Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Hâlâ kimliğini arayan bir aktör: Harvey Keitel

Hâlâ kimliğini arayan bir aktör: Harvey Keitel

Hâlâ kimliğini arayan bir aktör: Harvey Keitel08 Ağustos 2016 - 12:08
Dün düzenlenen bir konferansta Locarno Film Festivali izleyicileriyle bir araya gelen oyuncu Harvey Keitel, 50 yıllık meslek hayatını anlattı
NİL KURAL / LOCARNO
 
Locarno Film Festivali’nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü alan aktör Harvey Keitel, dün düzenlenen bir sohbette festival takipçileriyle bir araya geldi. ‘Smoke’,  ‘The Piano’, ‘Bugsy’nin de aralarında olduğu filmlerin başarılı aktörü Keitel, aynı zamanda aralarında Martin Scorsese, Ridley Scott ve Quentin Tarantino’nun da olduğu yönetmenlerle kariyerlerinin en başında çalıştı. Keitel’in 50 yıllık meslek hayatında, kariyerinin henüz başındaki isimlere sıklıkla birlikte çalışmasının nedeni soruldu. Bu soruya cevaben Keitel, Scorsese ile ilgili bir hikâye anlattı: “Ben de doğduğumda tanınmıyordum ve kimliğimi bulmaya çalıştım. İlk kez Martin’le (Scorsese) onun öğrenci filminde çalışmıştım. Adı ‘Kapımı Çalan da Kim’di (Who's That Knocking at My Door’). Geçen gün ona dedim ki, ‘Sürekli aynı filmi, ‘Who’s That Knocking at My Door’u çekiyorsun.’ Aynı şey benim için de geçerli, ben de aynı filmi çekiyorum. Aslında hep kapıyı kimin çaldığını, kim olduğumuzu bulmaya çalışıyoruz.”
 
Keitel büyürken sinemanın hayatında nasıl bir yer kapladığıyla ilgili olarak ise “Çok uzun bir çocukluk yaşadığımı söyleyemem, 16 yaşımdayken orduya katıldım. Diğer yandan filmler Brooklyn’de büyümenin bir parçasıydı. Charlie Chaplin’in ‘Limelight’ını izlediğimi hatırlıyorum mesela, bende derin bir iz bıraktı” diye konuştu.
 
Keitel’in kariyerinin bu kadar benzersiz olmasının bir nedeni de çoğu Amerikalı oyuncunun aksine sıklıkla Avrupa’da da çalışması. Keitel, sohbette kariyerinin Avrupa ayağının bir tesadüfle başladığını aktardı: “Avrupa’da ilk çalıştığım yönetmen Bertrand Tavernier'dir. Kariyerimin başlarında onun filminden çıktıktan sonra yanımdaki arkadaşıma dönüp ‘Böyle bir yönetmenle çalışmak istemiştim’ demiştim. Sonra bir söyleşisinde Tavernier’nin ‘Keitel gibi Amerikalı bir oyuncuyla çalışmak isterim’ dediğini okudum. Bir araya geldik ve Avrupa kariyerim başladı.”
Keitel, ilk filmi ‘Rezervuar Köpekleri’nde (Reservoir Dogs) rol aldığı Tarantino’yla tanışma hikayesini de aktardı: “Senaryo, bana oyuncu bir arkadaşım üzerinden geldi. Hoşuma gideceğini düşünmüş. Gerçekten de hoşuma gitti, çok özgün bir işti. Bu haberi gönderdiğimde Tarantino’yla randevulaştık. Kapımda belirdi. Soyadımı yanlış söyledi, düzelttim, hala da yanlış söyler. İçeri davet ettim. Bu hikaye de öyle başladı.”
 
Aktörlüğe başladığında örnek aldığı isimler arasında Marlon Brando, James Dean’i sayan Keitel, Amerikan bağımsız sinemasının babası kabul edilen John Cassavetes’in de yerinin onun için ayrı olduğunu belirtti.
 
Nitekim dinleyiciler arasında bulunan genç sinemacılara da bağımsız sinemanın önemini anlattı: “Bağımsız sinema kariyerimin en önemli parçası. Hollywood’un peşinde koşmak anlamsız. Ancak kendi hikayelerinizi anlatırsanız başarılı olursunuz.”
 
Romanyalı yönetmen Radu Jude'nin 'Scarred Hearts'ı, yarışmanın öne çıkan filmlerinden.
 
Romanya sineması bir kez daha gündemde
 
Altın Leopar ödüllü ana yarışmada yer alan Romanyalı yönetmen Radu Jude’un yeni filmi ‘Scarred Hearts’, seçkinin öne çıkan filmlerinden biri. ‘Aferim!’le tanınan yönetmen ‘Scarred Hearts’da yazar Max Blecher’in 1937 tarihli otobiyografik romanının serbest bir uyarlamasına imza atıyor.
 
20’lerinin başlarındaki bir adamın, kemik veremi teşhisiyle kaldırıldığı sanatoryumda geçirdiği günleri ve hastaların hayata tutunma çabalarını romandan cümlelerle kesilen sahneler eşliğinde anlatan Jude, 1930 sonlarında geçen filminde Avrupa’da yükselen antisemitizmi de arka plana yerleştiren başarılı bir yapıma imza atıyor.
 
Jude’un yeni neslinin mensubu olduğu Romanya sineması, son dönemin en dikkat çeken ülke sinemaları arasında.