Gökçin: "Kendime bir sürü oyuncak yaptım"
22 Mayıs 2013 - 10:05 | Beysun Gökçin, bu kez farklı bir kimlikle çıkıyor karşımıza. Fotoğraf: Yunus DalgıçYaklaşık 1.5 yıl önce çalışmalarına başladığı ahşap heykellerini "Ahşap Şeyler" başlığı altında sergileyen karikatürist, reklam fotoğrafçısı ve radyo programcısı Beysun Gökçin ile sergisini konuştukYASEMİN BAY
Karikatürist, reklam fotoğrafçısı, radyo programcısı Beysun Gökçin bu kez farklı bir kimlikle izleyici karşısında. Gökçin yaklaşık 1.5 yıl önce çalışmalarına başladığı ahşap heykellerini "Ahşap Şeyler" başlığı altında sergiliyor. Bir AVM etkinliği olarak sokak sergisi mantığıyla tasarlanan sergideki ahşap işler, İstinye Park'ta 26 Mayıs'a kadar izleyiciyle buluşacak. Gökçin, ahşap ve deri kullanarak ilk kez ürettiği heykelleriyle izleyiciye geçmişe götürüyor. Kimi Kızılderili araçlarına benzeyen heykeller, özellikle çocukların ilgisini çekiyor.
İlk kez heykel yapıyorsunuz. Bu sergi nasıl ortaya çıktı?
Tasarım benim hayatımın bir parçası. Akademide mimarlık bölümünü bitirdim ama hiç mimarlık yapmadım. Önce çizgi girdi hayatıma; uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde çizdim. Sonra reklam fotoğrafçılığı... Biraz belki çocukluğumdan gelen bir şey, bizim jenerasyon kendi oyuncağını kendi yapardı. İyi ki de öyle büyüdük, dolayısıyla tasarım benim hayatımda hep vardı zaten. 4 sene önce yelkenli tekne tasarladım; Bebek 750. Çok keyifli bir süreçti. Eski İstanbul fotoğraflarındaki teknelere bakarak yaptım. İzmir Maarif Koleji'nden sınıf arkadaşım Metin Tütün emekli olduktan sonra heykel çalışmaya başladı. Ben de ona ahşaptan birtakım aletler yaptım. Güzel de oldular. Bebek 750'den kalan ahşaplar duruyordu. Ben onlara bakıyordum onlar bana. Bunlardan bir şey yapabilir miyim acaba diyerek başladım. Ve böyle doğdu bu heykeller.
Heykellerinizi üretirken ahşap kullanmanızın nedeni neydi?
Ahşap olağanüstü ve çok insani bir malzeme. Binlerce yıldır var hayatımızda. İşlemesi de kolay. Çok dost bir malzeme. Bu sergimdeki heykelleri laminasyon denilen yöntemle yaptım yani ahşabı kat kat birbirine yapıştırarak form verdiğim heykellere. 2 milimlik bir ahşap çıtayı elle bükebiliyorsunuz ama ondan 10 tane üst üste yapıştırıp kuruttuğunuzda birden dehşet yüklere karşı koyabilecek bir malzemeye dönüşüyor.
Neden bir galeride sergileme düşünmediniz de sokak sergisi mantığıyla yol aldınız?
Ben heykeltıraş değilim. Kendime en fazla tasarımcı diyebilirim. Galerici olsam beni galerime almam. Çünkü geçmişinde heykel yok. Galeriler belirli bir sektörü izleyerek kendi işlerini yapıyorlar ve haklılar. Sanat alanında ısrarlı ve istikrarlı olan insanlar bence ressam heykeltıraş vs. olarak anılmayı hak ediyor. Benim durumum öyle değil. Ben çok fazla şey yapan biriyim bir mesleğin kartvizitini taşımak beni çok ilgilendirmiyor. Aslında ben sergi açmadım, bir sergi tasarladım. Bu serginin en önemli özelliği İstinye Park gibi son derece baskın bir mekanın içerisinde kendine küçük bir yer açabilmesi, kendi yerini tanımlaması. Galeride sergi açtığınızda daha uzman tüketicilerle muhatap oluyorsunuz ama tesadüfen buraya gelen insanlar sizin yaptığınız işle karşılaşıyorlar. O hoş geliyor bana, daha eşit kurulmuş bir ilişki gibi.
Neden çalışmalarınızı 'şey' olarak tanımladınız?
Kimse bir şeye benzetemiyor ben de bir şeye benzetmek istemiyorum. Aslında biraz dikkatli bakarsanız hepsinin kendi içinde küçük mühendislikleri var. Hepsi bir kurgu mantığına dayanıyor. Aslında ben dalga geçiyorum kendime bir sürü oyuncak yaptım diye. Bu sergide ben biraz çocukluk anılarına geri dönmek istedim. Heykelleri üretirken modern bir malzeme hiç kullanmadım. Hatta bağlayıcılarda bile vida, çivi yok; bazılarında kemik kullandım. Dijital yaşamın tersine kurgulanmış bir sergi bu. Modern hiçbir şeyi içermeyen ama bir yandan da modern gibi duran eserler...
Serginizdeki eserler satışa sunulmamış; neden?
Bu sergi sürecinde ticari bir şey olsun istemedim. Ama sergiden sonra Beyoğlu'nda, Asmalımescit'teki PTT'de sergilenmeye devam edecekler. Orada tabii satılmasını istiyorum.
Karikatürist, reklam fotoğrafçısı, radyo programcısı Beysun Gökçin bu kez farklı bir kimlikle izleyici karşısında. Gökçin yaklaşık 1.5 yıl önce çalışmalarına başladığı ahşap heykellerini "Ahşap Şeyler" başlığı altında sergiliyor. Bir AVM etkinliği olarak sokak sergisi mantığıyla tasarlanan sergideki ahşap işler, İstinye Park'ta 26 Mayıs'a kadar izleyiciyle buluşacak. Gökçin, ahşap ve deri kullanarak ilk kez ürettiği heykelleriyle izleyiciye geçmişe götürüyor. Kimi Kızılderili araçlarına benzeyen heykeller, özellikle çocukların ilgisini çekiyor.
İlk kez heykel yapıyorsunuz. Bu sergi nasıl ortaya çıktı?
Tasarım benim hayatımın bir parçası. Akademide mimarlık bölümünü bitirdim ama hiç mimarlık yapmadım. Önce çizgi girdi hayatıma; uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde çizdim. Sonra reklam fotoğrafçılığı... Biraz belki çocukluğumdan gelen bir şey, bizim jenerasyon kendi oyuncağını kendi yapardı. İyi ki de öyle büyüdük, dolayısıyla tasarım benim hayatımda hep vardı zaten. 4 sene önce yelkenli tekne tasarladım; Bebek 750. Çok keyifli bir süreçti. Eski İstanbul fotoğraflarındaki teknelere bakarak yaptım. İzmir Maarif Koleji'nden sınıf arkadaşım Metin Tütün emekli olduktan sonra heykel çalışmaya başladı. Ben de ona ahşaptan birtakım aletler yaptım. Güzel de oldular. Bebek 750'den kalan ahşaplar duruyordu. Ben onlara bakıyordum onlar bana. Bunlardan bir şey yapabilir miyim acaba diyerek başladım. Ve böyle doğdu bu heykeller.
Heykellerinizi üretirken ahşap kullanmanızın nedeni neydi?
Ahşap olağanüstü ve çok insani bir malzeme. Binlerce yıldır var hayatımızda. İşlemesi de kolay. Çok dost bir malzeme. Bu sergimdeki heykelleri laminasyon denilen yöntemle yaptım yani ahşabı kat kat birbirine yapıştırarak form verdiğim heykellere. 2 milimlik bir ahşap çıtayı elle bükebiliyorsunuz ama ondan 10 tane üst üste yapıştırıp kuruttuğunuzda birden dehşet yüklere karşı koyabilecek bir malzemeye dönüşüyor.
Neden bir galeride sergileme düşünmediniz de sokak sergisi mantığıyla yol aldınız?
Ben heykeltıraş değilim. Kendime en fazla tasarımcı diyebilirim. Galerici olsam beni galerime almam. Çünkü geçmişinde heykel yok. Galeriler belirli bir sektörü izleyerek kendi işlerini yapıyorlar ve haklılar. Sanat alanında ısrarlı ve istikrarlı olan insanlar bence ressam heykeltıraş vs. olarak anılmayı hak ediyor. Benim durumum öyle değil. Ben çok fazla şey yapan biriyim bir mesleğin kartvizitini taşımak beni çok ilgilendirmiyor. Aslında ben sergi açmadım, bir sergi tasarladım. Bu serginin en önemli özelliği İstinye Park gibi son derece baskın bir mekanın içerisinde kendine küçük bir yer açabilmesi, kendi yerini tanımlaması. Galeride sergi açtığınızda daha uzman tüketicilerle muhatap oluyorsunuz ama tesadüfen buraya gelen insanlar sizin yaptığınız işle karşılaşıyorlar. O hoş geliyor bana, daha eşit kurulmuş bir ilişki gibi.
Fotoğraf: Yunus Dalgıç
Neden çalışmalarınızı 'şey' olarak tanımladınız?
Kimse bir şeye benzetemiyor ben de bir şeye benzetmek istemiyorum. Aslında biraz dikkatli bakarsanız hepsinin kendi içinde küçük mühendislikleri var. Hepsi bir kurgu mantığına dayanıyor. Aslında ben dalga geçiyorum kendime bir sürü oyuncak yaptım diye. Bu sergide ben biraz çocukluk anılarına geri dönmek istedim. Heykelleri üretirken modern bir malzeme hiç kullanmadım. Hatta bağlayıcılarda bile vida, çivi yok; bazılarında kemik kullandım. Dijital yaşamın tersine kurgulanmış bir sergi bu. Modern hiçbir şeyi içermeyen ama bir yandan da modern gibi duran eserler...
Serginizdeki eserler satışa sunulmamış; neden?
Bu sergi sürecinde ticari bir şey olsun istemedim. Ama sergiden sonra Beyoğlu'nda, Asmalımescit'teki PTT'de sergilenmeye devam edecekler. Orada tabii satılmasını istiyorum.