Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » ‘Annem ve çevremden ilham aldım’

‘Annem ve çevremden ilham aldım’

‘Annem ve çevremden ilham aldım’04 Mayıs 2017 - 05:05 | Isabelle Huppert, 'Gelecek Günler'in başrolünde müthiş bir oyunculuk çıkarıyor.
Mia Hansen-Løve'nin Berlin Film Festivali'nde En İyi Yönetmen Ödülü'ne layık görülen filmi 'Gelecek Günler'i yönetmenle konuştuk
NİL KURAL
 
Türkiye’de 28 Nisan’da gösterime giren ‘Gelecek Günler’ (L’avenir), Fransız sinemasının yükselen yönetmenlerinden Mia Hansen Love’ın felsefe öğretmeni Nathalie’yi merkeze aldığı bir film. Nathalie’i kariyerinin en iyi performanslarından birinde Isabelle Huppert’in canlandırdığı film, eşinden ayrılan, çocukları ve annesiyle sorunlar yaşayan Nathalie’nin bunlarla baş etme öyküsü. Geçen yıl Berlin Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü’yle dönen Love’la ‘Gelecek Günler’i konuştuk.
 
 
‘Gelecek Günler’de ilham kaynağınız annenizdi, değil mi?
 
Evet, filmin ilham kaynağı büyük ölçüde annem. Ancak büyüdüğüm çevreden de ilham aldım. Ebeveynlerim 30 yılı aşkın süre boyunca felsefe öğretmenleriydi. Aslında bir kadının 50'sini geçtikten sonra kendisini içinde bulabileceği yalnızlık üzerine bir film çekmek istedim. Bunu yaparken de içinde yaşadığım çevreye bağlı kalmak istedim. İlgimi çeken gücü okuduklarından gelen bir kadının portresini çizme fikriydi.
 
Annenizin kedisinin ismini kullanmanıza izin vermediğini okudum, doğru mu?
 
Evet! Benden senaryoda değiştirmemi istediği tek şey kedisinin ismiydi, “Kedinin kişilik haklarına saygı duymalısın” dedi. “Peki, o zaman bana yeni kedi ismi bulacaksın” dedim ve Pandora’yı buldu. Bu da güzel ama kedinin özgün ismi öyle iyiydi ki, yüreğinize korku salıyordu!
 
'50’lerini geçen kadınların filmlerin ana karakteri olmasına pek sık rastlamıyoruz.
 
Bir filmi çekmek istememin nedenlerinden biri de şu oluyor: Bu filmi ben çekmezsem kimse çekmez. Safça bir düşünce olabilir ama genellikle başlangıç noktam bu. Başka bir başlama noktası da şu, etrafımda sevdiğim birini almak ve onu kurmacayla yeniden yaratmak. Sevdiğim ve kaderinin ne olacağı beni ilgilendiren birini... Bence çok az film, güçlerini ruhlarından alan entelektüel kadınlara odaklanıyor.
 
Hansen-Løve, Berlin Film Festivali'nde aldığı En İyi Yönetmen ödülüyle.
 
Filmde Nathalie’nin başına gelenler, bir melodrama da konu olabilir. Ama filminiz hep dram ve mizahın alanında. Bu dengeyi nasıl kurdunuz?
 
Benim filmlerimin tonu da genellikle karakterler tarafından belirleniyor. Nathalie, ironik, kendisiyle dalga geçen ve esprili bir karakter. Nitekim annem de çok enerjik ve espirili bir kadındır. Filme hafifliğini veren de bu sanırım. Aslına bakarsanız Nathalie, bir felaketten diğerine sürükleniyor. Ama içindeki güç, yardım almadan bunları atlatmasını sağlıyor.
 
Isabelle Huppert’in başrolü kabul etme süreci nasıl oldu? İlk seçiminiz miydi?
 
Başından beri aklımda o vardı. Aslında ilk kez bir filmin senaryosunu aklımda belli bir oyuncu varken yazıyorum. Çocukluğum vesilesiyle bir felsefe öğretmenine olabildiğince yakındım. Dolayısıyla oyuncuda ne aradığımı çok iyi biliyordum. İçgüdüsel olarak Huppert’in rol için mükemmel olduğunun farkıdaydım. Huppert bu rol için tek geçilecek bir seçimdi. Nathalie, yakın zamanda ona teklif edilmiş bir rollere de benzemiyordu çünkü karakterin kırılganlık bir tarafı da var. Huppert'in yakın dönemdeki rolleri genellikle dengesiz ve sert karakterleri canlandırdığı roller.
 
Huppert ve Roman Kolinka 'Gelecek Günler'de.
 
Huppert, rolü hemen kabul etti mi?
 
Hemen kabul etti. O, mevzu filmler olunca tam bir işkolik. Eğer beğendiği bir proje olursa hemen kabul ediyor ve “Hadi yapalım” diyor. Bence karakterin karmaşasını en başından itibaren çok iyi anladı. Senaryoya da bağlı kaldık. Isabelle yönetmenlere karşı çok saygılı. Bir yönetmenle çalışmak istediğinde onunla iletişime geçip çalışmak istediğini söylemişliği de vardır. Dolayısıyla bir kez kabul ettiğinde yönetmene ve senaryoya saygı gösterir.
 
Nathalie ve annesinin ilişkisi filmde çok güçlü.
 
Suçumu kabul ediyorum! Bu ilişkide de annem ve annemannem arasındaki ilişkiden yola çıktım. Anneannem, bipolar, bunalım ve zihinsel dengesizlikten mustaripti.  Annem tek çocuktu ve ilişkileri zaman zaman zorlaşırdı, bu ilişki beni çok etkiledi. Dediğim gibi etrafımda önem verdiğim insanlardan yola çıkmayı seviyorum çünkü bu insanların bir müziği olduğunu ve bunun ne olduğunu biliyorum. Nathalie’nin annesinin durumunda da şöyle bir ironi var: O da anneannem gibi eski bir model ve fiziksel güzellik konusunda saplantılı. Ancak bir noktada anlıyoruz ki, Nathalie’i felsefe okumaya yönlendiren de o olmuş. Fiziksel narsisizm ve kızı için istediği entelektüel özgürlük arasında bir karşıtlık var.