şiir yapısını zorlamak nasıl oldu bilmiyorum. Sarsalak bir şiir ama ben de seviyorum.
Kitabın son şiiri "Bitmeyen Şiir" birçok sanatçının ölümünü haber veren bir şiir. Ömer Uluç da bu listeyle dalga geçiyormuş ama maalesef o da girdi listeye. Bu şiiri anlatır mısınız biraz...
Benimle şiirsel yakınlığı olan, sevdiğim, hayatımı zenginleştirmiş ve ölümüyle çok şey kaybettiğim insanlar onlar. Beraberce yaşama macerasını yaşadığı
“Görüyordum/ Doğrusunu söylemek gerekirse/ Hiçbir şey yapmamak için/ Şiirin uçma imkanlarıyla” diyorsunuz... Şiir uçuruyor mu sizi?
Tabii ki şiirin uçurma imkanları, değil uçaklardan, füzelerden de çok fazladır. İnsanoğlu ilerledim uçtum zanneder, uzun yolda çok ilerlediğini zanneder ama halk deyiminde olduğu gibi bir de dönüp bakar ki bir arpa boyu yol almış. Bu şiirin son bölümüyle kitaba başlamamın nedeni, arabayı atın önüne bağlamak istediğim içindir. İlk bölümde insanın sanatın değil sanatın insanın hizmetinde olması gerektiği söylenirken, hayat pratiklerinin eleştirel parodisi yapılıyor. İlerlemeci düşüncenin, pozitivizm ve determinist düşüncenin ve rasyonalitenin eleştirisini yapıyor. Dolayısıyla modernizmin sorgulaması yapılıyor.
Şiir kitabınız çıkacağı zamanki heyecanınızla bir serginiz açılacakken ki heyecanınız arasında nasıl farklar var?
Sergi, bilhassa resim sergisi çok rahatsız edici, içini insanlara gösteriyorsun. Herkes görüyor kafanın, kalbinin içini; bir nevi çırılçıplaksın. Kitap, edebiyat, şiir daha kapalı, kitabın içinde kapalı. Ayrıca dil, sözcükler çok sosyal bir şey, bir süzgeçten geçiyor ve otosansür var her şeye rağmen. Herkes kitap okumuyor ayrıca.
Ferit Edgü ve Raffi Portakal’dı sanırım, "Şiirlerin resimlerinden daha iyi," demişler size. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dönemine göre değişebilir ama 'doğru' diyesim geliyor.
Şiirlerinizi yurt dışında da yazıyorsunuz. Paris’te şiir yazmakla, İstanbul’da şiir yazmak arasında duygusal olarak bir fark var mı? Kentler şairliğinizi nasıl etkiliyor?
Burada dilin ve şairlerin, şiirlerin içinde yaşıyordum. Bu şiir atmosferi ve dünyasının görünür ve görünmez yönlendirmesi, alışkanlıkları, modaları ister istemez etkin oluyordu. Hatta belli zamanlarda belli sözcükleri kullanmak moda olabiliyordu eskiden. Yurt dışına gidince insan kendi anadiline uzaktan belli bir mesafe ile bakabiliyor. Onu neredeyse yeniden keşfediyor. Malzemeyi ve dilin ruhunu, yapısını daha net görebiliyor, yani benim için böyle oldu. Daha bir kıvançla dilimi yeni öğrenmişim gibi yazıya sarıldım.
“Komet'in resimde aradığı nedir?" sorusuna “Şiir” demişsiniz bir söyleşide. Peki, Komet’in şiirde aradığı nedir?
Yaşadığım çağın tanıklığını, her türlü problemi, düşünsel derinlikleri, güncel olayları, acı ve tatlısıyla zapt etmek. Kişiselden toplumsala, toplumsaldan kişisele giden hafızayı nakşetmek diyebilirim.
"Sonu" adlı şiirde “Siz gene de gürültü yapmayınız/ devrim olsa bile yapmayınız/ Evrim olsa bile ayıp olur gürültü yapmayınız/ Gürültü yapmayınız gürültü yapmayınız gürültü yapmayınız” diyorsunuz. Nasıl bir gürültüyle yazıldı bu şiir?
Büyük sesler çıkararak var olduğunu kanıtlamak isteyen bir zamanda yaşıyoruz. Bağırmasa sanki yok. Araçlar da çok bağırıyor. İtfaiye bağırıyor. Ambulans bağırıyor. Gürültü çağındayız. Herkes illa ses çıkaracak. Müzik diye herkes, her yerde yüksek sesler çıkarıyor. Bu sesler dünyayı batırabilir.
"Mez"ler şiirinde “Affetmiyorum artık, affetmiyorum / batınız batsa- doğunuz doğsa bile” diye bir dize var. Bu öfkenin nedeni ne?
Vahşi köylü kapitalizminin modernite ile evliliği bizi paramparça yapıyor. Tabii ki öfkeliyim.
"Ben kim olduğumu bilmiyorum ama herkes kim olduğumu biliyor.” Bu cümleyi okudukça tekrar edip durdum. Tuhaf bir his uyandırıyor insanda. Sizdeki duygusu nedir?
Bu cümleyi Sartre üstüne bir TV programında, arkadaşlarından birisinin söyleşisinden alıp bir videoda kullanmıştım. Benim için isimlendirme, etiketlendirme meselesi önemli. Yani toplum ve iktidar bizi belli şekilde tanımlıyor, kimlik veriyor. Hal bu ki kendimize çıplak baktığımızda ne rütbe ne meslek... 1994’ten beri sergilediğim Komet levha ve resimleri bu etiketlenmeye karşı bir tavırdı. Ve kendi kendime koyduğum Komet ismi daha çok genç yaşta bu verilen kimliği reddetmenin bir başlangıcıydı.
"Ben de gidince bitecek bu şiir"
‘Şeftali’ şiirinizi okurken çocukluğa dair bir şey gördüm. Tuhaf ve çok güzel bir şiir. Ne dersiniz bu şiirle ilgili?
Biraz naif bir ton kullandım, bu kadar içten olmak ve şiir yapısını zorlamak nasıl oldu bilmiyorum. Sarsalak bir şiir ama ben de seviyorum.
Kitabın son şiiri "Bitmeyen Şiir" birçok sanatçının ölümünü haber veren bir şiir. Ömer Uluç da bu listeyle dalga geçiyormuş ama maalesef o da girdi listeye. Bu şiiri anlatır mısınız biraz...
Benimle şiirsel yakınlığı olan, sevdiğim, hayatımı zenginleştirmiş ve ölümüyle çok şey kaybettiğim insanlar onlar. Beraberce yaşama macerasını yaşadığı