Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » “Erkekler güç savaşını açıkça yaşıyor”

“Erkekler güç savaşını açıkça yaşıyor”

“Erkekler güç savaşını açıkça yaşıyor”08 Aralık 2015 - 12:12
Antalya Film Festivali'nden dört ödülle dönen 'Sarmaşık'ın yönetmeni Tolga Karaçelik ile konuştuk
NİL KURAL
 
52. Antalya Film Festivali’nden En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo ve En İyi Erkek Oyuncu (Nadir Sarıbacak) ödülleriyle dönen ‘Sarmaşık’, Tolga Karaçelik’in ‘Gişe Memuru’ndan sonra ikinci filmi. El konulan bir gemide kalan altı gemici arasındaki hiyerarşik ilişkiye odaklanan filmi Tolga Karaçelik ile konuştuk. Film, 4 Aralık’tan beri gösterimde.
 
Filmin merkezinde erkekler arasındaki güç mücadelesi var. Bu temadan bahsedebilir misiniz?
 
Ben karakterleri erkekler değil, insanlar diye yarattım. Gemi olduğu için erkekler oldu. Erkekler olarak biz çok daha gerizekalıca ve açıkça yaşıyoruz güç savaşını. İktidar deyince de bunu erkekler daha saplantılı yaşadığı için malzeme bulabildim. Kadınlar olsaydı çok daha katmanlı olurdu.
 
Gemide hiyerarşi ağı var. Karakterler arasındaki dinamiği nasıl kurdunuz?
 
Bu insan, toplumun bu kesimini temsil ediyor diye düşünmedim. Gemilerde, uzun yolculuklarda gördüğüm tipler ve sosyal gruplardan beslendim. Gemide ilk öğle yemeğinde belli olur. Bir bakarsın bu esrarkeş, bu alkolik, bu dinci, bu kumarbaz... Orada gördüğüm gruplardan çektiğim adamlar filmde var. Diyalogları yazarken, karakterlerin ritmini bulmaya çalışıyorum. Diyaloglara çok özeniyorum. En keyif alarak yaptığım şey, diyalog yazımı. Ritimden sonra sosyal kültürel katmanlar geliyor. Dinci elbette dinci kesimi temsil etmiyor ama bazı özelliklerine sahip. Güç dengesi ve ilişkiler oluşmaya başlıyor. Sahneleri post-it’lere yazıp yapıştırıyorum, evim post-it’lerle kaplı. Sahneleri düzenleyerek seyircinin algısını sürekli yüksekte tutmayı amaçlıyorum.
 
Doğaçlamaya açık mısınız?
 
Filmin yüzde doksan dokuzu benim yazdığım senaryo. Karakterlerin ritmi belli olduğu için çok güleryüzlü ve demokratik bir yönetmen gibi gözükmeye çalışsam da, “Böyle çok güzel ama bir de şöyle alalım,” dediğim çok oluyor. Şu da var: Oyuncu her zaman doğruyu hisseder. Çekimden önceki çalışmalarda oyuncunun ağzına oturmuyor, ezberleyemiyorsa orada bir sorun vardır. Filmden önceki çalışma dönemini seviyorum. Okumalar yapıyorum, fikirlerini alıyorum. Sete kadar önerilere açığım.
 
Nadir Sarıbacak (solda) Antalya Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı.
 
Nadir Sarıbacak’ın karakteri ve oyunculuğu film içinde çok özel bir yerde duruyor.
 
İlk yazarken de Nadir’i düşündüm. Nadir benim 12-13 yıldır dostum. Gevende’nin ‘Çelik Çomak’ şarkısının video klibinde birlikte üretmiştik. Son kısa filmim ‘Rapunzel’de başroldeydi. ‘Gişe Memuru’nda küçük bir rolü vardı. Onun dışındaki oyuncularda seçmelerle ilerlendi. ‘Sarmaşık’ın senaryosunu Nadir’e göndermiştim önceden. Çekmeden senaryoyu birçok kişiye gönderirim, arkadaşlarıma. Onları sıkacak kadar konuşurum. Bunu azaltmaya çalışıyorum, çok arkadaş kaybettim.
 
Film, Türkiye alegorisi olarak okunmaya müsait. Aklınızda mıydı?
 
Evet. Ben başka film çekecektim, komedi çekmek istiyordum. Ama sürekli bir şeyler araya giriyor. ‘Sarmaşık’ı yazarken ki cümlem şuydu, “İşlevini kaybetmiş bir otorite, hiyerarşiyi yani statükoyu devam ettirmek için neleri göze alır?”. Deniz bitmiştir, gemi gitmiyordur, gemi gitmiyorsa, gemi değildir. O zaman biz kaptanla ne yapacağız? Gezi’den önceki dönem yazmaya başladım. Sonra da yalnız olmadığımı anladım, iyi geldi. 5 senedir not alıyordum ama ilk taslağı 13 günde yazdım. 2-3 taslak daha yazdım. Senaryo hızlıca çıktı, Kültür Bakanlığı’na başvurdum, destek çıkınca çekebildim.
 
 
Gemi mekan olarak size birçok imkan sağlıyor. Filmlerinizdeki mekan kullanımlarından biraz bahsedebilir misiniz?
 
Filmin geçtiği gemiyi mikro düzlemde düşündüm. Asansör gibi klostrofobik bir havası olduğu için de seçtim gemiyi. Önceki filmimde ‘Gişe Memuru’nu yazarken kendimi kutularda yaşıyor gibi hissediyordum. Evde oturuyorum bir kutu, arabaya biniyorum bir kutu, ofise gidiyorum bir kutu. Gişeden geçerken, baktım adam gişe memurluğu yapıyor, kutunun içinde yaşıyor, mekanım orası oldu. Ana yapıyı bunun üzerine oturttum. Bende böyle oluyor. Algıda seçicilikle kafamdaki cümleye okuduğum veya gördüğüm bir şey uyum sağlıyor. Gemi de öyle oldu.
 
‘Sarmaşık’a hazırlanırken edebiyatta, sinemada, nerelere baktınız?
 
‘Sarmaşık’ projesi döneminde bilimkurgu izlemeye başladım. Çünkü film, kafamda bilimkurgu gibi şekillenmeye başladı. Sonra daha önce okuduğum Joseph Conrad ve Herman Melville’e geri döndüm. Çok severim bu iki yazarı. Sonra bunlardan önce okuduğum Samuel Taylor Coleridge’in ‘Yaşlı Gemici’ şiiri aklıma geldi. Hepsinin benzer hikayeler anlattığı gözüme çarptı.
 
‘Gişe Memuru’ gibi dikkat çeken bir ilk filmden sonra ikinci bir film sizde bir baskı yarattı mı?
 
Hayır çünkü ‘Gişe Memuru’nu 19 bin kişi izledi. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Bu çok rahatlatıcı. Zaten başkası değil, kendim için film yapıyorum. Para bulacak kadar başarım vardı. Film projelerinde, olduğu zaman oldu, diyorsun ve oldu diyene kadar da bırakmıyorsunuz. Dolayısıyla hep daha iyiyi düşünüyorsunuz. Ben sürecin bu bölümünü çok seviyorum. Bittiğinde festivaller, insanların konuşması, altı insanın ödül vermesi, altı insanın başka bir filme ödül vermesi, bunlar o sürecin dışında. Çekebilecek destek sağlanması önemli. Eninde sonunda bir film gelecek ve “Ne yaptın!” diyecekler. Kaçınılmaz bir şey.