Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Fuzulî, fuzuli midir?
Nisan 2014
Fuzulî, fuzuli midir?
Abdûlbâki Gölpınarlı'nın hazırladığı "Fuzulî" incelemesi, Fuzulî’nin hayatına dair tüm tartışmalı konulara yer verirken şairin edebi kişiliğini de inceliyor ve eserlerinden örnekler sunuyor.
BUKET ÖKTÜLMÜŞ
Türk edebiyat ve kültürünün geçmişten günümüze kesintisiz uzanmasında önemli isimlerden biri de Abdûlbâki Gölpınarlı olmuştur. Adeta bir tür kültür köprüsü işlevi görmüş, Divan, Halk, Tekke ve Tasavvuf edebiyatının önemli metinlerini inceleyip araştırmış ve hem bu metinleri hem de kendi çalışmalarını yayımlayıp okura ulaştırmıştır. Bu büyük kültür adamının Türk edebiyatının şiir dehası olduğu herkesçe kabul edilen Fuzulî üstünde çalışmaması düşünülemezdi elbette. Ki öyledir; çalışmıştır. Hacmi küçük etkisi büyük bu Fuzulî kitabı da Fuzulî’nin hayatına dair ismi, doğum yeri, doğum tarihi, ölüm yeri gibi tartışmalı konulara yer verdiği gibi, şairin hayatı ve edebi kişiliği ile eserlerinden örnekleri de okura sunuyor.
Tek tek ele alalım. Önce isminin Mehmed bin Süleyman olduğunu öğreniyoruz.
Doğum yeri: “Bu büyük şairin, bazıları Hileli, bazıları Kerbelâlı olduğunu söylerler.” (s. 7) Abdûlbâki Gölpınarlı’ya göre: “Fuzulî Kerbelâlıdır.” (s. 10)
Tabiiyeti: Gölpınarlı’nın “Oğuz boylarından bir boydur,” dediği Bayatlar olup, Fuzulî, “Arapçayı ilim, Acemceyi şiir lisanı olmak üzere sonradan öğrenmiş bir Türktür.” (s. 12)
Pekiştirme: “Fuzulî’yi pekâlâ Türklüğünü idrak etmiş bir Türk olarak kabul edebilir ve Türklüğünü idrak eden bu dâhi şairle bilhakkın iftihar edebiliriz.” (s. 13)
Şiîliği: “Anadolu Kızılbaşları arasında Fuzulî’nin kudsiyeti; Hatayî, Pir Sultan, Kul Himmet ve Nesimî’nin kutsiyetinden hiç de aşağı değildir,” (s. 27)
ve “Hece ile yazılmış hiçbir şiir ve nefesi olmayan şairin ismini bütün Aleviler bilir ve hatırasını takdis ederler.” (s. 27)
Fazilet sahibi, erdemli
Peki, Fuzulî münzeviymişçesine yaşadığı hayatında herhangi bir tarikate mensup olmuş mudur? Abdûlbâki Gölpınarlı şöyle diyor: “Fuzulî hiçbir tarikate müntesip değildir.” (s. 28). Bununla beraber şu cümleyi de ekliyor: “... Zamanının -riyaziyeye varıncaya kadar- bütün ulûmuna vakıf ve malumat-ı umumiyesi kuvvetli olan Fuzulî, tasavvufu da biliyor. Hatta yalnız bilmekle kalmıyor, onu benimsediğini irade eden (gösteren) şiirleri var.” (s. 29)
Abdülbaki Gölpınarlı, "Şikâyetnamesi"nde kendini, - başlangıç dizeleri, “Ben kimem bir fakir bî-ser ü pâ / Kemlerin bende vü kemine gedâ” olan - bir şiirde tanımlayan ve kendini tasvir ettiği başka şiirler de yazan şairin “hayatı hakkında pek az malumata sahibiz” (s. 30) dese de hayatının yalnızlık, yoksulluk, ilgisizlik içinde geçtiğini söylüyor. Belki de bu nedenle Fuzulî, mahlas olarak kendisine hiç kimsenin beğenmediği, gereksiz anlamına gelen 'fuzulî' kelimesini seçmiştir. Aslında bu kelime, fazilet sahibi, erdemli anlamına da gelir ki her iki anlamı da şaire uygundur.
"Zevkle okunan şair"
Bağdat’ta öğrenim gören Fuzuli'nin gençliği Safevi Türk İmparatorluğu'nun parlak dönemine denk düşer. Gençliğinde yazdığı “Beng ü Bade” eserini Şah İsmail’e sunar. Kanuni devrinde, Irak’ın el değiştirmesi sonucu, Osmanlı tabiiyetine geçer ve şaheserleri arasında sayılan "Leyla vü Mecnun" mesnevisini de Sultan Süleyman’a sunmak üzere yazar.
"Leyla vü Mecnun", konusunu eski bir Mezopotamya efsanesinden almış klasik bir Doğu hikâyesidir. Bu anonim hikâye, pek çok şair tarafından ele alınmıştır. Farsça yazan Türk şairi Nizamî bunların ilkidir. Fuzulî, bu hikayeye Türk dilinin tadını katmış ve hem Divan edebiyatının hem de yazılmış bütün Leylâ-Mecnun hikâyelerinin en güzelini imzalamıştır.
İçten ve derin duygularını lirik bir dille ifade eden, ilahî aşkı insan sevgisi ile harmanlayan, yaşadığı çöl coğrafyasının tüm hüznünü varlığında taşıyan şair, Divan edebiyatı üstünde güçlü bir etki bırakmıştır. Kendisinden sonra gelen her şairde bir parça Fuzulî vardır çünkü.
Abdûlbâki Gölpınarlı, onu şöyle tanımlıyor: “Fuzulî, Nevaî ve Nesimî’den sonra bütün Türkler tarafından tanınmış ve sevilmiş olan ve elân zevkle okunan yegâne şairdir. Bugün Azeri bir köylü ile Kırımlı bir molla, Fuzulî’yi bizim kadar sever, okur ve şiirlerini ruhuna uygun bulur. Türkün bulunduğu her diyarın şiir ve edep âleminde Fuzulî hükümrandır.” (s. 34)
O, XVI. YY. Azeri Türkçesiyle şiirler yazmasına rağmen üç dilde şiir söyleyebilen gerçek bir entelektüeldir de: Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere üç divanı vardır. Fuzulî'nin ünü ve etkisi bütün Türk-İslam dünyasını sarmakla kalmayıp Avrupa’ya uzanır. Batılıların da tanıdığı büyük bir âlim ve şairdir. Üslubu, edası ve temaları sadece klasik divan şairlerini değil, günümüze uzanan pek çok şair kuşağını etkilemiştir.
