Denizin şahitliğindeki sürgünler
01 Ağustos 2017 - 11:08Büyükada Aya Nikola yerleşkesi üzerine kurulan Adalar Müzesi, 30 Eylül’e dek tekstil sanatçısı Gül Bolulu’nun ‘Sürgün Kayıkları’ başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. 6 yelkenli tasarımından üretilen yerleştirmelerin görüleceği sergi, Adalar’ın sürgün tarihine dikkat çekmeyi hedefliyor
GENCAY ALTAY
Adalar tarihine ilişkin koleksiyon ve arşivlerin bir araya getirilmesi ile kurulan ve kent müzesi olarak sınıflandırılan Adalar Müzesi, bünyesinde barındırdığı sözlü tarih kaynakları ile sanatçı Gül Bolulu’nun sürgün üzerine düşünmesine sebep olan mekanlardan biri… İlk yapılanması manastırlar çevresinde gerçekleşen Adalar’ın sürgün hikâyeleriyle teması ise Erken Bizans dönemine dayanıyor. Konstantinopolis’ten Adalar’daki manastırlara sürülen imparator, imparatoriçe ve patriklerin hikâyeleri, bu coğrafyanın bilinir hale gelmesine vesile oluyor. Müzede koleksiyon kapsamında sergilenen Erken Bizans’tan yakın Türkiye geçmişine uzanan bu sürgün hikâyeleri Bolulu’nun Büyükada’da dinlediği kişisel sürgün öyküleriyle birleşerek ‘Sürgün Kayıkları’ sergisinin temel meselesini ortaya koymuş oluyor.
Kendisi de bir ada sakini olan Bolulu, 90’lı yıllardan günümüze sanat üretimlerinde dokuma pratiğinden faydalanıyor. Patara Antik Kenti ve Yerebatan Sarnıcı’nın da aralarında bulunduğu tarihsel mekânları sergi alanı olarak kullanan sanatçı, sanat eserinin olabildiğince fazla insana ulaşması adına sanatın beyaz duvarlar arasında sıkıştırılmasına karşı olanlardan…. Dış mekânlarda kurduğu sergilerle üretimlerini yalnızca belli bir sınıfsal zümrenin erişimine açmayı reddeden Bolulu’nun sanatsal kaygısını ise “Tekstilin de sanat olduğunu anlatmaya çalışıyorum” ifadesi özetliyor. Dolayısıyla sanatçının işleri ve sergileme yöntemleri mekânlara yaptığı doğal müdahalelerden meydana geliyor.
Ödemiş ipeğinden yelkenli
‘Sürgün Kayıkları’ ise Adalar Müzesi’nin Aya Nikola Hangar orta bahçesinde sergileniyor. Geçtiğimiz yıl Marmara Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Bezce’ sempozyumu içi hazırladığı yelkenli tasarımının, ‘Sürgün Kayıkları’ sergisine ilham kaynağı olduğunu belirten sanatçı, bu sergi için her biri farklı metinlere (sürgün hikâyelerine) dayanan altı adet yelkenli tasarımı üretiyor. Sergideki yelkenli yerleştirmeleriyse hurda sandallar ve Ödemiş ipeğinden dokunan kumaşların dalyan direkleriyle buluşturulmasıyla üç boyutlu olarak elde ediliyor. Bu tasarımlara rüzgar uğultusu ve anlaşılmayan insan konuşmalarının harmanlandığı bir ses enstalasyonu da eşlik ediyor. Sanatçı Gül Bolulu, tasarımlarını şu sözlerle anlatıyor: “Tüm teknelerin ayrı yapıda olması, her bir yelkenin farklı tasarlanması; hikâyelerinin de farklı olmasından kaynaklanıyor. Teknelerin renksiz ve kırık dökük olması sürülen insanların duygularını, acılarını, korkularını ve belirsizliklerini anlatıyor aslında çünkü bu sandalların her birini sürgüne giden insanları taşıyan sandallar olarak hayal ettim. Güzel ve steril sandallar değil bunlar… Yelkenleri parçalanmış kumaşlardan tasarlamış olmam da bu insanların parçalanmış duygularına işaret ediyor.”
Sürgünlerin çirkinliği
Adalılardan oluşan kolektif grup İmece’nin işbirliğinde kurulan yerleştirmelerin inşa süreci ise izleyiciyle kısa bir video film çalışması aracılığıyla paylaşılıyor.
Zorunlu yer değiştirmenin getirdiği yalnızlığı, korkuları ve ruhsal çalkantıları tartışan ‘Sürgün Kayıkları’, insanlığın varoluşundan bu yana devam eden sürgünlerin ‘çirkinliğine’ yapılan bir eleştiri olarak yerini alıyor.