Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » 'Ödülü alırken aklım hep Türkiye'deydi'

'Ödülü alırken aklım hep Türkiye'deydi'

'Ödülü alırken aklım hep Türkiye'deydi'14 Eylül 2015 - 10:09
Festivalde 'Jüri Özel Ödülü'nü kazanan filmin yönetmeni Emin Alper duygularını anlattı. Alper, "Umarım bu ödül barış için mücadele veren herkese bir nebze moral olur" dedi
72. Venedik Film Festivali’nde 21 filmin bulunduğu ana yarışmanın jürisi önceki geceki ödüllerde altı filmi ödüllere layık gördü. Emin Alper’in yönettiği ‘Abluka’ da ödüllerde öne çıkarılan altı filmden biri oldu ve geceden Jüri Özel Ödülü ile döndü. Polis tarafından ablukaya alınmış bir mahallede iki erkek kardeşin gitgide paranoyaya sürüklenmesini gerilimin öne çıktığı bir atmosferle anlatan filmin ödülünün ardından Emin Alper’le bir araya geldik, ödülü, süreci ve hislerini konuştuk. Film, Türkiye’de 6 Kasım’da izleyiciyle buluşacak.
 
Ödülün ardından ne söylemek istersiniz?
 
Filmimiz ‘Abluka’ Venedik’te yarışırken bir kasabamız abluka altındaydı. Filmde anlatılanların gerçeğe nasıl döndüğünü burada dehşet içinde takip ettik. Ödül alırken aklımız hep Türkiye’deydi, sevincimiz yarımdı. Umarım ödülümüz barış için mücadele eden dostlarımıza bir nebze moral vermiştir. 
 
Festival boyunca bu ödülün işaretlerini hissediyor muydunuz?
 
Hissetmiyordum çünkü çok karışık tepkiler aldık. Sadece ‘Abluka’ değil birçok film karışık tepkiler aldı. Bir filme ilgili birisi mükemmel bir film derken, başka birisi festivalin en kötü filmi diyordu. ‘Abluka’ için de, “Harika, kesin Altın Aslan alacak” diyenler de çıkıyordu; burun kıvıranlar, düşük yıldız verenler de... Dolayısıyla benim için tablo belirsizdi. Birkaç saat kalana kadar bir şey beklemiyorduk ama törenden önce arayıp törene katılıp katılmayacağımızı teyit ettiklerinde bir ödül alacağımızı anladık. 
 
Uzun süre üzerindeki çalıştığınız filmin ödülle dönmesi sizi rahatlattı mı?
 
Hayır. Belki biraz daha zaman gerekiyor. Şimdi film, Toronto Film Festivali’nde gösterilecek, onun dönüşünde belki biraz daha rahatlamış olurum. Biz post-prodüksiyonu bitirir bitirmez buraya geldik ve filmin bitmiş olduğu hissine henüz sahip değilim. Herhalde İstanbul’a dönüp hayatıma dönünce rahatlamış hissedeceğim. 
 
Filmin Venedik’e seçildiği haberinin gelmesinden sonraki süreçten bahsedebilir misiniz?
 
Venedik daveti geldiğinde henüz post-prodüksiyonun başlarındaydık. Bizim için Venedik kumardı. Film bitmemişti ve bitmesi de zordu. Ama başvuruları kaçırmak istemedik,  şansımızı deneyelim dedik. Neyse ki temmuz ayı sonunda davet geldi. Davet gelir gelmez post-prodüksiyon sürecine girdik, dört hafta da bitirdik. Kafamızda müzik ve ses tasarımı netti, haziranda Cevdet Erek ve Cenker Kökten’le belirlemiştik. Pazartesi günü filmi bitirdik ve perşembe günü Venedik’e geldik. 
 
Jüri üyeleri ödül töreninden sonra sizinle ‘Abluka’yla ilgili konuştular, ödülün sebeplerini açıkladılar mı?
 
Ödül töreninden sonra verilen yemekte jüri üyelerinden Alfonso Cuaron, Nuri Bilge Ceylan ve Lynne Ramsey ile konuşma fırsatı buldum. Filme ilgili güzel şeyler söylediler. Filmin atmosferi ve dünyasını, yönetmenliği ve görüntü yönetimini övdüler. Ses tasarımı ve oyunculukla ilgili beğenilerini dile getirdiler. 
 
Venedik’e filmin ekibinden birçok isimle katıldınız. Ödülü alırken de ekibine teşekkür ettiniz. ‘Abluka’nın ekip başarısı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
 
Ben sinemanın her zaman ekip işi olduğunu düşünüyorum. ‘Tepenin Ardı’nda da böyleydi, ‘Abluka’da da böyle. Uyumlu bir ekiple çalışmak çok önemli, bunun titizlikle üzerinde duruyoruz. ‘Tepenin Ardı’na kıyasla çok zor bir filmdi, ağır bir tempoda çalıştık. Ekibin filme inancı ve uyumu işimizi çok kolaylaştırdı ve filmin kalitesini de artırdı. 
 
‘Tepenin Ardı’nın birçok uluslararası ödülü var, ‘Abluka’ da ödüller almaya başladı. Bu uluslararası başarılar, fon ve finans bulmakta yeni filmlerinizin önünü açacak mı sizce?
 
Ödüllerin faydası oluyor ama hiçbir zaman kolay olmuyor. ‘Tepenin Ardı’ndan sonra finansmanın çok daha kolay olacağını düşünüyordum ama hiç kolay olmadı. Bir sürü fondan reddedildik. Senaryoya bakıyorlar ve ‘Abluka’nın senaryosu da kolay anlaşılabilir bir senaryo değildi. İleriki projelerde de benzer bir süreçle karşılaşabiliriz. Çok fazla rekabet var, çok proje geliyor ve fonlarda projelerin elenebilecek yönlerini öne çıkarıyorlar. 
 
Türkiye sinemasının son dönemdeki başarıları hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
2005’ten sonra başlayan Kültür Bakanlığı fonunun yardımıyla çok daha fazla insan film çekebilme imkanına kavuştu. Dolayısıyla yeni nesil yönetmenler geliyor. Türkiye’den çok iyi filmler, dünya festivallerinde gösteriliyor. Dünya, Türk sinemasını daha fazla konuşacak diye tahmin ediyorum.