Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » “'Kıyamet'i sanki sonsuza dek kurgulayacaktık"

“'Kıyamet'i sanki sonsuza dek kurgulayacaktık"

“'Kıyamet'i sanki sonsuza dek kurgulayacaktık"14 Ağustos 2015 - 11:08 | Coppola'nın Vietnam başyapıtı 'Apocalypse Now / Kıyamet' (1979), başarısını Coppola'nın yönetmenliği kadar Walter Murch'ün rulolarca film üzerinden çıkardığı kurgusu ve ses tasarımına da borçluydu.
Hollywood'un en önemli teknik isimlerinden kurgucu ve ses tasarımcısı Walter Murch, Locarno Film Festivali'nde Vizyon Ödülü aldı. Murch ile kariyerini ve dijital devrimi konuştuk
NİL KURAL
 
Walter Murch, Hollywood’da ismi yönetmenlerin önüne geçebilen ender teknik isimlerden. Hem kurgu hem de ses tasarım konusunda alanının en iyilerinden kabul edilen, üç Oscarlı yaşayan bir Hollywood miti. Kariyeri, George Lucas ve Francis Ford Coppola ile işbirlikleriyle başlayan Murch,  ‘Kıyamet’in (Apocalypse Now) kurgu ve ses tasarımıyla dikkat çekti. Ayrıca ses tasarımı konusunda sinema tarihinin en değerli filmlerinden ‘The Conversation’ın ses tasarımcısı olarak alanındaki ağırlığını gösterdi. ‘İngiliz Hasta’ ile aynı yıl hem kurgu hem de ses tasarımı dallarında Oscar kazanarak bir ilke imza attı.
 
Murch’ün bu yıl Locarno Film Festivali’nde Vizyon Ödülü’nü alması vesilesiyle çalışmaları izleyiciyle buluşuyor. Murch’le bir araya geldik, hem kariyerinden hem de dijital devrimin işine etkilerinden bahsettik.
 
Walter Murch kurgu masasında.
 
1998’de ‘Touch of Evil’ın kurgusunu yeniden yaptınız. Çalışma sürecinizden bahseder misiniz?
Benimle yapımcı Rick Schmidlin bağlantı kurdu. Daha önce hiç birlikte çalışmamıştık ama bana Orson Welles’e saygı duruşu olarak böyle bir proje düşündüğünü anlattı. Üç sorum var dedim. Orson Welles’in yazdığı günlüğü okuyabilecek miyim, filmin negatifi iyi durumda mı ve de ses bandı diyalog, müzik ve ses efektleri şeklinde ayrılmış mı? Evet diye yanıtladı sorularımı. Günlük çok ünlüydü çünkü kimse görmemişti, kaybolmuştu ve hakkında rivayetler dolaşıyordu. Schmidlin dedektif çalışarak bu günlüğün bir kopyasını buldu. Günlük Welles tarafından filme stüdyo el koyduktan sonra tek bir gösterim sırasında tutulmuş notlardan oluşuyordu. 58 sayfa ve filmine el konup değiştirildikten sonra yazıldığı için politik bir belge. Ne yapılması gerektiğini söylemiyor ama Welles’in nasıl biri ve nasıl bir sanatçı olduğunu anlatıyor. Şöyle düşündüm, Welles bana diyor ki, “Walter, şu günlükteki fikirler üzerine çalışıp bir şeyler yap, ben yan odada uyuyorum. İşin bitince beni uyandırırsın beraber bakarız.” 3 hafta sonra bitirdim ve onu uyandırmak için yan odaya gidemediğim için üzüldüm, kafamda hep Welles’in yan odada dinlediği görüntüsü vardı. 
 
Ne gibi değişiklikler yaptınız?
Stüdyonun değiştirdiği başka bir Welles filmi ‘The Magnificent Ambersons’la kıyaslama yapalım. Bu filmde stüdyo filme bambaşka bir final ekliyor. 
‘Touch of Evil’ böyle değil. Yaptığımız değişiklikler ortaya başka bir film çıkarmadı. Küçük değişiklikler yapıldı. Açılış planından jeneriği ve müziği kaldırdık mesela. Ses olarak tema müziğini değil, müzik dükkanlarından filan gelen sesleri kullandık. Stüdyo kurgusunda filmin başında bir arabaya bomba konuyor ve jenerik başlıyor. İçten içe biliyorsunuz ki bomba jenerik bitmeden patlamayacak. Ama jenerik kalktığında çok daha gerilimli bir sahneye dönüşüyor. Bunun gibi değişiklikler yaptık. Gerilim dramatik olarak değişti.
 
'Touch of Evil' açılış sahnesi (1998 kurgusuyla):
 
 
Kariyerinizin başlangıcı stüdyoların yönetmenlere müdahale etmediği 1970’li yıllar. Nitekim o dönemde Coppola ile çalıştınız. Stüdyo müdahalesiz çalışmak nasıldı?
İçindeyken insan fark etmiyor. Hollywood o dönemde zor bir geçiş dönemindeydi. 1960’ların sonunda bile stüdyolar 1930’lardaki gibi idare ediliyordu. Patronlardan Jack Warner hala hayattaydı. 1960’ların sonunda o dönem bitti. Şimdi ne olacak? Kimse bilmiyordu. Genelde baskı kurumu, stüdyo veya kilise fark etmez, ortadan kalkınca ne olursa o oldu. Birileri ortaya çıktı ve özgür bir ortam oluştu. Ama her zaman olduğunu gibi kontrol yeniden sağlandı. Amerikan sinemasında 1970’leri özgür bir dönem olarak tanımlayabiliriz ama 1980’lere gelindiğinde yine kontrol sağlanmıştı stüdyolar tarafından. Farklı bir şekilde olsa da yine stüdyo düzeni devreye girdi. 
 
2015 yapımı büyük bütçeli ‘Tomorrowland’in kurgusunda çalıştınız. Dijital ve analog kurgu arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?
‘Tomorrowland’den kovuldum, stüdyo bir noktada gerilmeye başladı ve bu noktada geleneksel olarak kurgucuyu kovarlar. Bana da öyle oldu. 15 ay çalıştım sonra görevden alındım. Kurgu teknikleri bir yandan çok değişti bir yandan da aynı. Çekilmiş görüntülerle, anlaşılır ve izleyicinin ilgisini çekecek hikaye anlatma şeklindeki temel mantık değişmedi. Şimdi dijital kurguda kadrajı kurgu odasında ayarlıyoruz. Kadrajın kutsallığı sonlandı. Geniş çekip kadraja kurgu odasında karar veriliyor. Malzemenin yüzde 10 daha hızlı akmasını istiyorsak bunu da yapabiliyoruz ve anlaşılmıyor. Şöyle anlatayım. Aradaki fark, taştan veya çamurdan heykel yapmak gibi. Taşta heykeli önceden planlaman gerekir ve ölümcül bir hatada bütün taşı atmanız icap edebilir. Taşı tanımanız, zayıf noktalarını bilmeniz lazımdır, işte analog kurgu buna benzer. Dijital kurguyu ise çamurdan heykele benzetebiliriz. Beğenmediniz mi sil baştan istediğiniz kadar değiştirin. Seçimleriniz sonsuz. Senaryo ve çekimlerde ters giden şeyler artık kurguda düzeltiliyor, filmler “kurguda hallederiz” diye çekiliyor. 
 
Francis Ford Coppola’yla ‘Kıyamet / Apocalypse Now’ ve ‘The Conversation’da birlikte çalıştınız. Kariyerinin son dönemki gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Francis’le (Ford Coppola) onun değil ama kendi kariyerimin başında çalıştım. İlk kurgu yaptığım film ‘The Conversation’dı. ‘Kıyamet’de de çalıştık. Hayat ve projeler araya girdi, yollarımız ayrıldı. ‘Kıyamet’in yeni kurgusu ise 20 yıl sonra bizi yeniden bir araya getirdi. Son dönemde kendi parasıyla film çektiği için son dönemde bağımsız projeler üzerinde çalışıyor. 
 
'Apocalypse Now / Kıyamet' helikopter sahnesi:
 
 
‘Kıyamet’in sonsuz yapım sonrası sürecinden bahsedebilir misiniz?
Film bittiğine göre sonu bir noktada geldi! Oysa üzerinde çalışırken bize sonsuza kadar kurgulayacağız gibi gelirdi. Uzun sürdü, 2 yıl çalıştım. Düşününce ‘Particle Fever’ (2013) adlı belgeselde de 15 ay çalıştım. ‘Kıyamet’ o kadar da uzun değişmiş düşününce.  
 
‘Kıyamet’ gibi bir filmle ‘Particle Fever’ adlı bilim belgeseli üzerinde çalışmak farklı mı?
Aslında değil. Malzemeye bakıp öne çıkması gerekilen güzellikler ve çözülmesi gereken sorunlar görüyorsunuz. Sorunları çözmenin yollarını arıyorsunuz. ‘Kıyamet’ çok meşakkatli bir projeydi. Marlon Brando ile çalışmanın zorlukları mesela. Ben Brando’nun bu filmdeki metodunun sonunda işe yaradığını ve daha iyi bir film ortaya çıkmasına katkısı olduğunu düşünüyorum ama dönemde Francis (Ford Coppola) için çok zordu. Malzemenin ortaya çıkışı ‘Particle Fever’la farklı olabilir ama karşıma geldiğinde aynı hislerle çalışırım.
 
Malzeme açısından ‘Kıyamet’in helikopterleri, patlamaları ve ormanı; ‘Particle Fever’da bir odada konuşan bilim insanları ile kıyaslanabilir mi, farklı zorlukları yok mu?
Evet ama şunu da unutmamalıyız: İçinde orman ve patlamalar olan ve on dakika sonra çekilmez derecede sıkıcı olan filmler de izledik. Malzeme izleyicinin dikkatini çekeceğinizin garanti olamaz demek istiyorum. ‘Kıyamet’te görüntüler ve sahneler harika olabilir ama izleyicinin dikkatini 2.5 saat boyunca üzerinde tutacak şekilde bir araya getirmeniz gerekiyor. 
 
George Lucas’la ‘Star Wars’ öncesi dönemde çalıştınız, ‘Star Wars’ serisinde çalışma ihtimaliniz olmadı mı?
George (Lucas) o dönemde ‘Star Wars’ı çekerken, ben İngiltere’de Fred Zinnemann’ın ‘Julia’sı üzerinde çalışıyordum. George Lucas’la birlikte çalıştığımız ‘THX 1138’ ve ‘American Graffiti’ döneminde çok iyi anlaşmıştık ama ‘Star Wars’ döneminde ben müsait değildim. Onun üzerine Cinema USI adlı üniversiteyi arayıp “Walter Murch gibi öğrenciler var mı?” demiş. Onlar da ses tasarımı için Ben Burtt demişler. Burtt ‘Star Wars’ta çalıştı ve seste harikalar çıkardı.