Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » 'Günümüzün hastalığı kayıtsızlık'

'Günümüzün hastalığı kayıtsızlık'

'Günümüzün hastalığı kayıtsızlık'23 Kasım 2016 - 10:11 | Adèle Haenel, doktor Jenny rolünde.
İki Altın Palmiyeli Dardenne kardeşlerin yeni filmi 'Meçhul Kız' bu akşam Başka Sinema'da. Belçikalı yönetmenlerle 'Meçhul Kız'ın anlattıklarını konuştuk
NİL KURAL
 
Cannes’dan iki kez Altın Palmiye kazanmış birkaç yönetmen arasında yer alan Luc Dardenne ve Jean-Pierre Dardenne’nin yeni filmi ‘Meçhul Kız’ (La fille inconnue), bu akşam gerçekleşecek Başka Sinema gösteriminde izleyici karşısına çıkacak. Türkiye’de ticari gösterime girmeyecek film, doktor Jenny karakterine odaklanıyor. Jenny, bir gün mesai saatleri dışında gelen birine kapısını açmıyor. Sonra kapısını çalan genç kadının öldürüldüğü ve kimliğinin bilinmediğini öğreniyor. Kendisini bu kızın kimliğini ortaya çıkarmaya adıyor. Politik sinemanın önde gelen isimleri Luc ve Jean-Pierre Dardenne ile bu yıl Cannes’da yarışan ‘Meçhul Kız’ı konuştuk.
 
 
Filmlerinize başlarken bir görüntünün size ilham verdiğini söylersiniz. Bu kez de öyle mi oldu?
 
Luc Dardenne: Bu kez değil. Başlangıç noktası kolay değildi. Bir arkadaşımızdan duyduğumuz bir olaydı. Arkadaşımız bir doktordu ve bir araştırma süreci geçirip, genel kontrolüne gittiği bir okulda, bir uyuşturucu trafiğini ortaya çıkardığını anlattı. Bu doktorun bir dedektif veya polis olmamasına rağmen adalete katkıda bulunmasından etkilendik. Buradan yola çıkıp ‘Meçhul Kız’ın hikayesini oluşturduk. İşi acıları dindirmek olan bir doktorun ‘meçhul bir kız’ın çağrısına kulak vermemesi ve onun ölmesi eksenini oluşturduk. Suçluluk duygusu ve hesap verme dürtüsünden yola çıktık. Böylece araştırmaya başlıyor. Araştırmanın amacı kızın kimliğini bulup ona bir tür yeniden hayat verme çabası. İsmi belli olmazsa hiç yaşamamış olurdu. Aslında kendine acıma hissinde boğulmayıp harekete geçmek üzerine de öykü.
 
Günün sonunda bu araştırma sadece ‘meçhul kız’ın değil, herkesin kendi kimliğini bulma sürecine dönüşüyor.
 
Luc D.: Doğru ama bizim odaklandığımız kızın kimliğini bulmanın Jenny için bir saplantıya dönüşmesiydi ve onu değiştirmesi. Jenny için dönüm noktası özel sektörde parlak bir gelecekten vazgeçip kliniği devralmaya karar vermesi oluyor. Bizim için bu yeterliydi. Sorumluluklarınızla hareket etmeye karar verdiğinizde hayatınızın akışı değişir.
 
Suçluluk duygusu neden sizin için önemli?
 
Jean-Pierre Dardenne: Suçluluk duygusunu bir sürü filmimizde işlediğimiz doğru. Birini insan yapanın başkalarına karşı sorumluluk duyması olduğunu düşünüyoruz. 'Rosetta’, 'Oğul' ve 'Lorna'nın Sessizliği'nde de suçluluk duygusuyla ilgilendik. Burada suçluluk duygusunu yaratan kişi bir tür hayalet. Meçhul kızı hiç görmüyoruz. Sadece tek bir siyah beyaz karede gözüküyor. Ama doktorun zihninde yaşıyor. Film ilerledikçe varlığı, hem doktorun hem diğer insanların zihninde güçleniyor. Bizce hepimizin paylaştığımız hastalık, kayıtsızlık ve kendi çıkarlarımızı tek kıstas yapmak. Şunu fark etmemiz gerek, başkalarına bir şeyler borçluyuz. Böyle düşünmezsek kendi kafesimizde kapalı kalırız.
 
Sizce bu kayıtsızlığı siyasilerden başlayarak herkes paylaşıyor mu?
 
Luc D.: Evet. İzleyicilere kalmış bunu fark etmek. Birçok gazeteci Jenny’nin kapıyı açmamasıyla Avrupa’nın göçmenlere kapıları kapaması arasındaki paralelliği gördü. Bu yorum yapılabilir. Ama filmin amacı bu değildi. Biz kendi hassasiyetlerimizle çektik.  
 
İnsanlığın gidişatının kariyerinizin başından beri değiştiğini düşünüyor musunuz?
 
Luc D.: Kıyametten bahsetmek istemiyorum. Birkaç ileri adım attığımızı düşünmek istiyorum. Çocuklar biraz daha eğitimli bir dünyada. Bunu sayabilirim. 
 
'Sinema, pragmatik bir iştir'
 
Gerçekçi filmler çekiyorsunuz ama ‘Meçhul Kız’ı bir azizenin portesi olarak görüyor musunuz? Filmlerinizinde küçük mucizeler var. Jenny insanları konuşmaya ikna ediyor. 
 
Jean-Pierre D.: Sinema pragmatik bir iştir. Bizim başlangıcımız birilerini dinleyen birini çekmekti. Doktorluk böyledir. O dinler, karşısındaki de konuşmak zorundadır. Jenny’nin dinleme kabiliyeti var. Aynı zamanda doktor sırları da saklamak zorundadır. Dolayısıyla bu açıdan doktor, bir rahibe benzer bir konumdadır. Bizim hikayemizde Jenny, bedenleri dinleyerek araştırmasına devam edecek ipuçları buluyor. Film bu yüzden sessizlik anlarıyla dolu.
 
Luc D.: Jenny, azize değil. Dünyayı değiştirmek istemiyor. Sadece bir insana karşı sorumluluk hisseden bir insan. Bu şekilde diğerlerini aynı şeyi yapması konusunda cesaretlendiriyor. 
 
'Doktorun yaşını Haenel için değiştirdik'
 
Adèle Haenel’le çalışma kararını nasıl aldınız?
 
Luc D.: Onunla bir yazarlar birliği toplantısında tanıştık. Bir ödül alıyordu, biz de ödül alıyorduk. Onun görüntüsü, sesi, silueti, duruşu, hoşumuza gitti. Senaryodaki karakter Adèle’den yaşça büyüktü. Doktorun yaşını değiştirmeyi düşündük. Fransız yapımcımıza önerdik. O da fikri beğendi. Adèle bu şekilde dahil oldu. Hareketleri çok kendine özgü, çok doğal. Aynı zamanda da gizemli bir hali var. Çekingen bir hali de... Harika bir oyuncu, onunla çalışmak çok güzeldi. Bizim için önemli olan oyuncularla yüz yüze konuşmak. Ekrandan bakıp karar vermemek.