71. Cannes Film Festivali’nde önceki gün biri ABD’den diğer Güney Kore’den olmak üzere kaybolan kadınların peşine düşen adamları merkeze alan iki film izleyiciyle buluştu: David Robert Mitchell’ın imzasını taşıyan ‘Under the Silver Lake’ ve Lee Chang-dong’un yönettiği ‘Burning’. Birbirlerinden farklı sinema anlayışına sahip bu iki film, festival programcılarının temasal bütünlük arayışıyla mı aynı güne denk geldi bilinmez ancak yarışmanın sinemasal olarak en heyecan veren yapımları olarak dikkat çektiler.

 

 

 

2014 yapımı korku filmi ‘It Follows’la kendisini spot ışıklarının altında bulan ABD’li yönetmen Mitchell, ‘Under the Silver Lake’le sinemasal referanslarla dolu bir kara filme imza atıyor. Los Angeles’ta yaşayan Andrew Garfield’ın başarıyla canlandırdığı Sam, yeni tanıştığı genç bir kadının gizemli bir şekilde ortadan kaybolmasından sonra kendisini bir komployu araştırırken buluyor. David Lynch’ten Alfred Hitchcock’a uzanan referanslarla bezeli, gün ışığında geçen bir kara film yaratan Mitchell, takipçileri ikiye böldü. Ancak yönetmenin, Cannes yarışmasının üzerine konuşulması en eğlenceli, yönetmenlik açısından heyecan verici filmlerinden birini sunduğu iddia edilebilir.

 

 

2002 yapımı ‘Oasis’ ve 2010 yapımı ‘Poetry’yle Güney Kore sinemasının önemli yönetmenlerinden birine dönüşen Lee Chang-dong, verdiği sekiz yıllık arayla takipçilerinin fazlasıyla bekletti. Yönetmenin önceki gün Cannes’da sunduğu ‘Burning’, bu bekleyişe değdi. Haruki Murakami’nin ‘Barn Burning’ adlı kısa öyküsünden yola çıkan film, yazar olmak isteyen Jong-soo’nun çocukluk arkadaşı Hae-mi’yle karşılaşıyor ve onunla özel bir duygusal bağ kuruyor. 

 

Ancak Hae-mi’nin aniden ortadan kaybolması, genç adamı bir araştırma sürecine yönlendiriyor. Chang-dong, günümüz Koresi’yle ilgili hikayesini anlatırken Murakami’nin özel havasını koruyabilmesiyle takdiri fazlasıyla hak ediyor. İnsanlar arasındaki bağlardan yola çıkarken toplumdan bahsedebilmesi ve nefes kesen yönetmenliğiyle ‘Burning’, şimdilik Cannes yarışmasının zirvesinde.