Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » 'Film feminist mi? Karar izleyicinin'

'Film feminist mi? Karar izleyicinin'

'Film feminist mi? Karar izleyicinin'09 Ağustos 2017 - 10:08 | Kim Tae-ri ve Kim Min-hee, Park Chan-Wook'un yönettiği 'Ah-ga-ssi / Hizmetçi'de.
Güney Kore sinemasının yaratıcı yönetmeni Park Chan-Wook'la Türkiye'de 11 Ağustos'ta Türkiye'de gösterime girecek filmi 'Hizmetçi'yi konuştuk
NİL KURAL
 
‘İhtiyar Delikanlı’nın (Oldboy) dahil olduğu 'İntikam Üçlemesi' ve ‘Thirst’ gibi filmlerle Güney Kore sinemasının en özel yaratıcıları arasında saygın bir yer edinen Park Chan-Wook'un yeni filmi 'Hizmetçi' (Ah-ga-ssi) 11 Ağustos'ta Türkiye'de gösterime giriyor. 1930'lar Koresinde geçen, Japon bir kadın, Koreli bir adam ve bir hizmetçi arasında geçen bir komployu konu alan filmi dünya prömiyerini yarışmasında yaptığı 69. Cannes Film Festivali’nde Chan-Wook'la konuştuk. 
 
Park Chan-Wook.
'Hizmetçi'de çıkış noktanız neydi?
 
‘Oldboy’un uyarlandığı çizgi romanı getiren yapımcı, Sarah Waters’ın kitabı ‘Fingersmith’i getirdi. Dedim ki bu hikâyeyi sinemada görmek istedim. En başta ben çekeyim diye düşünmedim ama okurken aklımdan ilk bu geçti. 
 
Neden? Romanın BBC uyarlamasını izlediğiniz için mi?
 
Hizmetçinin yanında çalışmaya başladığı kadının sivri dişini törpülediği bölüm beni çok etkiledi, ilk o anda sinemada görmek isterim diye düşündüm. Kitabı okuyup uyarlamayı yapmaya karar verene kadar BBC uyarlamasının varlığından haberim yoktu. Hemen izledim ve bu biraz şevkimi kırdı. Sonra “Tamam" dedim, "O zaman değiştirip bir Kore hikayesine çevireceğim, Viktorya döneminde İngiltere’de geçen bir hikaye yerine." BBC uyarlaması olmasaydı, Viktorya dönemi İngiltere'de geçen şekliyle çekerdim. 
 
Peki, neden 1930’lar Koresini seçtiniz?
 
Öncelikle Koreli olduğum için hemen Kore'de çekmeye karar verdim. 1930’lar olmasının nedeni de Kore tarihinde farklı sınıfların halen var olduğu bir dönem olmasıydı. Aristokratların ve onların yanında hizmetkarların çalıştığı bir dönem 1930’lar. Aynı zamanda da akıl hastanesi gibi modern kurumların da var olması gerekiyordu. Kore tarihine baktım, bunların kesiştiği bir dönem aradım ve sadece 1930’lar buna uyuyordu. 
 
Film Japon işgali altındaki '30'lar Koresinde geçiyor.
 
Olayların geçtiği evin mimarisinde hem İngiliz etkisi hem Japon mimarisi var. Bu mekan seçimiyle bize karakter ve dönemle ilgili ne anlatmak istediniz?
 
1930’lar Koreliler için Japon işgali anlamına geliyordu ve en umutsuz dönemlerden biriydi. Japon sömürgeciliğin etkisindeki Koreliler asla Japonların işgalinden kurtulamayacaklarını düşünüyor ve bağımsız olamayacağız diyorlardı. Bir ulus olarak Kore kimliği bir sona yaklaşıyordu. Tam bir pes etme ve boyun eğme dönemiydi. İşler sıradan insanlara geldiğinde, gücü veya iktidarı kimin elinde tuttuğunun önemi yoktu; geleneksel bir yaşam sürüyorlardı. Ama üst, yani iktidardaki sınıf uyum sağlayarak hayatta kalabileceğini düşünüyordu. O yüzden bu yeni kültürü benimsediler ve gitgide koloniyel etki altına girdiler. Kore işgal edilmeden önce yüzyıllarca kültürünü Japonya'ya aktardı. Sonra dünyaya kapılarını kapadı. Kore bilim ve teknoloji alanındaki yeniliklerden mahrum kaldığı için güçten düştü ve işgale uğradı. Batı medeniyeti Kore’ye giremedi. Japonya ise modernleşme dönemindeydi. Japonya, Kore’yi işgal ettiğinde modernleşme buraya akmaya başladı. O yüzden Fujiwara'yı, bu, entelektüel ve üst sınıftan adamı Japonlaşıp bu yeni kültürü benimsemeye çalışırken görüyoruz. Bu karakter için Kore’nin Japonya üzerinden modernleşmesinin temsilcisi denebilir. 
 
Farklı bakış açılarını verip hikâyenin gizemini de koruyabilmek teknik açıdan zorlayıcı mıydı sizin için?
 
Zor olmasının yanı sıra beni bu filmi çekmeye iten neden de buydu, aslına bakarsanız. Filmin üçüncü bölümü Sarah Waters’ın romanında yok. İki kadının itirafından filmin sonuna kadar olan bölüm, kitapta yok. Bunun yanı sıra orijinal malzemede de farklı bakış açıları bulunuyor. Bu, bana ilginç geldi. Bir şeyin olduğunu ilk kez görüyorsunuz, ikinci kez gördüğünüzde ise onun içindeki gizli anlamı keşfediyorsunuz. Sanki kabukları soyuyormuş gibi. Ki bu da karakterlerin gerçekliğini ortaya koyuyor ve ilk intibaınızı değiştiriyor. Bunlarla oynamaktan çok hoşlandım.       
 
'Hizmetçi' geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali'nin en çok konuşulan filmlerindendi.
 
'Karakterlerin üç boyutlu olmasına çalıştım'
 
'Hizmetçi'nin feminist bir film olduğunu düşünüyor musunuz?
 
Amacım buydu ama öyle yorumlanabilir mi buna yönetmen değil, izleyici karar verecek. Bu soruya çok özenle yanıt vermek lazım. Çünkü bu soruya verilecek yanıt filmi tek bir şeye indirger. Yönetmen olarak filmimin değişik izleyici okumalarına açık olmasını isterim. İçten içe feminist bir film çekmiş olmak istesem de öyle tanımlayamam. Bu filmde hem kadın hem erkek karakterler var;  her karakterin doğruları ve yanlışları var. Bu, karmaşık bireyler üzerine bir film. Önceliğim karakterlerin üç boyutlu olabilmesiydi. Benim ilgimi çeken kadın karakterleri bağımsız resmetmekti. Arzuları, mücadelelerini gösterebilmek. Umarım bu, erkek yönetmenin bakış açısı olarak yorumlanmaz. Bu konuda çok dikkatli olmaya çalıştım.