Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » Modellerim gerçek hayattan

Modellerim gerçek hayattan

Modellerim gerçek hayattan19 Kasım 2014 - 02:11 | Gökalp'e Archibald ödülünde finalistlik getiren, Bille Brown'ın modellik yaptığı "Derwish" işinden ayrıntı.
Avustralya'da yaşayan ve özellikle kadın portreleriyle tanınan ödüllü sanatçı Mertim Gökalp, Contemporary Istanbul ile ilk kez işlerini ülkesinde sergileyecek. Gökalp ile eserlerini ve hikayesini konuştuk
FİSUN YALÇINKAYA
 
Uzun yıllardır Avusturya'da yaşayan ve çalışmalarını sergileyen ve özellikle kadın portreleriyle tanınan, dahası bazı eserleriyle ödüller alan sanatçı Mertim Gökalp için Contemporary İstanbul'un ayrı bir önemi var. Mimar Sinan Üniversitesi mezunu sanatçı eserlerini ilk kez, kendi ülkesinde gösterecek olmanın heyecanını yaşıyor. Sanatçıyla hem göç hikayesini hem de eserlerini konuştuk.
 
Öncelikle Türkiye kökenli bir sanatçı olarak Avustralya’da çalışmanın nasıl olduğunu sormak istiyorum. Sizin kimliğinizi nasıl şekillendirdi bu durum? Size kattıkları neler oldu?
 
Öncelikle Türkiye’de eğitim almış ve, Türkiye’nin sosyal hayatını kültürünü öğrenmiş biri olarak 27 sene sonra bambaşka bir ülkede “hiç kimse” olarak baştan başlamak son derece heyecan vericiydi. Bir kere Türkiye’de aldığım eğitim, sosyal hayat ve Avustralya kültürü arasındaki farklılıklar beni son derece etkiliyor. Özgürlük daha çok denemeyi ve daha korkusuz bir şekilde sanat yapmayı sağlıyor. Daha iyi odaklanabildiniz için de teknik olarak da daha çok çalışıyorsunuz ve denemekten korkmuyorsunuz, sizi yargılayacak değiştirecek kimse olmuyor başlarda ve hep deniyorsunuz.
 
Portrelerinizde nelerden ilham alıyorsunuz? Nasıl seçiyorsunuz?
 
Modellerimi gerçek hayattan buluyorum. Profesyonel modellerle çalışmaktansa, sokakta tanıştığım insanları, hayatın içerisinden birilerini çekip alıyorum ve onları resmime koyuyorum; ve böylece modellerim duyguları, kaygıları ve heyecanlarıyla, bir his olarak resmime geliyor. Modern kadınların kaygılarına ve mücadelelerine odaklanıyorum çünkü mutluluk çok anlık bir şey, resmedilebilecek kadar uzun değil. Dolayısıyla ben kaygıların ve mücadelelerin resmini yapıyorum, bunalımlar çok daha kalıcı. Ben izleyici vurmak ve bir etki yaratmak istiyorum. Mutluluğun resmini yapmaya çalışmak kolayı seçmek olurdu. Ben mücadelenin, korkunun, nefretin, arayışın, kızgınlığın resmini yapıyorum. Bu uzun, dolambaçlı bir yol ve ben zoru seçiyorum. Bana estetik gelen insanları model olarak seçiyorum, burada bahsettiğim estetik klasik anlamda güzellik değil. Ben içinde bulunduğu duruma, mekana uyan insanları seçiyorum.
 
Bana göre içinde bulunduğu ana yakışan, olduğu ortamın içerisinde bir ahengi olan kişiler beni şaşırtıyor ve çekiyor. Bazen de tezatlıklar aynı şekilde beni etkiliyor.
 
Mertim Gökalp, 2013 yılında Avustralya'nın prestijli çağdaş sanat ödülü Archibald'da finalist olmuştu.
 
Resimle uğraşmaya nasıl karar verdiniz? Başlangıçta nasıl etmenler sizi sanata yöneltti?
 
Sanatçı sayılabilecek bir aileden geliyorum, ve çocukluktan beri hep yaratıcılığa yönlendirildim. Belki de kendi ilgim ve becerilerim ailemin beni yönlendirmesinde etkili oldu. Ama hep duygusal, uçlarda yasayan biri oldum. Sanırım duyguları bu kadar yoğun yaşıyor oluşum, sanatı bir hayat biçimi olarak yaşamamı gerektirdi.
 
2011’te Archibald Ödülü’nde People’s Choice Ödülü’nü de size kazandıran Paul Fenech ve sonrasında yine aynı ödüllerde finalist olmanızı sağlayan Bille Brown portrelerinin önemi nedir sizin için?
 
Bunlar Avustralya’daki sanat hayatımdaki dönüm noktaları, çünkü bu yarışmalar son derece önemli yarışmalar. Bu başarılar ilk defa suyun üzerine çıkmam demek oluyor, bu ana kadar hep dipten geldim ve bu Avustralya’daki sanat izleyicisi ile geniş ölçekte ilk buluşmam oldu.
 
Bu iki isim gibi sinema ve TV yüzlerinin size nasıl bir etkisi var ve sanatınıza nasıl ilham veriyorlar?
 
Paul Fenech ve Bille Brown aslında birbirinden çok zıt karakterler. Paul’un meşhur olduğu ve temsil ettiği kitle sofistike olmayan, taşralı bir grup iken, Bille Shakespeare oyunlarında başrol oynamış, Kraliçe’den onur madalyası almış gerçek bir entelektüel. Gençlik yıllarında Türkiye’ye gelip Mesnevi eğitimi almış, Doğu edebiyatını son derece iyi bilen şaşırtıcı biri. Şöyle düşünün, biriyle (Paul) motorunun arkasına atlayıp pie yemeğe giderken, diğeriyle (Bille) Fransız restoranında kaliteli şarap içiyorsunuz. Toparlamam gerekirse, görsel tüm sanatlar beni çok etkiliyor. Bille Brown’u sahnede izlediğim zaman onun dramatik duruşundan etkilenmemem mümkün değildi.
 
Contemporary İstanbul’a eserlerinizle katılmak size neler ifade ediyor? Türkiye’de bir sergi yapmayı düşünüyor musunuz?
 
Contemporary İstanbul’a katılmak benim için son derece gurur ve heyecan verici. Beş sene önce sapanla dünyanın en uzak köşesine atılmış bir tohumken, şimdi ağaç olarak geri dönüyorum gibi hissediyorum. Eserlerimin Türkiye’de ilk defa, Contemporary İstanbul gibi son derece hatırı sayılır bir organizasyon aracı ile izleyici ile buluşacak olması bana onur veriyor. Türkiye’de önümüzdeki sene bir sergi yapmayı düşünüyorum, ama detaylar şimdilik sürpriz olsun.