Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 'Çocuklar en dürüst okurlardır'
Nisan 2013

'Çocuklar en dürüst okurlardır'

Yazdığı fantastik türdeki çocuk kitaplarıyla büyük ilgi gören ödüllü yazar Aslı Der "Defne’yi Beklerken"de gençler için fantastik olmayan bir hikaye anlattıTaşımanız gereken yük çoktan ağırlaşmaya başlamıştır ama henüz o yükü taşıyacak denli gelişkin değildir omuzlarınız. Hayatın, en büyük denge problemi olan dönemlerinden biridir ilk gençlik. Fantastik türdeki çocuk kitaplarıyla büyük ilgi gören Aslı Der, gençler için yazdığı ilk romanı "Defne’yi Beklerken"de ergenliğin zorlu yollarını aşmaya çabalayan Defne’nin hikayesine yer veriyor.


Yeni günlüğüne başlarken bu kez dürüst olmaya karar veren ve bu kararı başarıyla uygulayan, korktuğu her şeyle bir bir yüzleşen Defne'nin hikayesine... "Bu kitabı yazmaya başlamadan önce içimde şöyle bir duygu vardı; bu kez daha büyük yaştakiler için yazacağım ve bu yazdığım fantastik bir şey olmayacak," diyerek yola çıkan Der, Defne'nin bu dürüst olma çabasının ve yaşadığı tüm zorluklara rağmen kendini "inşa etme" gayretinden vazgeçmemesinin kendisi için çok önemli olduğunu söylüyor.


Neydi Defne ‘nin hikayesini yazılası kılan sizin için?14-15, birçok şeyin ortasında bir yaş. Hem büyüdüğün hem büyümediğin, hem kendini bir yere ait hissettiğin hem hissetmediğin bir yaş… Bu yaş dönemindeki Defne’nin çeşitli problemleri olmasına rağmen tek başına ayakta durması fikri çok hoşuma gitti. Defne’nin kendini var etme çabası benim için çok, çok önemli.

Defne yalnız bir çocuk. Büyüyünce başarılı olan pek çoklarının çocukluklarında yalnız oldukları biliyoruz. Sizce çocuk yalnızlığı, ileride yaratıcılığı besler mi?
Hayatın içinde hepimiz çok yalnızız aslında. Büyük bir laf gibi görmeyin bunu. Hakikaten küçük yaşlarda bile yalnızız. O yalnızlıkların içinden büyütüyoruz kendimizi. 9 yaşında bir kızım var. Ona hep şunu söylüyorum; hayatta her şeyi, herkesi kontrol etme şansımız yok ama kendimizi kontrol şansına sahibiz. Her birimiz kendimizi inşa ediyoruz. Defne de etrafındaki insanlara rağmen yalnız bir çocuk. Ama bu yalnızlık içinde dönüp her seferinde kendine bakabiliyor. İleride başarılı olanlar işte bunu başarabilenler.

Kitapta Defne’nin günlüğüne yazdıkları önemli bir yer tutuyor. Sizin günlük tutmakla aranız nasıldır?
Defne yaşındayken de tutardım, hâlâ da tutuyorum. Defne’nin yaşında tuttuğum günlükleri sonra okuduğumda nefret ederdim yazdıklarımdan. Şimdi tuttuğum günlüklerde daha basit, daha yalın olabiliyorum. O zaman daha karmaşıktı her şey.

Bir de çocuğunun günlüğünü bulan ebeveynin yaşadığı ikilem konusu var. Defne’nin annesi bu ikileme düşmeden okuma yolunu seçiyor…
Günlüğü bir panik anında neredeyse tesadüfen bulmasaydı okumayabilirdi. Mesela Defne’nin yatak odasında, öylesine bir anda geçseydi eline, o da o ikilemi yaşardı belki. Çünkü Defne’nin annesi kuralcı bir kadın. Ama durum öyle gelişmiyor. Anne, günlüğü okurken kendiyle yüzleşiyor. O nedenle de iyi ki okuyor bence.

Kitapta işlenen akran zorbalığı meselesi günümüzün çok ciddi sorunların biri. Eskiden böyle bir şey yok muydu? Yoksa artık daha değişik bir adı mı var?
Bence hep vardı. Şimdi daha fazla dillendiriliyor belki… Daha önce "Şakadır o, şaka" denirdi. Biraz ileri gittiği zaman "Yanlış anlamışsındır. Siz arkadaşsınız, olur mu öyle şey," denirdi. Hem o zorbalığı yapana hem de buna maruz kalana aynı şekilde bakabilmeye çalışmalıyız duygusunu şimdi daha çok hissediyoruz. Ama aynı kalan bir şey var. Defne bir zorbalığa uğruyor ama o sınıftakiler ona sırtlarını dönüyor. Biz hâlâ bunu bütün toplumda görüyoruz. Birileri bir şeylere maruz kalıyor ama biz, eğer ucu bize dokunmuyorsa, eğer o "zavallı" biz değilsek sırtımızı dönüyoruz. Oysa bizim başımıza gelmemiş olması bunun yanlış bir şey olmadığı anlamına gelmez.

Akran zorbalığını nasıl tanımlamak, hangi yaş grubuyla sınırlamak daha doğru olur?
Yaş grubu ile sınırlamak çok doğru değil aslında. Çok küçük yaş gruplarında bile yaşanıyor. Defne’nin yaşadığı tacize giren bir zorbalık ama daha küçük yaş gruplarında da kendini güçlü gören çocuklardan diğerleri üzerinde baskı kuranlar var. Bazı aileler çocuklarını buna teşvik ediyorlar üstelik.

Böyle hassas bir konuyu bir gençlik romanında anlatırken nelere dikkat etmek gerekiyor?
En temel şey anlaşılabilir olmak. Ben istisnasız her konunun her yaşa anlatılabileceğine inanıyorum. Ama bunun bir yolu var. O yol da o yaş grubunun kelimelerini kullanmak.

Gençlerin kullandıkları kelimeleri, dinledikleri müzikleri, izledikleri filmleri nasıl takip ediyorsunuz?
Hayatımın çok büyük bölümü gözlem yapmakla geçiyor. Bu kitabı yazarken daha çok yeğenimin yol gösterici olduğunu söylemeliyim. Alara 14’ü bitirdi. Türkiye’de yaşamadığı için ancak yazları görüşebiliyoruz.

Sizin o yaş döneminiz nasıldı?
Galatasaray Lisesi’ndeydim, muhteşemdi. Çok şanslı bir ergendim. Öyle çok büyük sıkıntılar yaşamadım. Annem, babam beni her zaman dinledi. Çok sayıda yakın arkadaşım vardı yanımda. Ablam vardı yedi yaş büyük. Onunla, benim ona özenmemle başlayan ama büyüdükçe arkadaşlığa dönüşen bir ilişkimiz vardı. Bir de iki yaş küçük erkek kardeşim