“Ruhun gıdası umuttur”
07 Aralık 2015 - 12:12Antalya Film Festivali'nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü alan İngiliz aktris Vanessa Redgrave, basın toplantısında politik kampanyalarından bahsetti
NİL KURAL
Shakespeare oyuncusu, sinemada Michelangelo Antonioni’nin ‘Cinayeti Gördüm’ü, ‘Şark Ekspresinde Cinayet’ ve ‘Howard’s End’deki performanslarıyla tanınan, Arthur Miller ve Tennessee Williams tarafından “Zamanımızın yaşayan en büyük aktrisi” olarak tanımlanan Vanessa Redgrave, 52. Antalya Film Festivali’nin konukları arasında. Redgrave, Yaşam Boyu Başarı Ödülü almadan önce bir basın toplantısında soruları yanıtladı. Sohbetin merkezinde Redgrave’nin politik kampanyaları vardı.
Redgrave, söze sinema konusunda uzman olmadığını, istediğinden daha az film izleyebildiğini söyleyerek başladı. Buna karşılık olarak kendisini hangi konuda uzman gördüğü soruldu. Redgrave, “Dünyada, mesleğimde, ailemde ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Torunlarım nasıl, çocuklarım nasıl? Basını takip ediyorum. Basında yazanların gerçekte ne dediğini çözebilmek için de uzmanlığa ihtiyaç duyuluyor. Dünyanın dört bir yanında arkadaşlarım var, onları dinliyorum, gerçekte ne olduğunu anlamaya çalışıyorum” dedi.
Kendisini aktivist değil, politik kampanyacı olarak gören Redgrave, umudu hep muhafaza etmek gerektiğini anlattı: “Birçok kereler savaşın ortasında bulundum. Saraybosna’da 1993’te müzisyenler, yazarlar ve sanatçıların çocuklara ders verdiğini gördüm, harika bir şeydi. Savaşın ortasında nasıl hayatta kalırız? Biri yemek ve suyla. İkincisi ile umut. Ruhların gıdası umuttur.”
Bazı filmlerin umut tohumları atabildiğini söyleyen Redgrave, “Tohumlar, bin yıl sonra da yeşerebilir. İnsanlıkla dolu bir film, yeşermeye katkıda bulunur,” dedi. Bu tür filmlere örnek olarak da ‘Alkatraz Kuşçusu’nu örnek gösterdi. Kendi filmleri arasında ise Arthur Miller’ın senaryosunu yazdığı Auschwitz Ölüm Kampı’nda geçen ‘Playing for Time’ın (1980) böyle bir tohum olabileceğini belirten Redgrave, “İnsanlar birbirine bunlar olmuş mu diye soruyordu. Ben de evet bunlar oldu mu diye sorduran bir filmin parçası olmaktan gurur duydum,” diye konuştu.
Adını Türk kültüründen alan senarist
Festival kapsamında önceki gün AKM Perge Salonu’nda bir masterclass düzenlendi. Hollywood ve Amerikan televizyon dünyasında yazar ve yapımcı olarak adını duyuran, Pakistan asıllı Kamran Paşa, 'Hollywood’da Müslüman Olmak' başlıklı masterclass’ında tecrübelerini paylaştı. Konuşmasına; ismi ve soyisminin, pek çok Pakistanlı gibi, Türk kültürüne hayran babası tarafından özellikle verildiği bilgisini paylaşarak başlayan Paşa, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hz. Musa’nın mucizesi, asasını yılana çevirmesi, Kızıldeniz’i yarmasıdır. Hz. İsa’nın mucizesi, körlerin gözünü açmaktır. Bir nev’i doktorların pîriydi, doktorlar için yol açıcıydı. İslam’ın mucizesi ise bizzat Kur’an’dır. İslam’ın mucizesi ‘söz’dür, senarist olarak var olmamız neredeyse bir gereklilik. Zira o dönem Arapları en çok dil yeteneklerine güvenir, şiirleriyle, güzel ve etkili söz söyleme yetenekleriyle övünürdü. Kur’an’a baktığınızda şiirsel ve özellikle kıssaları anlatırken senaryo tarzı bir anlatım görürsünüz.”
Paşa, daha sonra senaryosunu yazdığı 'Sleeping Cell' dizisinden bir bölümü izleterek bunun üzerine katılımcılarla sohbet etti.