“İçgüdülerim bana hayal kırıklığı yaşatmadı”
01 Aralık 2015 - 12:12Oscar ödüllü İngiliz aktör Jeremy Irons, Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü almak için Antalya Film Festivali'ndeydi
NİL KURAL
52. Antalya Film Festivali’nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nün sahibi olan Oscar ödüllü İngiliz karakter aktörü Jeremy Irons, dün yapılan bir ustalık sınıfında izleyicilerle deneyimlerini paylaştı. 1991 yılında ‘Reversal of Fortune’la Oscar kazanan, ‘Lolita’, ‘Dead Ringers’ ve ‘Kafka’nın da aralarında olduğu filmlerdeki rolleriyle tanınan Irons, genç yaşta hayatın kıyılarında dolaşmaya karar verdiğini ve seyahat ettiğini söylüyor. Irons yapabileceği üç meslek belirlemiş: Sirk, tiyatro veya lunaparkta çalışmak. “Sirk veya lunaparkta çalışmak için fazla orta sınıf kalıyorum. Dolayısıyla bir tiyatro için ilana cevap verdim,” diyor.
Irons, 17-18 yaşındayken başladığı kariyerinde tiyatronun atmosferini, insanları ve çalışma saatlerini sevdiğini anlatıyor: “O yüzden tiyatro okuluna başvurdum ve Briston’daki Old Vic’e kabul edildim. Tiyatroda işe aldılar. Orada işimi öğrendim. Repertuvar aktörü olmamaya karar verdim. Repertuvar aktörlüğü İngiltere’de önemli bir sistem ama sürekli turnedesiniz. Başka bir yol bulmak istedim.” Bunun üzerine Londra’ya taşınan birçok seçmeye katılan Irons, şeytanın bacağını müzikal ‘Godspell’de kırıyor. Bu ünlü müzikalde iki yıl oynayan Irons, oyunculuğa büyük bir ihtiras duymasa da kendisine uygun olduğuna karar veriyor. Bunun nedenini ise herkeste olan sayılma, sevilme isteği olarak açıklıyor: “Tiyatroda iş bulmadan önce sosyal yardım görevlisi olarak çalıştım. Her zaman tarafsız ol, diye öğüt verilir bu işte. Sürekli bir şeyler verirsiniz ama karşılığını alamazsınız. Ben böyle yaşayamazdım. Tiyatro ise karşılık alma olanağını verdi. Aktörlükte izleyiciden karşılığını alırsınız, bu da çok teselli edicidir.”
Sadece oyunculuğu değil, güzel sanatlar, sinema gibi birçok sanat dalının izleyiciyle kurduğu iletişim Irons’a göre bu işleri yapmanın özü. Didaktik, üstten bakan tarzı değil, karşısındakine dokunan, hisler uyandıran eserleri tercih ediyor, buna odaklandığını söylüyor. İşin özü aynı olsa da sinema ve tiyatro oyunculuğunu ayırıyor, ölçek farkıyla: “İki alanda da aynı hisler söz konusudur ama farklı şekillerde ortaya çıkar. Tiyatroda haftalarca prova yapılır ve oynadığınızda kendi cümlenizi kurmuş olursunuz. Sinemada ise oyunculuk yönetmenin yaptığı yamalı bohçanın bir yamasıdır. Farklı seçenekler olabilir, farklılaştırılabilir. Kameranın doğru bir açıyı bulmasıyla farklı olabilir performansınız.” Tiyatroda ise mesele Irons’a göre bedenin zihnin ne düşündüğünü yansıtması.
Irons’ın bir projeyi kabul etmesi ise birçok etkene bağlı. “Kariyerinizin neresinde olduğunuz, çalışıp çalışmamakla ilgili iştahınız, yönetmen... Görmek isteyeceğiniz bir hikaye mi, daha önce canlandırdığınız bir karakter mi? Maaşınız, mekan, evden ne kadar uzaklaşmak isteyeceğiniz,” diye sayıyor ama özetle içgüdülerine güvendiğini söylüyor: “Denebilir ki, yemek seçmek gibi. İçten gelen bir tepki. Ben her zaman içgüdülerimi takip ettim. Entelektüel bir insan değilim. Üniversiteye gitmedim. İçgüdülerime güvendim ve beni hayal kırıklığına uğratmadılar.”
Irons, yönetmenliğe ise sıcak bakmıyor. 15 yıl önce bir televizyon filmi yönetmiş ama kendi oyunculuğunu filmin en kötü yanı olarak görüyor: “Yönetmenlikle ilgili sorun şu: Biraz tembel bir tipim. Film çekmek için bir yıl para bulmak, sonra çekmek. İki yılınızı veriyorsunuz, felaket oluyor ve sonuçta sorumlu sizsiniz. Geçen yıl beş film çektim. Başarılı olursanız, alkışlanırsınız. Olmazsanız izlenmiyorsunuz bitiyor.”