Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » Güle güle Fikret Baba!

Güle güle Fikret Baba!

Güle güle Fikret Baba!10 Ağustos 2015 - 09:08
Gazeteci, yazar, ressam Fikret Otyam, önceki akşam 89 yaşında vefat etti. Sanatçı bugün 17.00'de gerçekleşecek törenin ardından, salı günü toprağa verilecek
1960’lı yıllarda bir genç muhabir, Cumhuriyet gazetesi için Anadolu’da gezmedik köşe bırakmadan röportaj yapıyor, kâh orada kâh burada… Gazetedekiler hızına yetişemiyor, o da gazeteye uğradığında kimseyi bulamazsa köşedeki şekerciden borç alıp, bir de gazeteye not bırakıp koşuyor röportaja. Sonra gazetedekilere nereye gittiğini yazıyor, parasını ödüyorlar; o da şekerciye olan borcunu kapatıyor. Böyle böyle, yani ‘Gide gide’, memlekete memleketliyi; Âşık Veysel’i, Alevi köylerini yahut bir diyardan köylü bir kadının hikâyesini kendi ağızlarından anlatıyor. Anadolu onun kaleminde dile geliyor. Sonra da resimlerinde… Kendi ifadesiyle bir tek pilav yapmayı beceremeyen, o hariç bütün yemekleri pek lezzetli yapan Aksaraylı yani Anadolulu bir mahir adam. Alevilerin Fikret Baba’sı, gazetecilerin Fikret Abi’si, ressam, fotoğrafçı, yazar, muhabir Fikret Otyam’dan bahsediyoruz.
 
Bu dalların tümüne hâkim, entelektüelliğiyle ve kendine has bakış açısıyla, 10 parmağında 10 marifetli bir usta olan Fikret Otyam, dün gece 89 yaşında böbrek yetmezliği sebebiyle vefat etti. Kızı Döne Otyam, sosyal medyada babasının ölümünü, "Babam öldü az evvel.. Kabul etmedim sanki.. Ama öldü işte.. Okuyorum" diyerek duyurdu.
 
Fikret Otyam, 26 Ocak 2015'te Antalya'daki özel bir sağlık merkezinde girdiği diyaliz sırasında rahatsızlanmış, mide kanaması geçirdiği anlaşılınca Atatürk Devlet Hastanesine kaldırılmıştı. 28 Ocak'ta mide kanaması sonrası götürüldüğü Atatürk Devlet Hastanesi'nde iki kez kalp krizi geçiren Fikret Otyam, önceki gün sabah saat 08.00 sıralarında yine böbrek yetmezliği rahatsızlığı nedeniyle eşi Filiz Otyam tarafından Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldü. Fikret Otyam, doktorların tüm çabasına karşın önceki akşam saat 23.45'te yaşama veda etti. Otyam'ın cenazesi, Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü.
 
Ölümünden önce Âşık Mahzuni Şerif'in mezarının da bulunduğu Nevşehir'deki Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi yanında Çilehane'deki İz Bırakan Aydınlar Mezarlığı'na defnedilmeyi vasiyet eden Fikret Otyam için Hacıbektaş Belediye Meclisi, İz Bırakan Aydınlar Mezarlığı'na defni için karar aldı. Fikret Otyam için bugün saat 17.00'de Antalya Cemevi'nde tören yapılacak. Salı günü Ankara Çankaya Belediyesi Kültür Merkezi'nde saat 12.30'da yapılacak törenin ardından aynı gün Hacıbektaş'ta toprağa verilecek.
 
"Çoban ve Kadın", tuval üzerine yağlıboya, 1959.
 
Eczacı bir babanın oğlu
 
1926 yılında, Aksaray’da doğan sanatçı, eczacı bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi ve abileri gibi ilk gençlik çağında eczanede çalışarak iş hayatına atıldı. Bu dönem tuttuğu, eczaneden alışveriş edenlerin hikâyelerinden oluşan notları, tıpkı röportajları gibi ileride gazetelerde yayımlanacak, Anadolu’ya farklı bir pencere açacaktı. Otyam, II. Dünya Savaşı sürerken ara vererek de olsa liseyi tamamladı. Ardından, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi ve 1953’te burayı bitirdi. Burada pek çok önemli isimle çalıştı ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi oldu. “Resim benim doktorum gibi. Yaşayamam resim olmadan. Yazı yazmadan da yaşayamam, bir de rakı olmadan,” diyen sanatçı daima resme devam edecekti. Bu dönem, henüz öğrenciyken, hayatına bir meslek daha girdi: Gazetecilik. Anadolu röportajlarıyla tanınsa da gazeteciliğe başlayışı İstanbul’un en dolambaçlı taraflarını öğrendiği Adliye muhabirliği ile oldu. Henüz öğrencilik yıllarında Cumhuriyet’te çalışmak yalnız bir düştü onun için. Son Saat gazetesinde bir tanıdığı olduğundan gidip gelirken, adliye muhabiri kovuldu, açılan göreve Fikret Otyam getirildi.
 
İsimsiz, tuval üzerine yağlıboya, 1988.
 
Bu halkın üzerine sevgi kılıcıyla gidin
 
“İki buçuk yıl burnuma kan koktu. İstanbul'un bambaşka bir yönünü tanıdım ki anlatamam,” diye anlattığı bu görevinden sonra 1953’ten 1956’daki askerliğine kadar Dünya gazetesinde çalıştı. “Dünya da o zaman Cumhuriyet'ten sonra en güzel gazete. 1953'te girdim, 1956'da asker oldum, ayrıldım. Ama ayrılmadan önce Dünya gazetesinde rahmetli Falih Rıfkı Atay beni 45 gün Anadolu'ya gönderdi. Allah'ını seven tutmasın... Alevilere, Bektaşilere çocukluğumdan beri düşkünlüğüm vardı, onlarla konuştum, köylere gittim, halkı gördüm aç susuz üstü başı paramparça 30 metreden su çeken kadınları gördüm. Gide Gide Anadolu röportajlarım ilk defa Dünya'da çıktı. Büyük bir ilgi topladı. Oradan Cumhuriyet'e geçtim. Ankara muhabiri olmak istedim. Ankara haber kaynıyordu. Sonra radyo programları da yaptım, 'Ey bu ülkeyi idare edenler bu halkın üstüne kılıçla gidin ama sevgi kılıcıyla yoksa haritamızın bayrağımızın şekli değişir,' dedim. Bugün baktığımda bunun hâlâ geçerli olduğunu görüyorum,” diyerek anlattığı bu dönemi hayatının en güzel yılları olarak anacaktı. Basın dünyasında pek çok önemli isimle çalışan Fikret Otyam’ın unutamadığı isimlerden biri de Abdi İpekçi’ydi. Otyam bir röportajında, "Saygıyla anıyorum Abdi İpekçi canım ciğerimdir. TBMM'den geldim, Ankara temsilcisi Kemal Haydar ağlıyor. 'Kemal Abi ne oldu?' dedim. 'Abdi'yi vurdular,' dedi. 'Yarası ağır mı?' dedim. 'Ölmüş,' deyince, ben de başladım ağlamaya. Eve gittim, kapının önünde bir sürü adam. Meğer beni yakın korumaya almışlar. Cumhuriyet gazetesinin sevilen yazarıyım. Kapının önüne masa çektim, termos kahve, battaniye. Derken onlara Aziz Nesin'in kitaplarını vermeye başladım okusunlar diye. 'Yemek yapıyoruz, koktu,' diye onlara da veriyoruz falan. En sonunda dayanamadım, 'Kennedy'yi vurdular yahu ben ne yapayım?' dedim, tabanca istedim, verdiler, polisleri böylece gönderdim,” diyerek o günleri anlatmıştı.
 
Gazetecilik kariyerine uzun yıllar devam eden Otyam, çok sayıda da resim sergisi açtı. Resimlerinde neredeyse daima Anadolu insanını ve çok sevdiği keçileri resmetti. Sanatçı son olarak uzun yıllar Aydınlık Gazetesi’nde yazmayı sürdürdü. Fikret Otyam, 1977’den bu yana Filiz Otyam’la evliydi. Sanatçı, İrep, Döne ve Elvan Otyam’ın da babalarıydı. Yaşamını son yıllarda Antalya’da sürdüren Otyam pek çok mesleki ödülle onurlandırılmıştı. Otyam, aralarında ‘Hu Dost’, ‘40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra’, ‘Kara Sevdam Anadolum’, ‘Mayınlar Çiçek Açmaz’, ‘Mayınlı Topraklar Üzerinde’, ‘Kanlı Gömlekler’ bulunan kitapların da yazarıydı.
 
Sanatçı son olarak 89. yaşını “Doksana Bir Kala" etkinliğiyle kutladı. CHP Genel Başkam Kemal Kılıçdaroğlu'nun da katıldığı doğum günü etkinliği 19 Aralık’ta İstanbul’da Maltepe’de gerçekleştirilmişti.
 
"Hz. Ali'nin Cenazesi", tuval üzerine yağlıboya, 1995.
 
“Cenazemin Cemevi’nden kalkmasını isterim,” demişti
 
Fikret Otyam Alevi ailelerle yaptığı röportajlarıyla da tanınıyordu. Hayatında önemli yer tutan Aleviler’den ölümünde de ayrılmak istememiş, 2009’da yayımlanan bir röportajında bu isteğini şu sözlerle belirtmişti: “Bana Aleviler Fikret baba der… Kitaplar yazdım, onlarla ilgili çok röportaj yaptım. (…) Anadolu röportajlarına gittiğimde Alevi köylerine gidiyordum. Tertemiz döşekler, güzel yemekler, yanında rakı, sazlar. Böyle yavaş yavaş içlerine girdim: 1962'de Cumhuriyet'te Alevi röportajı yapmak istedim. 'Serseri misin?' dediler. Bilmeyenleri uyandıralım dedim. Bir ay sonra döndüm Anadolu'dan. Kitabım onlarca baskı yaptı. Ödüller kazandım. Sünni bir adam ilk defa gerçekleri anlatıyor... İş büyüdü. Yurtdışında toplantılara çağrıldım. Üçüncü Hacı Bektaş Veli Dostluk Barış Ödülü'nü bana verdiler. Cenazemin Cemevi'nden kalkmasını isterim. Anamı, babamı, can ciğer dostlarımı gömdüm. Politikacılar falan da ölünce soruyor imam: 'Nasıl bilirdiniz merhumu?' 'İyi bilirdik.' Ulan adam p... teki. Neresi iyi şunun? Cemevi'nde o soruyu sormuyorlar.”
 
Bu dünyadan küs mü ayrılacağız Yaşar?
 
Fikret Otyam’ın adı yıllarca Yaşar Kemal’le birlikte anıldı. Otyam dostluklarıyla ilgili şu açıklamada bulunmuştu: “İşin komik yanı, çok eski arkadaşım Yaşar Kemal’le yıllarca darıldık, barıştık. Geçenlerde Tepebaşı’nda karşılaştık, gülüşüverdik. Kollarımı uzattım: “Bu dünyadan küs mü ayrılacağız Yaşar?” dedim, “Ölüp gideceğiz”. “Niye öleceğiz lan?” dedi. Sarıldık. Bir daha küsmemek üzere ebediyen barıştık.”
 
Anadolu yaşamını topluma ulaştırdı
 
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu,  Fikret Otyam’ın ailesine ve basın topluluğuna baş sağlığı mesajı yayınladı. TGC Yönetim Kurulu’nun  mesajında  "Üyemiz Elvan Baransel’in babası, gazeteciliğin önde isimlerinden ressam ve yazar Fikret Otyam’ı kaybettik. Anadolu’nun yaşamını, usta kalemi, resimleri ve desenleri ile topluma ulaştıran  Fikret Otyam’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz. Ailesine ve basın topluluğumuza başsağlığı diliyoruz" denildi.
 
Çok direndi ama uyumak istedi
 
Filiz Otyam (Sanatçı): "İlk defa uzun bir aradan sonra bu kadar süre evde kalabilmiştik. Daha önce bu kadar kalamıyorduk. Daha çok hastanedeydik. Evdeyken çok iyiydi. Şovalyeyi kurup resim yapmayı planlıyordu. Yatak odasında yatağın başucuna şovalyeyi koydum. Resimlerini hep koyuyordum, değiştiriyordum. Onu neşelendirmek, mutlu edebilmek için resimlerini koyuyordum. ’Burada resim yaparım’ diyordu. Hatta yazı da yazmak istiyordu. Buraya kadarmış. Çok direndi, elinden geleni yaptı. Ama artık uyumak istedi. Daha önce yoğun bakımlarda iki kez kalbi durdu. Yine gelecek diye bekliyordum. Ama böyle hakka yürüdü."
 
 
 
Röportajları rehber oldu
 
Nazan Ölçer (Sabancı Müzesi müdürü) : "Onun Cumhuriyet'teki röportajlarını biliyorum. Bize Anadolu'yu halk sanatını getirdi, Anadolu'ya seyahat etmeyi öğretti, oranın insanlarını getirdi. Büyük bir kayıp elbette bir ressam tarafı da var, ama ben onu hep röportajlarıyla güzel Türkçesiyle, insanlarla hemen ilişki kuran kimliğiyle tanırım. İlk gençliğimden beri röportajları rehber gibi olmuştur Anadolu'yu gezmiş gibi olmuşumdur, daha sonra kendim gezdiğimde de onu hatırlamışımdır."
 
 
Yürekli, coşkulu bir insandı
 
Levent Çalıkoğlu (İstanbul Modern direktörü): "Çok özel, sahici, yürekli, coşkulu bir insanı kaybettik. gerçekten çok üzgünüm. Sanatını ve hayatını Anadolu insanını anlama ve görünür kılmaya adamış bir kuşağın son temsilcisi idi Fikret Otyam. Bedri Rahmi ile başlayan bu sürecin en saf, samimi ve doğal sahibiydi Otyam. Halk resimlerini  hatırlatan, Şahmeran geleneğine referans veren, süslemeci özellikleri küçümsemeden resimlerine yediren bir gönül adamıydı. Resimlerinin yanısıra fotoğralarını da bu arayışa adamıştı. İnsan, doğa, canlılar ve yaşam koşullarını en doğal halleriyle kayda aldı Otyam."
 
 
Kuşağının son insanlarındandı
 
Komet (Ressam): Üzücü, o kendi kuşağın artık son insanlarındandı.