Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » "Yıllarca bir resmin başında bekleyemem"

"Yıllarca bir resmin başında bekleyemem"

"Yıllarca bir resmin başında bekleyemem"13 Şubat 2013 - 03:02
Sanatı merkezden alıp Anadolu'ya taşıyan, Anadolu'dan aldıklarını çağdaş sanat diliyle, ustalıkla anlatan Hüsamettin Koçan'ın "41 Adım" başlıklı sergisi dün akşam İş Sanat Kibele Galerisi'nde açıldı
YASEMİN BAY

Anadolu'dan aldıklarını çağdaş sanatın diliyle, üstelik de en güzel cümlelerle anlatan bir isim Hüsamettin Koçan. Sadece yapıtlarıyla değil, Türk sanatına kazandırdığı müzesi Baksı ile de önemli bir sanatçı. Sanatı merkez dışına, Anadolu'ya yayan, üretiminde daima bir arayış içinde olan ve kendini tekrarlamayan Hüsamettin Koçan, bugüne kadar attığı her adımı bir başlık altında izleyiciye sunuyor. Hüsamettin Koçan, dün akşam İş Sanat Kibele Galerisi'nde açılan "41 Adım" adlı sergisiyle geçmişte gerçekleştirdiği 41 kişisel sergisinden yani tüm sanat geçmişinden örnekleri gözler önüne seriyor.
Sergi Koçan'ın ilk dönem işlerinden son üretimlerine uzanıyor; 1990'lı yıllara kadar akademik geleneği içinde barındıran yağlıboyaları da var bu sergide; '90 sonrasında 'Anadolu birikimlerimizden nasıl yararlanırım' sorusuyla yola çıkıp üretmeye başladığı serileri de.
Koçan ile "41 Adım"ını konuştuk...

Tüm serilerinizi bir araya getirmek zor olmadı mı?

Hazırlık süreci 3-4 ay oldu. Kısa bir süreç aslında. Ama akademisyen olmanın getirdiği bir derli topluluk vardı. Ondan yararlandım. İşlerimin parçalanmasını da istememişim. Mesela "Osmanlı" serim 36 parçadan oluşuyor; Almanya'da bir müze ve buradan bir koleksiyoner 3-4 tanesini almak istemişti. Onlar bir aile, parçalayamam diyerek satmadım. Bütün işlerimi yan yana getirmek iyi geldi bana.

Tüm bu eserlerinizi yan yana getirdiğinizde ne gördünüz?

Tüm serilerimde bir bağlantı zinciri var: Anadolu... Sürekli değişebilen ama kendi ekseninde omurgası, tutarlılığı olan bir süreklilik gördüm. Arayan bir adam gördüm; değişmekten, başka alanlara elini sokmaktan çekinmeyen bir adam. Pazar aynı resmi yapmaya, tek tip olmaya zorluyor insanları. Benim tek tip sorunum olmamış. 2000'li yıllara kadar sanat pazarıyla zorlama bir ilişkim olmadı. Resimlerimi satmak için değil, resim yapmak için yaptım. Sonra Baksı'ya para lazım olunca acaba biraz daha bu kanaldan gelir sağlayabilir miyim diye pazarla ilişki kurmaya başladım.



Son dönemde yaptığınız iki heykeliniz de var sergide. Resimlerinizdeki figürlerin üç boyuta dönüşme hali sanki bu heykeller. Onlar nasıl ortaya çıktı?

Resmimde bir heykelsilik var. Baksı'yı inşa ederken de boyutu sevdim. Akciğer ameliyatı olduktan sonra atölyeye fazla gidemedim. Ama sanatçı da bir şey yapmalı. Hastayım, çalışmayacağım diyemiyorsunuz; üreteceksiniz. Bu üç neden beni heykel yapmaya itti. Çok da memnunum.

Sizin özellikle "Körler İçin Resimler"inizi çok beğeniyorum ve sanat tarihimiz içinde de özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Sizin en sevdiğiniz, kendinize yakın bulduğunuz seriniz hangisi?

"Körler İçin Resimler" çok güzel doğrusu. O sergiye körler gelmişti ve o video da var burada. Körler, parmak uçlarıyla gördüler resimleri. Yalnız tuvalin yüzeyini çok pütürlü buldular. Dolayısıyla şimdi "Körler İçin Resimler"i saten kumaş üzerine yapıyorum. Daha küçük ebatlı olacaklar. "Körler İçin Resimler"in yanı sıra son yaptığım iki heykelimi çok beğeniyorum. "Kırılgan Yüzler" adlı bir seri yapmıştım, ne kadar güzellermiş!

Sürekli yeni malzeme ve yeni teknik arayışında olmanızın nedeni nedir?

Sanatçı yaptığı işle çok barışçıl olamaz. Barışçıl olursa kendisini tüketir ve tekrar eder. Ben daima tekniği de kendimi de yaptığım işi de sorgularım. Ayrıca benim enerjim yıllarca aynı tekniği kullanacak bir enerji değil. Yetmez bana tek teknik; yıllarca bir resmin başında bekleyemem. Galiba sanki biraz deneme, sınırları aşmaya yönelik bir cesaretim de var.