Nevhiz Tanyeli: Sanat yaşamın çocuğu
11 Kasım 2014 - 07:1173 yaşındaki ressam Nevhiz Tanyeli, Ankara Galeri Nev'de kişisel sergisiyle, İstanbul'da ARTİST Sanat Fuarı Onur Sanatçısı olarak izleyicilerle buluşuyor. Tanyeli, sanatı oyun gibi gördüğünü ifade ediyor
FİSUN YALÇINKAYA
1960'lı yıllardan bu yana, Türkiye'de resim üzerine çalışmalarıyla yer etmiş 1941 doğumlu sanatçı Nevhiz Tanyeli, kişisel sergisiyle, Ankara Galeri Nev'e, 'Onur Sanatçısı' olarak da ARTIST 2014 24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı'na katılıyor. 2003 yılında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde açılan retrospektif sergi ile 2003 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü’nü kazanan son olarak İstanbul Modern’in 2011 yılında gerçekleştirdiği 'Hayal ve Hakikat' sergisinde yer alan Tanyeli, uzun yıllar hem akademisyen hem de ressam olarak çalıştı. Ankara Galeri Nev'deki sergide Tanyeli'nin, 1964-2004 yılları arasında ürettiği eserleri sergileniyor ve uzun yıllardır Fransa’da koruduğu resimleri ilk kez günyüzüne çıkıyor. 29 Kasım'a dek devam edecek sergi ve 16 Kasım'a dek sürecek fuar vesilesiyle Tanyeli'yle uzun sanat geçmişini ve günümüzü konuştuk.
Uzun bir aradan sonra Galeri Nev’deki serginizin açılması size neler ifade ediyor?
Galeri Nev’i uzun zamandır uzaktan uzaktan beğenerek izliyordum. Bu sergi için öneri getirdiklerinde çok sevindim. Yanılmıyorsam Ankara'da en son 1977 yılında ODTU Sanat Galerisi’nde kişisel sergim olmuştu. Hem içime sinen bir galeride sergi açacaktım hem de Ankaralılar’a uzun zaman sonra yeniden seslenme olanağı buluyordum.
1960’lı yıllarda eğitim gördüğünüz dönemde neler en çok dikkatinizi çekti, yönelimleriniz nasıl oluştu?
Akademi'de Neşet Günal, Cemal Tollu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun öğrencisi oldum. Sonraki yıllarda da Akademi'nin dünya sanatının örneklerini içeren zengin kütüphanesi ve özgür sanatsal ortamının yanı sıra rehberliklerimde çalıştığım atölye hocalarımın izledikleri eğitim yöntemleri, sanatçı kişilikleri de kendi kişisel anlatımımı oluşturmaya olanak verdi. Bedri Rahmi Eyüboğlu, sözel dili de kullanan bir sanatçı olduğu için belki, resim dilini olabildiğince bilinçle kullanmama çok yardımcı oldu.
Bu eğitimin ardından 1970’lerde Fransa’daki eğitiminiz sırasında sanat ortamını nasıl gördünüz, o yılların size katkıları neler oldu?
Daha 15 yaşımda tutuğum günceye, "Akademi'ye, sonra Paris'e gideceğim, ressam olacağım" diye yazdığım, bütün yaşamımı öngören karar doğrultusunda, '70'li yıllarda, devlet burslusu olarak geldim Paris'e. Bu kararımın Paris'e ilişkin bölümünü tam da aklımdan çıkartmışken açılan bir sınavı kazanarak! Paris'teki yoğun sanat ortamı, reprodüksiyonlarından tanıdığım sanatçıların özgün yapıtlarını görme olanağını sundu bana öncelikle. Bu dönemde sanat eğitimim kapsamında Avrupa'nın başka ülkelerindeki müzelere de gidebildim. Paris'e gittiğimde 30 yaşımdaydım ve kişiliğim ressam olarak da büyük ölçüde biçimlenmişti. Gözden ırak olan gönülden de olmadı, Türkiye'de o dönemde yaşanılanlar, yaşatılanlar içimdeydi hep. Paris'te yaptığım resimlerin de çoğu Türkiye'ye ilişkin konulardan yola çıkıyordu. Paris'teki eğitim sürecim bittikten sonra Türkiye'ye döndüm, resim yaptım ve üniversitede resim alanında gençlere yardımcı olmaya çalıştım uzun süre. Yıllar sonra Paris'te yaşadım tekrar, esim yaptım yine sanatsal etkinlikleri izledim, Paris'i soludum; yine içimde ve resimlerimde dünyanın ve Türkiye'nin halleri ile...
Bir röportajınızda “Sanat yaşamın çocuğudur” diyorsunuz. Bu sözünüzü biraz açabilir misiniz?
O zaman da ifade ettiğim gibi, Sanat yaşamın çocuğudur; yaşamdan doğar. Bu nedenle biçimsel bir oyun olamaz resim yapmak. Yaşam daha trajik, komik, çirkin, güzel, umarsız, umutludur sanattan. Sanat yaşamın izdüşümü olmaya, yaşama yanıt veren yaşamınkine denk bir dizge oluşturmayı çabalar sadece. Oyun gibi bir şey işte..