Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » 'Meselem toplumsal dönüşümler ve kırılmalar'

'Meselem toplumsal dönüşümler ve kırılmalar'

'Meselem toplumsal dönüşümler ve kırılmalar'13 Aralık 2017 - 12:12 | Fikret Reyhan'ın ilk yönetmenlik denemesi 'Sarı Sıcak' bu yıl Altın Lale'yi kazandı.
Fikret Reyhan, ulusal ve uluslararası arenada ödül alan ve büyük maddi sorunlarına rağmen geleneksel tarım yöntemlerinde direnip hayata tutunmaya çalışan göçmen bir aileyi konu edinen filmi 'Sarı Sıcak'ı anlattı
NİL KURAL
 
Bu ay gösterime giren ‘Sarı Sıcak’, Moskova Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ve bu yılki İstanbul Film Festivali'nin Ulusal Yarışması'ndan aldığı En İyi Film de dahil birçok ödülle taçlandırılan bir ilk film. Film, geleneksel yöntemlerle tarım yapmayı sürdüren bir ailedeki baba ve oğul çatışması üzerinden Türkiye’ye bakıyor. Filmi yönetmeni Fikret Reyhan’la konuştuk.
 
Fikret Reyhan.
 
Bir söyleşinizde “Filmde bir bakıma kendi çocukluğumla yüzleşiyorum” demişsiniz. Bunu biraz açabilir misiniz?
 
Her şey, yıllar sonra amcamları ziyarete gittiğimde karşımda beliren bir görüntüyle başladı. Filmin geçtiği coğrafyada sebzecilik yapan amcamların hayatı çocukluğumda bıraktığım yerde devam ediyor görünüyordu, ama gerçek öyle değildi. Amcamın geleneksel yöntemlere direnirken, ekip biçtiği tarlaların büyük fabrikaların arasında sıkışıp kalmışlığı, dönüşümün kaçınılmazlığının fotoğrafıydı adeta. Bu görüntü, anında çocukluğumu çağırdı bana. Babam ve amcam filmdeki Necip Ağa gibi sebzecilik yapardı. İşler kötüye gidince babam memleketi Hatay’a döndü, amcam Mersin’de kaldı. Üretim araçları ve teknoloji değişirken amcam onlara karşı muhafazakârlığını koruyarak karşı koymaya çalıştı. Değişime karşı gelirse sanıyordu ki ailesini koruyabilecekti, ama filmde de gördüğünüz gibi öyle olmadı. Toplumsal dönüşümler, kırılmalar her zaman meselem oldu benim. Kitabımda da, kısa filmlerimde de… Değişmemiş, aynıymış görünen o dünyanın hayal perdesini kaldırdığımızdaki gerçekler, bunlara karşı direnen insanlar ve o dünyalar arasında kendi kaderini yazmak için para biriktiren, babasının hayallerinin dar geldiği amca oğlum, ‘Sarı Sıcak’ın hikâyesini getirdi bana.
 
Değişen üretim araçlarına uyum sağlayamayan aile üzerinden hareket ederek Türkiye’deki genel bir değişimi de gündeme getiriyorsunuz. Yanılıyor muyum?
 
Temel meselem, bir çocuğun babasına rağmen hayallerine inanması ve bunun için devam edebilmesi olsa da dediğiniz gibi, arka fonda işleyen hikâye, Türkiye’deki değişimin zorlaştırdığı hayatlardan beslendi. İbrahim ve ait olduğu sınıfsal yapı, feodal ve ekonomik koşullar açısından sıkışmış bir halde. İbrahim bunu değiştirebilmek için kendince çabalasa da ve daha özgür, ferah bir sınıfa geçebilmek için hayaller kursa da temel mesele, onu ve ailesinin hayatını şekillendiren sınıfsal yapıydı. Filmde gördüğünüz Skoda da bu sınıfın ve toplumsal değişimin belirleyici simgesi mesela. Amcamın 1968 yılında aldığı Skoda’sı o dönemin umutlarını yansımasıyken, yıllar içinde Skoda eskirken ve demodeleşirken amcamın ondan vazgeçmeyişi endüstrileşmeye karşı direnen ama filmde de izlediğiniz, Çukurova’ya gittiğinizde de göreceğiniz çaresiz değişimin de simgesi oldu.
 
Mehmet Özgür ve Aytaç Uşun 'Sarı Sıcak'ta.
 
İlk filminizle birçok önemli ödüle uzandınız. Bunu bekliyor muydunuz?
 
‘Sarı Sıcak’ı yaparken de, kısa filmlerimde ve romanımda da asıl meselem, hikâyelerimi anlatabilmek ve bunların bir kaç kişi de olsa insanlara ulaşması, birilerinin beni anlamasıydı. İlk filmini çekmiş bir yönetmen olarak filminiz İstanbul Film Festivali’ne seçilince çok heyecanlanıyorsunuz elbette. “Bir ödül çıkar mı?” diye düşünürken bir anda dört ödülün birden gelmesi sizi çok mutlu ediyor. Jürilere göre değişir festival kararları, çok iyi bir jüriden bu ödülleri almak çok önemliydi tabii. Ardından Moskova’da En İyi Yönetmen seçilince, burada alınan ödüllerin bir sağlaması gibi oldu. Türkiye dışında, çok iyi filmlerin yarıştığı ve prestijli bir festivalden gelen bu ödül, aynı zamanda evrensel bir estetiğe de ulaştığımızı gösterdi. Bu ödüller filmin festival sürecindeki yolunu açarken bundan sonra film yapma isteğimi de alevlendiriyor tabii.
 
'Filmdeki mekânlar, çocukluğum geçtiği yerler'
 
Filmi her zaman Mersin’de mi çekmek vardı aklınızda?
 
Filmde gördüğünüz tüm mekânlar çocukluğumun geçtiği yerler. Bu nedenle Mersin hep aklımdaydı. Üç yıla yayılan uzun bir hazırlık sürecinden sonra dört haftada Mersin’de çektik ‘Sarı Sıcak’ı. Oyuncu kadrosunu da özellikle o yörenin insanlarıyla kurmak istedim. İki-üç profesyonel dışında herkes amatördü, ilk defa kamera karşısına geçmiş insanlardı. En başından beri gerçek dünya yaratmak istiyordum; gerçek mekânlar ve insanlar bunu güçlendirdi.