Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 'Bir iddiası olan kitaplar basmaya çalışıyoruz'
Temmuz 2013

'Bir iddiası olan kitaplar basmaya çalışıyoruz'

Ufuk Kitap, 'Bilim ve Din', 'Risale-i Nur Külliyatı', 'Yakın Tarih' başlığı altında pek çok farklı dalları bünyesinde barındıran bir yayınevi. Genel Yayın Yönetmeni Onur Atalay, 'farklı olanı anlamaya ve onu açık yüreklilikle, dürüst bir şekilde tanıtmaya' çalıştıklarını söylediği yayınevini anlattı.Ufuk Kitap nasıl kuruldu?

Aslında 2002 yılında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bünyesinde kurulan bir yayınevi Ufuk Kitap. Fakat vakfın yayıncılık işinden çekilmek istemesi üzerine, yayınevi el değiştirerek, şimdiki yayın politikası ve adresiyle beraber 2011 yılından itibaren Kadıköy’de tekrar faaliyete geçti.

Kuruluş amacı nelerdi?

Ufuk Kitap, farklı toplumsal kesimlerin ve düşünce dünyalarının birbirlerini anlamaları, birbirlerinin entelektüel müktesebatlarından istifade etmeleri amacıyla kuruldu. Halen de bu çizgisini koruyor.

Yayınevinizin nasıl bir çizgisi var?

Öncelikle bir tezi, bir iddiası olan kitaplar basmaya gayret ediyoruz. Telif eserlerde, 'yüzleşme' temasını öne çıkardığımızı ve konulara alabildiğine eleştirel yaklaşmaktan çekinmediğimizi söyleyebilirim. Yine telif eserlerde, özellikle biyografiler konusunda iddialı olduğumuzu da belirtmek isterim. Tercüme kitapları ise kendi alanlarını entelektüel manada tanımlamış eserler arasından seçiyoruz.

‘Yüzleşme’ teması derken neyi kastediyorsunuz? Neden ‘yüzleşme’ temasını öne çıkarıyorsunuz?

Yüzleşme derken öncelikle muhafazakar kesimdeki hassas sinir noktalarına temas etmekten ve tarihsel gerçeklikle yüz yüze gelmekten kaçınmadığımızı anlatmak istedim. Prof. Dr. Ergün Yıldırım’ın babaannesinin tehcir sırasında ailesinden koparılan bir Ermeni olduğunu öğrenmesi ve bu gerçeğin peşine düşmek suretiyle kaleme aldığı romanı “Tehcir Günlerinde Aşk” veya Erkam Tufan Aytav’ın eşlerden birinin Alevi diğerinin Sünni olduğu ünlü çiftlerin evliliklerini kaleme aldığı “Sevdim Seni Bir Kere” kitaplarını buna örnek olarak verebiliriz. Gene Ruth A. Miller’in “Fıkıhtan Faşizme” kitabında, ulemanın otokratik yapılara sağladığı desteğin tarihsel alt yapısı ile yüzleşmek mümkün oluyor.

Bir kitabı yayımlarken özellikle nelere dikkat edersiniz?

Kitabın arkasında durabileceğimiz bir tezinin olması lazım öncelikle. Mantık silsilesinin kesintisiz ve takibi kolay bir şekilde aktarılması da son derece önemli. Dini değerlere veya herhangi bir kesimin kutsallarına hakaret içeren bir kitabı ise farklılıklar arasında kurmaya çalıştığımız diyalogla, yani temel çıkış stratejimizle çeliştiği için yayımlamıyoruz.

Yayın yelpazenizi nasıl tanımlarsınız? Ne tür kitapları sizin etiketiniz altında görebiliriz?

Telif, çeviri dengesine özel önem atfediyoruz. Kitaplarımızın yaklaşık 3’te 1’ini tercüme eserler oluşturuyor ki bunlar da ağırlıklı olarak İngilizce, Fransızca ve Almancadan yapılan çeviriler. Batı dünyasının, özellikle muhafazakar kesim ile tanıştırılmamış farklı bir yüzünün de olduğunu iddia ediyoruz. Türk toplumu ve Türkiye aydını son iki yüzyıldır modernleşmenin getirdiği sancılardan mustarip. Üstelik inançlarının ve korumaya çalıştıkları değerlerinin, bu yeni kontekste nasıl şekillenmesi gerektiği konusunda da hala bocalamalar yaşıyor. Batı’da da bu sorunlar yaşandı, hatta bizden daha şiddetli ve daha uzun bir süre zarfında yaşandı. Belki de bu yüzden, bu sorunlarla başa çıkmak için Batılı muhafazakarlar ve liberaller son derece sofistike yol ve yordamlar geliştirdi. Batı’nın bu entelektüel birikimini Türkçeye aktarmanın, benzer sorunlarla hemhal olan Türk entelijansiyasına taze bir perspektif kazandıracağını düşünüyoruz. Mesela 'televizyon, internet veya cep telefonlarının sosyal ilişkileri sığlaştırması ve aile bireyleri arasındaki iletişimi sınırlandırmasının önüne nasıl geçeriz' diye soran, bunu yetkin bir biçimde cevaplayan Batılı bir yazarın eserini veya 'din ve bilim çatışmak zorunda değiller, pekala uyum içerisinde var olabilirler' diye yazan Batılı bir bilim adamının kitabını bu noktada değerli kabul ediyor, çevirmeye özen gösteriyoruz. Argümantasyon noktasında bizim, Batılı muhafazakarlardan öğreneceğimiz çok şey olduğuna kaniyim. Telif eserlerde ise önceliğimiz, basacağımız kitabın Türkiye’yi anlamak noktasında bize yeni bir perspektif sağlaması veya ötekini bize tanıtması.

Yayın yelpazenizi nasıl oluşturuyorsunuz?

Romanın yanı sıra yakın tarihle ilgili de kitaplar basıyoruz. Fakat dikkat ettiğimiz nokta özgünlük… Zaten yeterince dolu olduğunu düşündüğümüz alanlara girmektense, kendimize domine edebileceğimiz yeni alanlar açmanın peşindeyiz. İletişim teknolojilerinin toplumsal etkileri konusuna, kişisel gelişimin Müslüman toplumlara bakan veçhesine, İslami sermayenin gelişimine ve bunun teorik altyapısına veya din ile bilim arasındaki diyaloğun teşvikine özel önem atfediyor; bu konularda yoğunlaşmaya çalışıyoruz. Zaten piyasada bir arz fazlası olduğunu bildiğimiz alanlara gireceksek, bunu da o alanda yeni bir kulvar açmak suretiyle gerçekleştiriyoruz. Roman buna iyi bir örnek. Mesela Cenk Enes’in kitapları ile İslami fantastik edebiyat gibi pek de bilinmeyen bir alanı kurmaya odaklandık.

Yayın yelpazenizde yer alan serilerinizden özellikle hangileri ilgi topluyor?

Risaleleri ayrı değerlendirmek