Rocky’nin ilham kaynağı Venedik ringinde
02 Eylül 2016 - 03:09 | Başrolünü Liev Schreiber’ın üstlendiği Philippe Falardeau filmi 'The Bleeder'Modacı Tom Ford’un ikinci filmi ‘Nocturnal Animals’, ilk filminin aldığı övgülerin tersine eleştirmenleri ikiye böldü. Yarışma dışı gösterilen Rocky Balboa’nın ilham kaynağı boksör Chuck Wepner’in hayat hikayesi ‘The Bleeder’ ise izleyiciyle rahat bağ kuran bir seyirlik
NİL KURAL
73. Venedik Film Festivali’nde dün yıldız adayı filmlerden biri daha izleyiciyle buluştu: Modacı Tom Ford’un yönettiği ‘Nocturnal Animals’. Ford’un ilk yönetmenliği 2009 tarihli başrolünde Colin Firth’ün bulunduğu dram ‘Tek Başına Bir Adam’ (A Single Man), Ford’uünlü oldukları başka bir alandan yönetmenliğe geçenlerin en çok övülenlerinden biri haline getirmişti. Ancak 7 yıl sonra çektiği ‘Nocturnal Animals’la ilgili görüş ayrılıkları olacak. Film başarılı ve çok ışıltılı bir dünyada yaşayan galeri sahibi Susan’a (Amy Adams), yazar olan eski kocasından yeni romanının taslağının gelmesinden sonra yaşananları konu alıyor. Kitabı okumaya başlayan Susan, Teksas’ta geçen ve bir adamın kızı ve karısını suçlular tarafından kaçırılması üzerine olan romanda kendi evliliklerinden izler görüyor.
Ford, bu hikayeyi seçme nedeni olarak, “Sadakat benim için önemli. Bence güvendiğiniz ve güvenebileceğiniz birini bulduğunuzda onları bırakmazsınız. Size sadık insanları hayatınızdan çıkardığınızda ne olabileceğine dair bir hikaye” dedi. Ford’un çok parçalı bir yapı denediği filmde ışıltılı yaşantısından mutsuz, hayatında bir boşluk yaşayan Susan’dan bir tür alter ego yarattığı anlaşılıyor, “Modern dünyanın tuhaflığını göstermek istedim,” diyor.Ford, kendi dünyasından yola çıkmış gözükse de ne Susan ne de diğer karakterler izleyicinin bağ kurmasına izin vermiyor. Stilinin parlaklığıyla dikkat çeken filmde diğer yandan gerilim bir türlü beklenen etkiye ulaşamıyor ve filmin anlatmak veya eleştirmek istedikleri konusunda sığ kalmaktan kurtulamıyor.
Amy Adams'ın 'Nocturnal Animals'ta canlandırdığı Susan karakteri
Ford’un filminden daha az iddialı bir başka Amerikan filmi de dün Venedik’te yarışma dışı olarak gösterildi ve ‘Nocturnal Animals’ın aksine izleyiciyle zorlanmadan bağ kurdu: Philippe Falardeau’nun yönettiği ‘The Bleeder’. Başrolünü festivalden Yaratıcı Yetenek Ödülü alacak aktör Liev Schreiber’ın üstlendiği film, hiç şampiyon olamamış ve herkesin tanıdığını bilmediği boksör Chuck Wepner’ın hayatını anlatıyor. Muhammed Ali’yle ağır sıklet şampiyonluğu için dövüşse de hiç ağır sıklet dünya şampiyonu olamamış ‘Kanayan’ (The Bleeder) lakaplı boksörü bilmeden tanıyor olmamızın sebebi şu: Kendisi Sylvester Stallone’a Rocky karakterini yaratırken ilham kaynağı oluyor. Mütevazi bir hayata sahip, kendi kendisini yetiştirmiş Wepner’in 1970’lerde Muhammed Ali’nin karşısına çıkacak kadar yükselmesini ise yumruk yiyip ayakta kalmayı bilmesine borçlu. Film, Wepner’in hayatının iniş ve çıkışlarını, hatalarını; eğlenceli, hafif ve alaycı bir üslupla anlatıyor. Schreiber’ın performansından güç alan, hikayesini ve ilginç karakterini dönem atmosferi ve müzikleriyle destekleyen film, Altın Aslan yarışının dışında olsa da izleyicilerin kalbini rahatlıkla kazanacak bir seyirlik.
The Bleeder (2016), boksör Chuck Wepner'ı canlandıran Liev Schreiber ve Elizabeth Moss
Makhmalbaf, ‘kayıp çocuğu’nu buldu
İran sinemasının muhalif ismi Mohsen Makhmalbaf’ın 1990 yapımı filmi ‘Shabhaye Zayendeh-Rood’, 26 yıl sonra ilk kez önceki gün Venedik’te gösterildi. 1990’da İran İslam Devrimi’nin ruhuna zarar verdiği gerekçesiyle 37 dakikası kesilen sonra da tamamen yasaklanan filmin eksik 63 dakikalık kopyasına erişen Makhmalbaf’ın filmi Venedik Klasikleri bölümünde kalabalık bir gösterimde izleyiciyle buluştu. 1979 İslam Devrimi öncesi ve sonrasında öğretim üyesi bir baba ve doktor kızının yaşadığı baskılara odaklanan film, kesilmiş bölümlerine rağmen isyankar ruhunu ve Makhmalbaf sinemasının gücünü hala hissettiriyordu. Festival direktörü Alberto Barbera, filmin gösterilme sürecini “mucizevi bir kurtuluş hikayesi” olarak tanımladı.
1990 yapımı Shabhaye Zayendeh-Rood filminin yönetmeni Mohsen Makhmalbaf
Makhmalbaf ise “26 yıl sonra kayıp çocuğumu buldum, belki elleri ayakları yok, onları kestiler. Ama onu perdede izleyebilecek olmak beni çok heyecanlandırıyor” diye konuştu. Yönetmen ayrıca gösterimi “ustam” olarak tanımladığı İranlı sinemacı Amir Naderi ile ‘The Act of Killing’ ve ‘The Look of Silence’ belgeselleriyle tanınan ABD’li sinemacı Joshua Oppenheimer’a adadı. Makhmalbaf’ın filmleriyle çok ses getiren genç belgeselci Oppenheimer hakkında “Kalbi toplum için çarpıyor ve bence sinemasıyla toplumu değiştirecek” dedi.