Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Tuğrul Eryılmaz Gazetecilik Okulu
Kasım 2018

Tuğrul Eryılmaz Gazetecilik Okulu

“68’li ve Gazeteci”, Türkiye kültür hayatının en değerli isimlerinden Tuğrul Eryılmaz’ın yaşamına odaklanan bir nehir söyleşi kitabı. Eryılmaz’ın anılarında baştan sona, çok yönlü bir yolculuk vadeden kitap aynı Tuğrul Eryılmaz’ın hayatı gibi; renkli, açık sözlü ve heyecan verici...

Ekrem Buğra Büte

 

Tuğrul Eryılmaz, Türkiye’de gazetecilik mesleğinin en önemli isimlerinden birisi. 1974 yılında, TRT Haber Merkezi’nde başladığı meslek yaşamında sayısız gazetenin, derginin yayımlanmasında rol almış, birçok üniversitede gazetecilik dersleri vermiş, medyanın neredeyse her alanında işler yapmış bir isim. Aynı zamanda mensubu olduğu ‘68 Kuşağı’nın o meşhur otorite karşıtı kimliğini nevi şahsına münhasır kişiliğinde özümsemiş özel bir karakter. Kimilerimiz için uykusuz Oscar gecelerindeki zor beğenen, şık beyefendi, kimilerimiz için Milliyet Sanat dergisinin, Radikal İki’nin, Sokak’ın arkasındaki gazeteci. Kendisinin Sezen Aksu ya da Deniz Türkali’yi anlatırken kullandığı ifadeyi ödünç alarak söylersek, Türkiye’nin ‘kurum’ kişilerinden birisi Tuğrul Eryılmaz. 

 

“68’li ve Gazeteci”, Tuğrul Eryılmaz’ın bu çok renkli yaşantısına odaklanan bir nehir söyleşi kitabı. Masanın diğer ucunda Asu Maro var, Eryılmaz’ın meslektaşı, aynı zamanda eski çalışma arkadaşı. Belki de kendisinin kitaba yazdığı sunuşta adını geçirmesinden olacak, Cihangir’de, Kaktüs’te saatler süren bir sohbete üçüncü düşmek gibi bu kitapla hemhal olmak. Hikayenin ta en başından, Tuğrul Eryılmaz’ın anne babasının tanıştığı yıllardan başlayıp günümüze kadar geliyoruz. Eryılmaz çocukluğunu, gençliğini, öğrenciliğini, meslek yaşamını, babalığını ve biat kabul etmez mizacını anlatıyor.

 

Tavizsiz gazeteci Eryılmaz, İstanbul doğumlu olsa da babasının işi gereği çeşitli Anadolu şehirlerini gezmiş küçük yaşlarda. “Kendimi bildiğim şehir” diye ifade ettiği Diyarbakır’da başlatıyor hikayesini. Ardından İzmir’e, ilkgençlik yıllarına, sonrasında ise Ankara’ya, Mülkiye’ye gidiyoruz. ’68’in isyan günleri, Ankara yaşantısı, Londra deneyimi, yurda dönüş, darbeler, asistanlık yılları ve ardından İstanbul’a, gazetecilik yıllarına geçiş. Cihangir eşrafının alışkanlıklarından Kadir İnanır’ın nasıl biri olduğuna, İstanbul gece hayatından Türkiye’de ve dünyadaki toplumsal hareketlere sayısız konuya, sayısız isme ve olaya uğruyor Eryılmaz’ın anıları. Kitabın sonunda yer alan isim dizinine şöyle bir göz atmak bile yeterince merak uyandırmaya yetiyor esasında.

 

Kitabın başlığı sade ve net: “68’li ve Gazeteci”. Eryılmaz’ın kitap boyunca dilinden düşürmediği tavizsiz gazeteciliğini, haberin objektif, sade ve en kısa haline verilen değeri çağrıştırıyor sanki. Gerçekten de söyleşi boyunca bir gazeteciliğinden, bir de otoriteye karşı alerjili tavrından ödün vermiyor Tuğrul Eryılmaz (tabii bir de dünyayı başka yana koyduğu torunu Asya’ya sevgisinden). Yıllar içerisinde gazetecilik mesleğinin yakın dönem Türkiye’sinde nasıl evrelerden geçtiği, geçmişte ne tür ideallerle yapıldığı, yolda başına neler geldiği hakkında oldukça kişisel ve bir o kadar tarihsel bir tanıklık sunuyor. 

 

Sözlü tarih çalışması Böyle renkli, dolu dolu bir hayat yaşamış bir gazetecinin kendi hayatına dönüp bakarken de aynı titiz objektifliği, aynı çevik mesafe alışı gösterebilmesi kitabı basit bir nehir söyleşi kitabından çok daha fazlası haline getiriyor. Eryılmaz hem kendisine hem de yıllar içerisinde tanıştığı onlarca insana kendi baktığı yerden, dürüstçe, samimi ve şüpheci bir mesafe alıyor. 

 

Yakın dönem sosyal ve kültürel tarihimize dair kişisel bir sözlü tarih çalışması işlevi görüyor “68’li ve Gazeteci”. Bunda söyleşiyi gerçekleştiren Asu Maro’nun odaktan şaşmayan, zarif yönlendiriciliğinin payı büyük. Tüm söyleşinin tek bir anlatı formuna, akıcı bir anı kitabı hissiyatına sahip olması büyük ölçüde onun sayesinde.

 

Okul niteliğinde Türkiye bir süredir kendi geçmişiyle ilişkilerini bir kez daha restore etme derdinde bu aralar, malum. Eski ve yeni Türkiye arasındaki farklar bir yana, kuşaklar arası diyaloğa, deneyim aktarımına belki de hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyoruz. “68’li ve Gazeteci” kitabını başta bu diyaloğa bir katkı girişimi olarak okumak mümkün. Çok yakın zamanda yayımlanmış, bu kitapta da bizzat adları sık sık geçen Sevin Okyay ve Deniz Türkali kitaplarının yanına yerleşiyor Tuğrul Eryılmaz kitabı da. Türkiye’nin kültür tarihine mütevazı ve hatırı sayılır bir katkı olarak.

 

Asu Maro’nun kitap için kaleme aldığı sunuş metninde aktardığı şekliyle Tuğrul Eryılmaz’ı “Hayatta risk almaktan çekinmeyen, denenmeyeni deneyen, söylenmeyeni söyleyen, bu yüzden çoğunlukla ne İsa’ya ne Musa’ya yaranan ama zaten böyle bir derdi de olmayan, çabuk parlayan, çabuk unutan, hiç bir araya gelmeyeceği zannedilen renkleri bünyesinde buluşturan 70’inde bir Dev-Gençli” olarak tanıtma görevini üstleniyor “68’li ve Gazeteci” kitabı. Her kuşaktan, her telden insanı bu ‘okul’ niteliğindeki yaşamı tanımaya davet ediyor.