02 Ağustos 2016 - 05:08 | William H. Burroughs, Allen Ginsberg ve Jack Kerouac, Beat kuşağının en tanınmış üç temsilcisi.
Beat Kuşağı:New York’ta bir araya gelen ve daha sonra Batı Yakası kardeşliğine katılan bir grup Amerikan şairi ve yazarlarından oluşan; doğaçlama, tutkulu diyalog, açık cinsellik ve uyuşturucu deneyimleriyle ilgilenen hareket. 1950 ve 60’lı yıllarda belirgin hale gelmiştir. İsim babası, o yıllarda konformist bir hayatı yücelten ABD toplumunun değerlerine karşı olan bu yazarların en önemlilerinden biri olarak kabul edilen Jack Kerouac'tir.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünyadaki acı ve mutsuzluğa rağmen 1950’li yıllarda Amerikan gençliği konformist orta sınıf değerlere bağlı olarak yaşıyordu. Durumdan rahatsızlık duyan ve bir şeyler yapmaları gerektiğini düşünen akımın öncüleri Jack Kerouac, William S. Burroughs ve Allen Ginsberg bu dönemde ortaya çıkıp toplumu alışılmışın dışında, yepyeni ve özgürlükçü bir akımla tanıştırma peşine düştüler. '40’larda bir araya gelen bu topluluk zamanla genişledi ve şu an ‘Beat Kuşağı Yazarları’ diye anılan Lawrence Ferlinghetti, Neal Cassady, Gary Snyder, Gregory Corso gibi isimleri de içine aldı. Sonraları çok konuşulacak olan kuşağın isim önerisini Jack Kerouac 1948 yılında yaptı; fakat kuşağın halk ile tanışması, John Clellon Holmes’un ‘This is the Beat Generation' (Bu, Beat Kuşağı) isimli makalesinin 1952 yılında New York Magazine’de yayımlanmasına kadar gerçekleşmedi.
Rob Donnelly, Neal Cassady, Allen Ginsberg, Robert La Vigne ve Lawrence Ferlinghetti San Fransisko'da bulunan City Lights Kitabevi önünde (1956).
Politikadan ve toplumsal sorunlardan uzak, hayat tarafından yönetilmek yerine kendi hayatlarını şekillendirmeyi tercih eden, bir varoluş tarzı olarak caz müziği benimseyen, hayatlarını ‘aramaya’ ve yolda olmaya adayan Beat Kuşağı; eserlerinde doğaçlama, cinsellik, uyuşturucu deneyimleri ve tutkulu diyaloglara yoğunlaşmıştır. İçlerinde sanatın farklı alanlarıyla ilgilenenler olsa da Beat Kuşağı en çok edebiyat alanında başarılı olmuş ve eser vermiştir. Felsefi açıdan özü varoluşçuluk olan akımın, sanatın herhangi bir alanıyla doğrudan bağlantılı olmadığı söylenebilir. Alışılmışın dışında ve açık seçik üslubu ile pek çok kez sansür engeliyle karşılaşmasının sebebi de budur.
7 Ağustos 1960 tarihli İngiliz yayını The People of Sunday'de çıkan, 'Beatnik dehşeti için bu dört adamı suçlayın' başlıklı makale. Makalede Gregory Corso, Jack Kerouac, William H. Burroughs ve Allen Ginsberg 'sahte Beatnik peygamberleri' olmakla suçlanıyor.
Kuşağın ilk romanı 1952 yılında yayımlanan John Clellon Holmes imzalı ‘Go / Git’ romanı iken, akımın sesini duyurması 1957 yılında yayımlanan Jack Kerouac’in üç hafta boyunca daktilonun başından kalkmadan yazdığı ‘On the Road / Yolda’ romanına kadar mümkün olmamıştır. Bunun sebebi ise kuşağın felsefesinin yolda olmak olmasıdır. Onlara göre yol: arayışın ta kendisidir. Yolda romanının yanında kuşağın altın vuruşlarından bir diğeri ise Allen Ginsberg’in ‘Howl / Uluma’ şiiridir. Beat kuşağı nihayet edebiyat dünyasındaki yerini almış oldu ve hatta Kerouac’in ‘Yolda’sı ‘İncil’den sonra en çok satan ikinci kitap’ olarak anılmaya başlandı. Buna rağmen beat kuşağı mensupları yaşam tarzlarını asla değiştirmedi, aramaya, yolda olmaya, otostopa ve konformist yaşamdan uzak durmaya ve kendilerini, kendilerince var etmeye devam ettiler.
John Clellon Holmes/Go, USA 1952
Her ne kadar politikadan ve toplumsal sorunlardan uzak olsalar da ırkçılığın, kadın-erkek eşitsizliğinin, ötekileştirmenin ve sınıf ayrımcılığının karşısında olmuşlardır. Kendi anılarından yola çıktılar ve kendilerini var etmeye çalıştılar; fakat bunun yanında toplumu da içlerine almayı ihmal etmediler. Eserlerini yollarda ürettiler; fakat alışılmış edebi dil yerine, herkese hitap edebilecek olan açık seçik özgür dillerini kullandılar. Beat akımı, kısa sürede toplumu etkilemeyi ve kendi kadrosunu kurmayı başardı.