Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » ‘Toni Erdmann’, belki de benim geleceğim’

‘Toni Erdmann’, belki de benim geleceğim’

‘Toni Erdmann’, belki de benim geleceğim’03 Şubat 2017 - 11:02 | Sandra Hüller ve Peter Simonischek, Almanya'nın bu yılki Yabancı Dilde En İyi Film Oscar adayı 'Toni Erdmann'da baba-kızı canlandırıyorlar.
Yılın sinema olaylarından bir baba kız ilişkisini merkeze alan ‘Toni Erdmann’ın yönetmeni Maren Ade’yle filmini konuştuk
NİL KURAL
 
En İyi Yabancı Dilde Film dalında Oscar adaylarından Almanya yapımı ‘Toni Erdmann’, yılın sinema olayları listesinin başında geliyor. Maren Ade’nin yönettiği film, Budapeşte’de bir şirkette yönetici olarak çalışan Ines’in (Sandra Hüller) sınırlarının, onun hayatında yer almaya çalışan şakacı babası Winfred’in (Peter Simonischek) yarattığı alter egosu Toni Erdmann tarafından zorlandığı bir komedi. Cannes Film Festivali’nde yarışmada yer alan filmi festival sırasında bir yuvarlak masa söyleşisinde yönetmeni Maren Ade’yle konuştuk.
 
Filmle ilgili yazılan çizilen tek bir olumsuz görüş bulmak mümkün değil. Filmin bu derecede beğenilmesini bekliyor muydunuz?
 
Hayır. Açıkçası önceki filmlerimi yüzde 60 beğeniyorsa yüzde 40 beğenmiyordu. Veya yüzde 50'ye yüzde 50. O yüzden olumsuz tepkilere alışkınım. Herkesin beğenmesine şaşkın ve memnunum. 
 
Filmin mizah anlayışı çok özel. Bu, sizin mizah anlayışınız mı?
 
Evet ama filmin “Maren Ade’den bir komedi” diye ortaya çıkmasını da beklemiyordum. Filmi Cannes’daki gösteriminden birkaç gün önce bitirdim. Son dönemde kopyayı hazırlarken de en az 20 kere izledim. Cannes yarışmasına melankolik bir film getiriyor gibi hissediyordum, filmde insanların güleceği belki beş an vardır diye düşünmüştüm. Bazı yerleri, çıplak parti sahnesi filan elbette komik olması için yapıldı. Ama bir filmi salonda izlemek o kadar farklı bir deneyim ki… ‘Toni Erdmann’ı tek başınıza evde izleseniz, tam tersine bir hüzün verebilir.
 
Ade: "Çıplak parti sahnesini olabildiğince ciddi çekmemiz gerektiğini gördüm. Bu sahnede bir aktör komik olmaya çalışsa bütün sahne çökerdi."
 
Mizahı yaratırken nelere dikkat ettiniz?
 
Aslında amacım komedi türüyle haşır neşir olmaktı. Benim bir senarist olarak komik olmaya çalışmam değil de, bir babanın kızı için komiklik yapması üzerinden ilerleyen bir yapıya odaklandım. Film, çaresizlik üzerine de… İşte bu çaresizlikten mizah üretmeye çalıştım. Ines, babasına “Sana ihtiyacım yok” diyor ama bir yandan da onunla başka bir iletişim kurmanın yollarını da arıyor. Winfred, baba olarak birçok konuda iyi olmayabilir ama espri anlayışı güçlü ve mizahı kızıyla iletişim kurma aracı olarak seçiyor. Açıkçası filmin dram yönü üzerinde mizahtan daha çok çalıştık.
 
Bu konuyu biraz açabilir misiniz?
 
Filmi çekerken fark ettim ki mizahın çok çeşidi var ve mizah iletişim kurmaya vesile olduğu gibi aynı zamanda yıkıcı da olabilir. Biri size mizahla yaklaştığında dost mu düşman mı anlamak çok kolay olmayabilir. Mesela Winfred şakalarına ilk başladığında Ines, babasının amacını veya ne istediğini tam olarak anlayamıyor. Filmi çekerken her mizahi ana farklı yaklaşmak gerektiğini fark ettim. Veya çıplak parti sahnesini olabildiğince ciddi çekmemiz gerektiğini gördüm. Bu sahnede bir aktör komik olmaya çalışsa bütün sahne çökerdi.
 
Şakalar yapan bir baba konusunu nasıl buldunuz?
 
Bu, biraz benim babamdan hareketle oluştu. Şaka yapmayı çok sever ve iyi bir mizah anlayışı vardır. Ona bir kez hediye olarak sahte dişler vermiştim. Onları arada kullanıp Winfred gibi şakalar yapardı. Garson geldiğinde onları takardı filan. Ama benzer bir ilişkimiz yok babamla. 
 
‘Alle Anderen’le (2009) bu film arasında yönetmenliğe uzun bir arasında uzun bir ara verdiniz. Nedeni neydi?
 
Yapım şirketim var. Filmler arasında ara verip biraz vakit tanımayı seviyorum. Mesela şimdi en azından 6 ay çalışamam. Sonra bir projenin çıkması, şekillenmesi zaman alıyor. Bu arada iki çocuk annesi oldum. Yapım şirketi, çalışmayı bırakmadığım ama kendi filmlerimle de ilgilenmediği bir boşluk sunuyor. Bu da bana iyi geliyor. ‘Toni Erdmann’, uzunluğu sebebiyle iki film gibiydi. O yüzden de bu kadar zaman aldı.
 
Ade, Ines'le (Sandra Hüller) sevimli olmayan bir karakterle bağ kurmanın mümkün olup olmadığını görmek istemiş.
 
Ines filmin büyük bölümünde pek sevimli bir karakter değil. Bu hâlinin sınırlarını nasıl belirlediniz?
 
Doğru, ilk gördüğünüz ve bağ kurduğunuz karakter baba. Çünkü genellikle daha iyi olan tarafında yanında yer alma eğilimi taşıyoruz izleyici olarak. Ama Ines’in bakış açısını ihmal etmemeye çok özen gösterdim. Sevimli veya arkadaş canlısı olmayan bir karakteri göstermeyi çok istedim. Böyle bir karakterle bağ kurmak mümkün mü meselesi de benim için önemliydi. 
 
Maren Ade.
'Çocuğunuza doğumdan itibaren veda etmeye başlıyorsunuz'
 
Sizce çocukluğumuza bağlı kalmak için ebeveynlerimizle ilişkilerimizi donduruyor muyuz?
 
Evet. Bu iki yönlü aynı zamanda. Ebeveynler çocuklarının hep küçük kalmasını ister. Ben de oğlumla ilişkimde bunu fark ediyorum. Oğlum büyüdükçe, pantolonları üzerine olmadıkça doğumdan itibaren çocuğumuza veda etmeye başladığımızı görüyorum. Çocuklar büyüdüğünde onlarla iki yetişkin gibi ilişki kurmanın yollarını bulabilmeliyiz. Bu, ilişki için sağlıklı bir şey. Belki bu film benim geleceğimdir. Oğlum 4 yaşında ve benim utanç verici olduğumu düşünmeye başladı bile. Sanki çocukların DNA’sında 'ebeveynler utanç verici' gibi bir gen varmış gibi. 
 
'Ebeveynlerden kurtuluş yoktur'
 
‘Toni Erdmann’ın bir istisna ama genellikle bir ebeveyn ve çocuğu arasındaki ilişkinin eşitler olarak çizildiğini pek görmeyiz.
 
Onları filmin başında değil, sonunda eşit olarak görüyoruz. Baba-kız ilişkilerini adeta geride bırakıyorlar. Film, veda anlarıyla dolu. Filmin konusu ağır bir konu. İlişkilerle ilgili bir film çektiğinizde, çift ayrılabilir ve bu ilişki sona erebilir. Ama baba ve kız ilişkisinde mesela bu ilişkinin sonlanması gibi bir durum söz konusu olamaz. Ebeveynlerden kurtuluş yoktur.