Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » “Özgürlük isteyen bir sanatçıyım”

“Özgürlük isteyen bir sanatçıyım”

“Özgürlük isteyen bir sanatçıyım”19 Aralık 2016 - 11:12
Lübnanlı güncel sanatçı Rania Stephan'ın, Mısırlı film yıldızı Soad Hosni üzerinden kadının toplumdaki yerine değindiği sergisi Alt'ta yer alıyor. Sptephan, "Kadın ve sanatçı olarak tabii ki kadınların toplumda eşit haklara sahip olması gerektiğini savunuyorum. 2016 yılında, hala kadın haklarını savunmak zorunda kalmamıza şaşırıyorum," diyor
ASLI İZMİRLİ
 
Rania Stephan, Lübnan’lı bir film yapımcısı ve video sanatçısı. Paris’te yaşayan Stephan, 5 Şubat 2017 tarihine dek Bomontiada’da Alt Sanat Mekânı’nda, Mısırlı film yıldızı Soad Hosni (1943-2001) ve Hosni’nin yaşadığı dönemle ilgili işlerini gösteriyor. 2001’de hayatını kaybeden Hosni, Mısır sinemasının 'külkedisi' olarak tanınıyor. Sergi kapsamında gösterilen Rania Stephan’ın 2011 tarihli 'Three Disappearances of Soad Hosni / 'Soad Hosni’nin Üç Kayboluşu' adlı videosu, tamamen Soad Hosni’nin 1959 ve 1991 yılları arasında yaptığı filmlerden sahnelerle oluşturulmuş, 70 dakikalık bir film. 2016 tarihli 'Still Moving / 'Hareket Eden Kare' ise Hosni’nin yüzünün 10 saniyelik yakın çekimini 11 dakikalık bir sekansa dönüştürürken, kaynak malzemesi olan VHS kasedin grenli dokusu ve titreşimlerini ön plana çıkarıyor. Videoda böylecee bu kusurluluk, güzelliğini acı içerisindeyken bile koruyan bir yüz aracılığıyla vurgulanıyor. Sanatçı sergide toplumda kadının yerini Hosni üzerinden incelemeyi amaçlıyor. Stephan ile sergi, Soad Hosni, kadınların toplumdaki yeri ile ilgili konuştuk.
 
Soad Hosni’yi seçme sebebiniz nedir? Size ilham veren bir isim mi?
 
Soad Hosni’ye olan ilgim çok eskiye, Avustralya’da sinema okuduğum zamanlara dayanıyor. O zamanlar dünya sinemasını öğreniyorduk ama Arap sineması aralarında yoktu. Soad Hosni’yi o zaman keşfettim ve beni kendi dilimin konuşulduğu sinemaya, Arap sinemasına götürdü. İşte o zaman izlemeye ve eleştirmeye değer bulduğum Arap sinemasına merakla, ilgiyle ve hazla bakmaya başladım. Daha sonra sanatçı ve film yapımcısı olarak bu sinemanın zengin görselliğini araştırmaya karar verdim. Böylece görseller, hatıralar, sinemanın doğası, kadınların temsil edilmesi, kurgu ve belgesel arasındaki ince çizgi ve sinemadaki anlatım biçimleri üzerinde çalışmaya başladım. Bu yüzden ‘The Three Disappearances of Soad Hosni’ zengin, karmaşık ve katmanlı bir film oldu.
 
Rania Stephan.
 
"İzleyicinin yorumlarıyla şekillenir"
 
Soad Hosni’nin hayatını belgesel yapmak için 10 sene harcadınız. Neden?
 
Filmi yapmaya 2001’de Soad Hosni ölünce başladım ve tam 2011 Arap Baharı öncesi bitirdim. Anıtsal bir proje oldu. Tamamını evimde tek başıma hazırladım. Ama gerçekten tam da istediğim, hayalini kurduğum gibi oldu.
 
Bu sergiyi kadının toplumdaki yerini vurgulayan bir sergi olarak düşünebilir miyiz?
 
Aslında bu daha çok sergiye gelen izleyiciye kalmış bir şey. İzleyicinin nasıl gördüğü ve gördüklerini nasıl yorumladığıyla ilgili bir şey. Ben bir kadın ve sanatçı olarak tabii ki kadınların toplumda eşit haklara sahip olması gerektiğini savunuyorum. Bugün, 2016 yılında, hala kadın haklarını savunmak zorunda kalmamıza şaşırıyorum. Zorbalığın oldukça arttığı bu dünyada haklarımızı geri kazanmak için çabalıyoruz. Hatta bazen kadın olarak var olma hakkımızı bile… Evet, ben bir feministim. Ama ayrıca özgürlük isteyen bir sanatçı, demokrasi ve adalet isteyen bir vatandaşım.
 
Bu sergiden Türkiye’deki beklentileriniz nedir?
 
İşlerimi burada sergilemek için çok heyecanlıyım ve sergimin burada nasıl yankılanacağını çok merak ediyorum.
 
Peki bu serginin sizin için anlamı hakkında neler söylemek istersiniz?
 
Bu benim Soad Hosni ile ilgili tüm video ve fotoğraf işlerimi bir arada topladığım ilk sergim. Tüm bu uzun süreci bir arada görmenin benim için anlamı büyük.
 
"Savaşın ne olduğunu hep biliyordum"
 
Lübnan’dan neden ayrıldınız ve Paris'te yaşadığınız 20 sene boyunca Lübnan’a dair hisleriniz neler oldu?
 
Lübnan da bir göç ve sürgün ülkesi. Karmaşık bir tarihimiz var: Cumhuriyet girişimleri, iç savaşlar ve işgaller, hassas bir toplumsal huzur, başarısız devlet denemeleri… Biz hala yapım sürecinde olan bir devletiz. Bugün Beyrut’ta yaşamanın zor ama ilginç tarafı da bu. Küçücük bir yer olarak dünyadaki birçok problemin merkezinde. Bugün bile gelecek için umutlu olmak pek kolay sayılmaz. Bir Lübnanlı olarak savaşın ne olduğunu her zaman biliyordum ama durmaksızın, insanların savaşlar boyunca problemlere çözüm bulmak yerine nasıl beceriksizce davrandığına hayret ediyorum. Hatta savaşın insanların doğasında olduğunu bile düşünmeye başladım. Ama bu düşünce beni çok üzüyor.