“Bu film şarttı”
15 Nisan 2014 - 07:04 | (Soldan sağa) Ebru K. ve Maria Binder, Nil Kural ile "Trans X İstanbul"u konuştu.33. İstanbul Film Festivali’nin Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda bu akşam prömiyerini yapacak olan film, Alman yönetmen Maria Binder’in imzasını taşıyan ‘Trans X İstanbul’
NİL KURAL
33. İstanbul Film Festivali’nin Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda bu akşam prömiyerini yapacak olan film, Alman yönetmen Maria Binder’in imzasını taşıyan ‘Trans X İstanbul’. Binder filminde LGBT hakları savunucusu İstanbullu trans kadın Ebru K.’yı takip ederek, Türkiye’de trans kadınların yaşadıklarını, nefret suçlarının hedefi haline gelmelerini gözler önüne seriyor. Film, nefret suçlarına karşı bir kampanyanın parçası olarak mayıs ayında İzmir, Gaziantep, Adana, Ankara, Kars’ın da aralarında olduğu şehirlerde gösterilecek. Binder ve Ebru K. ile ‘Trans X İstanbul’u konuştuk.
Belgesel projesi nasıl başladı?
Binder: Ebru’yla 2005’te İstanbul’a cinsel olarak saldırıya uğrayan kadınlarla ilgili bir film çekmek için geldiğimde tanıştım. Ebru ile cinsel açıdan işkence gören transgender kadınları da konu aldığımız için tanıştık. Onların hayatları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorduk. 9 yıl geçmiş.
Ebru K.: Binder, İstanbul LGBT Dayanışma Derneği’nin kurucularından. O süreçten önce de tanışıyorduk. Gereklilik olduğuna inandığımız için hemen karar dedik. Aynı zamanda İstanbul LGBT Dayanışma Derneği de bu projeyi onayladı. Çünkü translar öldürülüyordu. Her yıl 10 ile 20 arasında trans birey katlediliyordu ve devlet ve toplum buna seyirci kalıyordu. Bu film şarttı.
Binder: 2010’dan beri çekim yapıyoruz. O zaman ortak bir karar verdik, bu filmi yapmak zorundayız. Bir gün e-posta yoluyla bir haber geldi. Ebru öldürüldü diye. Şoke oldum. İnternetteki haberlerde de onun resmi vardı. Çok yakın arkadaşım, sevgilimdi. Sonra aradım, çok şükür hayattaydı. Sonra beraber karar verdik. Filmi çekmek zorundayız. Bütün dünyada böyle problemler var ama burada katiller cezasız kalıyor. Bu devletin de suçu.
Ebru K.: Anayasanın 10. maddesine eklenmedi. Trans bireyler katledilecekler. Bir şey yapmak lazım. Hepimiz suçluyuz ama topyekun devlet suçludur. Kanunları çıkarıp devreye sokmadığı sürece suçlu devlettir.
Filmde hem Tarlabaşı’nda hem de Avcılar’da kentsel dönüşümün etkileri yakından takip ediliyor.
Binder: İnsanlar yıllar önce Tarlabaşı’na göçmen olarak geldiler ve azınlıklar oturuyor. Çokkültürlü bir mahalle. Bir yerde kentsel dönüşüm varsa azınlıklar ayrımcılığa uğruyor ve şehrin dışına itiliyor. Bu mahallede transgender insanlar yaşıyor. Olaylar, bir katil, bir insan, bir trans insandan ibaret değil. Burada bir sistem çalışıyor. Hastane, polis, kentsel dönüşüm, önyargılar, aile baskısı var. Nefret suçu demek bir insan öfke hissediyor, demek değil. Avcılar örneği önemli: Önce sadece nefret söylemi vardı, biz fuhuş istemiyoruz, sonra trans istemiyoruz dediler. Translara karşı sürekli laf attılar. Sonra baskı arttı. Sonunda biri öldürüldü. Nefret söyleminden nefret cinayeti çıktı.
Ebru K.: Bütün etkenler birleşip katliama davetiye çıkarıyor. Devlet seyirci kaldı. Avcılar olayını linç davetini, genel ahlak kisvesi altında trans arkadaşlarıma yapılan nefret söylemini, trans arkadaşın öldüresiye dövülüp cami avlusuna atılmasının sahnelerini Cihangir Kazancı Yokuşu, Ülker Sokak ve Pürtelaş’tan biliyorum. Tarih tekerrürden ibarettir. Asıl amaç, rant meselesi. Trans olduğu yerde onların lafıyla evlerin değerleri düşük oluyor. Şehir dışına sürüldüğünde yalnızlaşıp nefret cinayetine direkt hedef oluyorsun.