‘Mad Max’ Cannes’da tozu dumana kattı
15 Mayıs 2015 - 12:05 | Tom Hardy ve Charlize Theron, 30 yıl sonra gelen devam filmi 'Mad Max: Fury Road'un başrollerinde.George Miller'ın Mel Gibson ile beraber 1979 yılında başlattığı seri, 1985'teki son filmden 30 yıl sonra Cannes'da seyirci ve eleştirmenleri büyüledi
NİL KURAL / CANNES
68. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen ve Türkiye’de bugün gösterime giren ‘Mad Max’ serisinin 30 yıl sonra gelen devam filmi ‘Mad Max: Fury Road’, festivalin ikinci gününü kendi atmosferine dönüştürdü: Tozu dumana kattı. Aksiyon sinemasının müthiş bir örneği ve kıyamet sonrası serinin 30 yıl sonra muhteşem dönüşü denilebilecek filmin basın gösteriminde ender rastlanan bir olay oldu: Basın mensupları sadece filmin finalinde değil, nefes kesen aksiyon sahnelerinin sonunda da alkışı patlattı.
Hardy: "Senaryoda diyalog yoktu"
Serinin 1979-1985 arası çekilen üç filminin yaratıcısı ve yönetmeni Avustralyalı George Miller, yeni filmin de beyni. Miller, hem senaristlerden hem de yönetmen. Basın toplantısında ekipten Miller, Max’i canlandırmayı Mel Gibson’dan devralan Tom Hardy, diğer başrolleri üstlenen Charlize Theron ile Nicholas Hoult’ın da olduğu isimler bulunuyordu. Miller’a yöneltilen ilk soru 30 yıllık arayla ilgiliydi: “Bizi niçin bu kadar beklettiniz?” Yönetmen, aslında ilk üçlemeden sonra yeni bir film daha yapmayı hiç düşünmediğini ancak aklına gelen bir Mad Max fikrini bir türlü atamayınca devam kararı aldığını belirtti: “Bu karardan sonra filmi tamamlamam 12 yıl sürdü, işte bunu beklemiyordum.” Miller konuşmasında sık sık filmi ‘görsel müzik’ gibi bir yapı üzerine kurduğunu vurguladı. Filmin senaryosunun uzun bir grafik roman gibi olduğunu söyleyen Miller, 3 bin 500 storyboard çizildiğini aktardı. Hardy de gelen senaryoyu okuyunca ne düşündünüz diye bir soru üzerine diyaloglu bir senaryo olmadığını vurguladı ve dedi ki “Olsa iyiydi.”
Feminist bir aksiyon
Bütün ekip filmi çekmenin zorluklarından dem vurdu. Miller, “Bunu yaptığımız için deli olmalıyız diye düşünmediğim bir gün bile geçmedi,” diye konuştu. Filmin kurgusunu yapan Miller’ın eşi Margaret Sixel ilk kez bir aksiyon filmi kurguladığını aktardı: “450 saatlik çekim vardı. 6000 saat harcadım, 2 saatlik bu film için!” Miller, Sixel’ın kendisine “Tek amacım, senin kendini utanç duyacağın bir pozisyona sokmayacak bir iş çıkarmak” dediğini söyledi. Utanç değil, tam tersine övgülerle karşılanan filmin feminist olarak nitelendirilen metni de filmde Mad Max kadar önemli bir karakter olan Furiosa’yı canlandıran Theron’a soruldu: “Filmde müthiş bir potansiyel gördüm. Önemli bir kadın karakterin olduğunu duymuştum. Miller bana kadroya katılmadan önce verdiği bütün sözleri tuttu. Karakterim bir kadın ve en önemlisi erkek olmaya çalışmıyor. Film onun kadınlığını kutluyor.” Hardy de erkek filmindeki kadın ağırlığının nedenini soran bir soruya “Ben kendime bir an bile bu neden böyle diye sormadım,” diye yanıt verdi.
Yarışmaya karışık başlangıç
İlk gösterilen yarışma filmi biri Japon ustalardan Hirokazu Koreeda’nın yönettiği ‘Umimachi Diary ’ydi. Koreeda, filmde günümüz Japonya’sının toplumsal yapısını arka plana yerleştirmedeki becerisini bir kez daha sergiliyor; sempati ve desteğini ise kadın karakterlerine sunuyor. Üç kız kardeşin babalarının sonraki evliliğinden ergenlik çağındaki kız kardeşlerini yanlarına almaları üzerinden yürüyen bu duygusal film, final bölümünde aksasa da beğeniyi hak ediyor. Aynı beğeni yorumunu ‘Gomorra’nın (2008) yönetmeni Matteo Garrone’nin yarışmadaki filmi ‘Tale of Tales’ için yapmak mümkün değil. İtalyan folk hikayelerinden İngilizce uyarlanan bu yapım, ihtişamlı görselliğine rağmen işlemeyen yapısı, kitsch metni ve oyunculuklarıyla hayal kırıklığı yarattı.