Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » Aşk bir umursama eylemidir

Aşk bir umursama eylemidir

Aşk bir umursama eylemidir07 Eylül 2015 - 12:09
Performans sanatının en önemli isimlerinden 72 yaşındaki sanatçı Ulay ilk sergisi için geldiği İstanbul'da aşka ve sanata dair sorularımızı yanıtladı
 
FİSUN YALÇINKAYA
 
Performans sanatının dev ismi Marina Abramoviç ve sevgilisi sanat-aktivisti Ulay, 1976'dan 1988'e dek beraber yaşadı ve çalıştılar. Ama ne çalışmak... Bir keresinde nefeslerini birbirlerinin ağızlarından içlerine çektiler. Diğerinde çırılçıplak ayakta durup aralarından geçen insanlara baktılar. 1988'de ayrılmaya karar verdiklerinde Çin Seddi'nin bir ucundan bir ucuna 2500 km'yi karşılıklı yürüdüler ve üç ay sonra biten yürüyüşte buluştuklarında ilişkilerini de bitirdiler. İşte bu tutkulu performanstan sonra Ulay kariyerine çok sayıda işle devam etti. Sanatçı şimdi kariyerinin ilk döneminden videoları gösteren Ali Akay küratörlüğündeki "Kimliksizleştirme ve Dönüştürme" adlı kişisel sergisiyle ilk kez İstanbul'da. Kimlik konulu videolardan oluşan sergi Nişantaşı'ndaki Şekerbank Açıkekran Yeni Medya Sanatları Merkezi'nde 10 Ekim'e dek görülebilecek. Sergi aynı zamanda Şekerbank'ın sekiz ildeki 9 şubesinde de ekranlarda yayınlanacak. Sergi vesilesiyle Ulay'la aşk ve sanatı konuştuk. 
 
Sizi İstanbul'da görmek çok güzel. Bu sizi ilk kez İstanbul'da böyle bir sergiyle görüşümüz, nereden çıktı bu serginin fikri?
 
Serginin teklifi bana Ali Akay'dan geldi. Sergide 1972-1976 arasındaki erken dönem işlerimden bir seçki var. Böyle bir seçkinin beni Türkiye'deki izleyiciye iyi bir şekilde tanıtacağını düşündüğünü söyledi. İstanbul'a sadece bir kez uzun yıllar önce bir yılbaşında ailemle gelmiştim. Belki ileride İstanbul'da olacak daha büyük bir serginin ya da etkinliğin de güzel bir hazırlığı oldu bu sergi. 
 
Fotoğrafla kariyerinize başladınız ancak kendinizi asla bir fotoğrafçı olarak tanımlamıyorsunuz.
Kariyerinizin ilk döneminden bugüne fotoğrafla ilişkiniz nasıl şekillendi?
 
1968'de Berlin'den Amsterdam'a geldim, bu döneme kadar fotoğrafla ilgili önemli bir eğitimim oldu. Amsterdam'a geldiğimde constructive anarchy ( dolaylı/yapıcı anarşi) adını verdiğimiz şehirde değişimi talep eden daha geniş yeşil alanlar, çocuk parkları talep eden bir hareketle iç içe oldum. Bu dönem aforizmalar ve şiirler yazıyordum. Aforizma yazmak benim için kimliğimin keşfi anlamına geliyordu. 15 yaşımda yetim ve öksüz kaldım. Kardeşim de yoktu üstelik. Henüz bir çocuktum. Kim olduğumu nasıl öğreneceğimi bilmiyordum. Bu yüzden de Poloraid makinalarla kendimi çekmeye başladım. Sürekli otoportrelerimi çekerek kimlik kavramını sorguladım. Ancak fotoğrafla bulmaya çalıştığım kimlik, manipüle edilmiş bir kimlikti. Bunun üzerine toplumda travestilerim, delilerin, evsizlerin yani marjinal olan kesimin, periferide kalan kesimin fotoğraflarını çekmeye başladım. Polaraid anında verebileceğiniz bir hediye aynı zamanda. Böylece çok kolay bir iletişim kurdum onlarla. Sonra bunun kimliğimi tanımlamadığını fark ettim ve performans sanatına geçtim.
 
Ama yazmaya devam ettiniz değil mi?
 
Yazmak zihinsel bir eylem görselle uğraşmak ise daha duygusal. Ben de daha duygusal bir insan olduğum için görsellerle devam etsem de daima yazı bir şekilde hayatımda oldu. Ama dediğim gibi performans öne geçti. Bedensel performanslar yapıyorum, bedeni bir enstrüman olarak kullanıyorum. Ve beden bu kadar hassas olan tek enstrüman. Müthiş bir bilinçlenme yaratıyor. Zaman içinde tekrar fotoğrafa döndüysemde bu kez onu da gerçek insan boyutlarında, bastırıp insanların karşısına koyarak, onu da performatif bir eyleme gibi yorumladım. Performansta sınırlarımı sorgulayarak bedenimin bilgelik kazandığını hissediyorum. Performans yaparken kendimi çok kırılgan yapıyorum aslında. Kendinizi bu hale bu kadar kırılgan bir hale koyabilme cesaretini göstermek sizi hayatta çok güçlü kılan bir şey. 
 
Marina Abramovic'le yaptığınız performanslar ve o meşhur dönem nasıldı peki sizin için?
 
Marina'yla ilişkimize güzel bir özet olabilecek bir performans olan 'Imponderabilia'yı anlatmak istiyorum. O yıllarda ikimizin de çıplak durduğu bu performansımızı yapmıştık. Bir müzenin girişini yeniden kurmuştuk ve bu kurduğumuz müze girişinden insanlar ikimizin çıplak bedenleri arasından geçerek giriyordu. 300'e yakın insan geçti. Biz insanlara iki insan arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin travmatik etkilerini göstermek istemiştik. Bana göre iki insan arasındaki ilişki özellikle çiftler arasındaki dünyanın en zor şeylerinden biri. Neredeyse herkes bir şekilde bu ilişkinin ne kadar zor
olduğunu tadıyor. Temel fikrimiz buydu. 
 
Bu çok iyi bir örnek. Bir de şu uzun yıllar sonra karşılaştığınız var. Ayrılmanızdan yıllar sonra 2010'da MoMA'daki 'The Artist is Present' performansında karşısına oturdunuz ve gözyaşlarınızı tutamadınız. 
 
Çok spontane olmuştu. MoMA'dan, Marina bu performansı yapacağı dönem, çok nazik bir davet aldım. Sonra New York'tan bir galerist bana orada Marina'yı izlerken "Sıradaki sensin," dedi. Marina'nın karşısına oturdum hepsi bu. İşte bu anı gösteren video 25 milyon tık aldı. Yaptığım en popüler performanstı. Ve asla planlanmamıştı. 
 
Size göre eski bir sevgili, çok şey paylaştığınız biri, insanın hayatında nasıl biz iz bırakır? Eğer bu soruyu Marina'yla ilgili yanıtlayacak olursanız ne derdiniz?
 
Marina'yla ilgili bir soru almadığım tek bir gün bile yok diyebilirim. Yaptıklarımız kitaplara girdi okullarda öğretiliyor. Ama biz artık iletişim kurmuyoruz. Şu an daha çok yaptıklarımı aktarmakla öğrendiklerimi genç kuşaklara nasıl taşıyacağımla ilgilendiğim bir dönemindeyim hayatımın. Özellikle karım ve çocuklarım için iyi bir ismi yaşatabilmenin peşindeyim. 
 
Kaçınılmaz yine de değil mi, onunla ilgili sorular almak... Burada bile öyle oldu. 
Kişisel tarihimin bir parçası elbette... İyi şeyler var onunla ilgili bir de, daha az iyi şeyler var. Taşıyorsunuz, bunları, bunlar sizin hafızanız. Hafıza da çok güçlü bir enstrüman. Hafıza materyallerin en iyisi diyebilirim. 
 
Sanatı nasıl tanımlıyorsunuz ve aşkı nasıl tanımlıyorsunuz? Bu iki tanımı sizden duymayı çok isterim.
 
Sanat ancak kendi kendini tanımlar. Sanatı tanımlayamazsınız. Aşk ise bir eylem halinde umursamaktır. Aşk bir umursama ve değer verme eylemidir. 
 
 
 
 
"Yaptığımız eylemler her şeyi daha kötü yaptı"
 
Buradaki sergide eserlerinizin videolarını görüyoruz. Performansın videoya dönüşmesi hakkında neler düşünüyorsunuz? Ne  değişiyor size göre bir performans videoya dönüşünce?
 
Performans çok çok güçlü bir sanat. Bazı performans sanatçıları bunu yapmamayı da tercih edebiliyor. Bu en saf formu. Ama çoğu da fotoğraf ve videolarla belgeliyor. Ve bunlar da birer sanat işine dönüyor. Görsel mesajı taşıyor gibi geliyor bana.
 
Performans sanatı bana her zaman son derece politik anlamda da eylemsi geliyor. Özellikle sizin sanatınıza baktığımda performans bir manifesto bir duruş ortaya koymak manasına da geliyor gibi. Çünkü duyarlı olmakla ilgili tüm işleriniz.
 
Evet kesinlikle ama ben politikadan çok insanlıkla ilgileniyorum. Ben bir stüdyo sanatçısı değilim performanslarımı insanlara yönelik, kamuya yönelik yapıyorum. Kendimi sanat-aktivisti/sanativist (artivist) olarak tanımlıyorum, bu benim uydurduğum bir kelime. Sanatla aktivizm iç içe geçiyor. Daima etik olanla ilgilendim. Fakat diyebilirim ki yaptığımız eylemleri düşünürsem, pek çok kez var olan durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe de yaramadılar.
Etiketler: ulay