“‘The Clock’ video değil, deneyim"
12 Mayıs 2014 - 02:05 | 24 saatlik videoda binlerce filmden saat, zamanın geçmesi ve beklemeye dair kareler bulunuyor.ABD'li sanatçı Christian Marclay’in 54. Venedik Bienali’nden Altın Aslan kazanan eseri ‘The Clock’, 25 Mayıs’a kadar SALT Beyoğlu’nda olacak. Sanatçıyla bu benzersiz çalışmayı konuştuk
NİL KURAL
ABD'li sanatçı Christian Marclay’in 54. Venedik Bienali’nden Altın Aslan kazanan eseri ‘The Clock’, 25 Mayıs’a kadar SALT Beyoğlu’nda olacak. 24 saat uzunluğundaki çalışma, sinema tarihinden zamanın akışına vurgu yapan sahnelerin kurgulanmasından oluşan gerçek zamanlı bir eser. Binlerce filmden sahnelerin kurgulanmasından oluşan bu benzersiz çalışmayı Marclay’le bir araya gelip konuştuk.
Filmin üç yıllık yapım süreci nasıl gerçekleşti?
Araştırmacılarla çalıştım. Müthiş bir işleri vardı, onlara film izlemeleri için para verdim! Diyalogda veya görüntüde saat, beklemek, zamanın geçmesiyle ilgili bölümleri bulmalarını istedim. Sanki ben aşçıydım, onlar balığa çıkıp istediklerimi getiriyordu. Birleştirip ilginç şeyler yapmaya çalıştım. 24 tane 1 saatlik dosyalarla çalıştım. Başlangıcı kolaydı. 3 kliple geçen saatler vardı. Zamanla bir dakikanın bile uzun bir süre olduğunu fark ediyorsunuz. Tam bitti derken, aynı dakikaya ait harika bir sahne gelirse sil baştan yeniden başlıyordum. Tekrar, yeniden, baştan yaptım. Bıktırıcı ama eğlenceli bir projeydi. Ama artık bir süre video yapmak istemiyorum.
Kaç film kullandığınızı biliyor musunuz?
Hayır. İşi yaparken saymadık sonra da birini sayması için görevlendirmek istemedim. Binlerce film olduğunu söyleyebilirim.
Marclay ve SALT küratörlerinden November Paynter, basın toplantısı sırasında.
Sinemayla ilişkiniz nasıl?
Sinemayı, sinema tarihini pek bilmem. Televizyon izlemediğim için çoğu filmi kaçırırım. Çok yolculuk yaptığım için uçakta film izlerim. Filmlerin büyük bir tüketicisi olduğumu söyleyemem.
Peter Greenaway, çağımızın en önemli mesleğinin editörlük olduğunu söylüyor. Sürekli editörlük yapan biri olarak bu konudaki fikirleriniz nedir?
Her şey elimizin altında artık. Bütün bu teknoloji kurgu yapmayı veya sample almayı kolay hale getiriyor. Herkes DJ, herkes bir kurgucu. Kesip yapıştırıyor, artık yazıyı bile farklı yazıyoruz. Benim içinse anlamı olan herkesin bildiği malzemelerle çalışmak doğal bir güdüydü. Paylaştığımız için bildiğimiz şeylerle. Bu şekilde yapılan eserlerin diyaloğa açık olduğunu düşünüyorum.
‘The Clock’un İstiklal Caddesi gibi sürekli kalabalık bir caddede sergilenecek olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Önceki gece bir şeyler yiyip geldim saat 23.30’du ve cadde doluydu. Dükkanlar açıktı. Gece hayatının sürmesi müthiş çünkü insanlar gece, akşamüstü gelebilecek demek. Burada özellikle sanatla ilgili olmayan ve müzeye gitmeyi sevmeyen insanlar da görebilir. Ben de hep bu kitleye ulaşmak isterim. SALT için bile farklı bir kitleye ulaşma imkanı olabilir. İnsanlar bana annemi getirdim, sanattan nefret eder ama kalkmak istemedi benzeri yorumlar yaptılar. Ben ‘The Clock’ı video olarak değil, bir deneyim olarak görüyorum.