Komediden drama anlamlı bir geçiş
11 Mayıs 2017 - 06:05 | Fotoğraf: Hüseyin ÖzdemirCeylan Özgün Özçelik’in prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan ve yarın gösterime girecek 'Kaygı'nın başrolünde yer alan Algı Eke'yle filmi konuştuk
EBRU ÇELİKTUĞ
10 yıl boyunca sinema programları içerisinde kendine özgü metinleri, akışı ve tabii sunucusu ve yaratıcısı Ceylan Özgün Özçelik’in farklılığıyla severek izlediğimiz En Heyecanlı Yeri’ni hatırlamayan var mı? Özçelik, asıl tutkusu sinemaya yöneldi ve ilk uzun metrajlı filmi 'Kaygı' ile önce Berlin Film Festivali’nde sinemaseverlerle buluştu, ardından Amerika’da SXSW Film Festivali’nden Luna Gamechanger Ödülü ile döndü.
36. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma’da gösterilen 'Kaygı'nın başrol oyuncusu Algı Eke ise filmin yükünü büyük ölçüde üstleniyor. Daha çok komedi türünde dizi ve filmlerde izlemeye alışık olduğumuz Eke, 'Kaygı'daki Hasret performansıyla dikkat çekiyor.
Eke, 'Kaygı'da.
Özçelik ve 'Kaygı' ile yolunuz nasıl kesişti?
Yazlarımı genelde Kaş’ta geçiriyorum, eğer çalışmıyorsam… Orada tatildeyken bana senaryoyu gönderdi. Ceylan (Özçelik) yapı olarak çok heyecanlı ve heyecanını hiç saklamayan bir kadın. Ceylan’ın heyecanı bana da geçti, sohbet etmeye başladık. Daha önce tanışmamıştık. Senaryoyu okumam iki buçuk günümü aldı çünkü çok fazla betimleme vardı. Hiç eksiği olmayan, beni inanılmaz derecede kıskandıran bir senaryoydu açıkçası.
“Kaygı”da filmin yükünü tek başına sırtlanıyorsunuz neredeyse, Hasret karakterine nasıl yaklaştınız?
Oyuncu olarak tek başına kaldığım başka bir film ya da proje olmadı ve filmin neredeyse esas başrolü efektleri! Ben orada olmayan şeylere tepki vererek oynadığım ve hayal ederek çok fazla kendimle kaldığım için farklı bir deneyim oldu. Filmde diyelim 100 sahne varsa 90’ında varım. Sahne devamlılığını, karakterin çıktığı yolculuğun duygu geçişlerini de matematiksel olarak hesaplamak gerekiyordu. Çünkü karakterin girdiği açmazın gittikçe artan bir dozajı var diyebilirim. Ceylan ile adım adım ilerledik bu süreç içerisinde. Bana çok yardımcı oldu.
Filmin içeriğinden de konuşalım biraz. Ana izleklerinden biri hafıza mesela.
Reina saldırısının üzerinden sadece üç ay geçti ve unuttuk. Çünkü bence Reina saldırısı akıl dışı bir olay, insan aklını yitirebilir. Ama garip bir şekilde bunlara alıştık. Bir ara haber izlemeyi bıraktım çünkü haberlerde gösterilen görüntülere mi alışıyorum acaba, bana eskiden anormal gelecek şeyler normal gelmeye mi başladı diye düşündüm. Öyle bir sendrom herhalde bu, unutmak… Ceylan’ın senaryosunu okuduğumda da bunun altının çizilmesi, üstelik filme egemen olması, buradan beslenmesi, en azından “Bunu sadece sen yaşamıyorsun, bu bir toplumsal şizofreni haline dönüştü” dedirtti. Bize bunu anlatan başka yabancı yapımlar da var, “Black Mirror” dizisi gibi.
* Röportajın devamını Milliyet Sanat dergisi mayıs sayısında okuyabilirsiniz.