Cuaron’un çocukluğuna iniyoruz
31 Ağustos 2018 - 09:08NİL KURAL
Yönetmenlerin kişisel projelerinde kendi kariyerlerinin başyapıtlarını çıkarmaları alışılmadık bir durum değil ve bu kez bu kuralın işlediği isim 75. Venedik Film Festivali’nde yeni filmi ‘Roma’yı sunan Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron. 1970’ler Meksika’sında zor bir dönem geçiren orta üst sınıf dört çocuklu bir aile Cuaron’un ailesi. Ancak öykünün merkezindeki karakter bu ailenin hizmetindeki çocuklara bir anne gibi yaklaşan Cleo.
2013 tarihli ‘Gravity’nin ardından çocukluğunun Meksikasını anlatmaya karar veren Cuaron’un filmdeki sadakati kendi ailesine değil, hem ırkçılık hem kadın hem de alt sınıftan olmanın zorluklarını yaşayan Cleo’ya ait.
Onun hayatının bir yılını takip ederken ailenin geçirdiği döneme de değinen yönetmen bir karakter üzerinden değişimin ucundaki bir ülkenin de hikayesini anlatıyor. Erkeklerin sorumsuzca davrandığı veya şiddete başvurduğu, ailenin annesinin de söylediği gibi kadınların “tek başlarına” olduğu ve sokaklardaki öğrencilerin bir değişim talep ettiği bu dönem Cleo’nun bir yılıyla birebir bağlantılı.
108 gün süren çekimlerle çocukluğunun Meksika’sını anlatırken büyük bir özen gösteren Cuaron’un nostaljik değil günümüze ait gözüken siyah beyaz görüntüleri ise yenilikçi ve büyüleyici. Yönetmenliği ise bir tutku projesinin gerektirdiği kusursuzluk ve ustalıkta. Cuaron’un 2001 yapımı ‘Ananı da’nın ardından Meksika’da çektiği ilk film olan ‘Roma’, geçmişi anlatırken mesafe alırken almamak, zarafetten vazgeçmeden büyük anlar yaratabilmek gibi ince bir çizgide nasıl yürüneceğine de dair ender bulunan bir film. Filmin, Guillermo Del Toro başkanlığındaki jüriden önemli bir ödülle döneceğini tahmin etmek zor değil.
Lanthimos’un ‘Tehlikeli İlişkileri’
‘Köpek Dişi’yle Yunan sinemasını odağa taşıyan İngilizce çektiği filmlerle de kariyerine tarzını koruyarak devam eden yönetmen Yorgos Lanthimos, festivalin Altın Aslan adayı filmi ‘The Favourite’le izleyicisini 18. yüzyıl İngilteresi sarayına davet ediyor. İzleyicileri bekleyen çay saati ise Lanthimos usulü. Akla Stephen Frears başyapıtı ‘Tehlikeli İlişkiler’i getiren olay örgüsünde iki soylu kadın İngiltere Kraliçesi’nin gözdesi olmak için savaşıyor. Olivia Colman’ın canlandırdığı Kraliçe’nin halihazırdaki gözdesi Lady Sarah (Rachel Weisz), düşmüş bir soylu olan ancak zekasıyla sarayda hızla yükselen Abigail’ın (Emma Stone) önünü kesmeye gayret ediyor.
Lanthimos sinemasına yabancı olmayanlar yönetmenin zalim mizahının böyle bir hikayede nasıl yeşerdiğini, sivri diyalogların eğlencesini tahmin edebilir. Buna oyuncuların da birbirleriyle yarışan başarıda performanslarla bu saray entrikası içinde en az yönetmen kadar eğlendiğini eklemek gerek.
Yönetmen müziğinden çarpık kadrajlara abartılı giyimlere saraydaki kadın rekabetinin zekasını ve iktidar oyununu nefes aldırmadan sunuyor. Lanthimos’un insanlara karşı alaycı bakışı İngiltere sarayı gibi bir ortamda yönetmenin sinemasının zirvelerinden birine dönüşüyor.