Kabusşinas Wes Craven hayatını kaybetti
31 Ağustos 2015 - 11:08'80'li yıllarda ortaya çıkıp, dünyada ve Türkiye'de en iyi tanınan korku sembolü kimdir? Tek yanıt: Freddy Krueger. Yüzü tamamen yanık, sağ elinde parmaklarından usturalar çıkan çelik bir eldiven taşıyan, rüyalarında öldürdüğü kurbanlarının gerçek hayata da veda etmelerine yol açan seri katil, 1984 yılında 'Nightmare on Elm Street / Elm Sokağı'nda Kabus' filmiyle hayatımıza ve kabuslarımıza girdi ve bizi o zamandan beri terk etmedi. Popülerlik açısından kendisine yaklaşmayı başaran, hatta bazı anlarda aşan diğer korku sembolü ise 1996 tarihli 'Scream / Çığlık' filmiyle tanış olduğumuz, olağanüstü bir tarafı olmamakla beraber Edvard Munch'ün 'Çığlık' tablosundan uyarlanmış maskesiyle akıllardan çıkmayan Ghostface idi.
Son 30 yıldır kabuslarımızın demirbaşı olan bu karakterlere hayat veren ABDli yönetmen Wes Craven, dün hayatını kaybetti. Beyin tümörü nedeniyle Los Angeles'taki evinde yaşamını yitiren Craven, 76 yaşını henüz doldurmuştu.
2 Ağustos 1939 tarihinde ABD'nin Ohio eyaletindeki Cleveland şehrinde dünyaya gelen Craven, lisans eğitimini Illinois'deki Wheaton Üniversitesinde İngilizce ve psikoloji alanlarında, yüksek lisansını ise Maryland'daki Johns Hopkins Üniversitesi'nde felsefe ve yazma alanlarında tamamladı. Bir süre akademisyenlik yapan Craven, bir anda rotasını porno film endüstrisine çevirdi. Takma isimler altında porno film yapımının farklı alanlarında çalışan Craven, 1972'deki korku-sömürü filmi 'The Last House on the Left / Soldaki Son Ev' ile uzun metraj film yönetmenliğine adım attı. Ingmar Bergman'ın 'Jungfrukällan / Genç Kız Pınarı' (1960) filminden esinlenen 'Soldaki Son Ev', 87 bin dolarlık bir bütçeyle çekildi, dünya çapında 3 milyon dolar gişe yaptı. Craven ikinci kült filmini 1977'de çekti: 'The Hills Have Eyes'. 'Soldaki Son Ev' gibi 2000'li yıllarda tekrardan çekilen 'The Hills Have Eyes'ın iki de devam filmine imza atan yönetmenin kariyeri, 'Elm Sokağında Kabus' ile değişti. Kötü karakterlerin iyilerden daha çok ön plana çıktığı 'Halloween' (1978) ve 'Friday 13th' (1980) serilerinden etkilenen, psikopat katillerin herhangi bir nedene bağlı kalmadan önüne geleni, özellikle de gençleri öldürdüğü ve bunu yaparken kesici alet kullanmayı tercih ettiği 'slasher' türünü zenginleştiren 'Elm Sokağında Kabus' serisinin ilk filmini yöneten Craven, sonraki filmlerde ise senarist ve yapımcı olarak yer aldı, serinin yedinci filmi 'Wes Craven's New Nightmare'de ise yeniden yönetmenlik koltuğuna oturdu. Ancak kendisi de türün artık kendisini tükettiğini ve yeniliğe ihtiyaç duyduğunu hissediyordu.
Bunu da Kevin Williamson'ın desteğiyle yaptı. 'Dawson's Creek'in yaratıcısı, '90'lı yıllarda ergenlik çağındaki insanların ağzından diyalog yazma konusunda en yetenekli yazarlardan biri kabul edilen Williamson, slasher türünü hem canlandıracak hem de onunla dalga geçecek 'Scream / Çığlık' filminin senaryosunu yazdı ve onu Wes Craven'a teslim etti. Filmdeki karakterlerin korku türüne son derece aşina olduğu, birkaç sahne sonra yaşanacak olayları lise kantininde otururken tartıştıkları film, dünya çapında ulaştığı müthiş popülerlikle sokakların Scream maskesi takan insanlarla dolmasına yol açtı. Craven, 'Scream' serisinin de dört filmine imza attı.
İlk filmin başarısı öngörülüp acilen çekilen 'Scream 2'den (1997) sonra, Craven, kariyerinin en ilginç kararlarından birine imza attı. Meryl Streep'in başrolünde olduğu 'Music of the Heart / 50 Cesur Kemancı' (1999), klasik müziğe eğilimi düşük bir yer olan Harlem'de bir müzik okulu açan ABDli kemancı Roberta Guaspari'nin gerçek hikayesini anlatıyordu. 22 ayrı yönetmenin birlikte çalıştığı antoloji filmi 'Paris, je t'aime / Paris Seni Seviyorum' (2006) sayılmazsa, Craven'ın korku türünde olmayan tek filmi 'Music of the Heart', küçük ve samimi bir film olarak eleştirmenlerin beğenisini kazandı. Yönetmenin çektiği son uzun metraj, 'Scream' serisinin dördüncü filmiydi (2011).