"Nesnenin anlamı nasıl dönüşür?"
20 Mart 2017 - 10:03 | ‘Fractals for Light (White on White)’, Deniz Gül, 2017.Güncel sanatçı Deniz Gül'den 12 Haziran'a dek 'Tamamwuj' teması altında devam eden 13. Sharjah Bienali kapsamında sergilenen üç heykelini dinledik
FİSUN YALÇINKAYA / SHARJAH
Birleşik Arap Emirlikleri’nde süren 13. Sharjah Bienali, Deniz Gül’ün üç heykel eserine birden ev sahipliği yapıyor. Bienalin The Flying Saucer adlı mekânında yer alan eserler, nesnelerin görünümü ve nesneler aracılığıyla temsiliyet meselelerine odaklanıyor. Gül, görsel dili mekânla ustaca buluşturduğu eserlerle izleyiciyi dokunmaya, eserleri koklamaya hatta tatmaya davet ediyor. Su ve suyun akışkanlığı, durağanlığı dönüşümü bu üç eser arasında dolaşıyor. Eserler, bu yıl başlığı dalganın yükseliş ve iniş zamanı anlamına gelen ‘Tamamwuj’ olan bienalle ilişki kuruyor. Böylece üç eser bienaldeki özgün bir araya gelişleriyle de ilgiyi hak ediyor. 12 Haziran’a kadar sergilenecek eserleri Deniz Gül’den dinledik.
Fisun Yalçınkaya ve Deniz Gül.
Öncelikle mekânda bizi karşılayan üç işten biri olan 2016 2017 tarihli ‘Young Prophet’ işinizden bahsetmek istiyorum. Hortum görünümündeki bu işi biraz anlatır mısınız?
Burada içi alçı dolu bir hortum var. Tamamen sert aslında ama uzaktan anlaşılmıyor. Nesnelerin nasıl temsiliyetleri olduğu ile ilgileniyorum ve malzemenin kendini nasıl açığa vurduğuyla… Suyun bloke olması ve hortumun işlevsizleşmesiyle, nesnelerin başka olanaklarını gözlemlemekle... Bu son yedi yıllık üretimim son üç sergimde görülebilir aslında. Bu üç sergide de genel olarak aynı fikirler başka şekil ve formlardaydı. İnsanın kendi varlığıyla nesneyi nasıl düşünebiliriz ve ona yüklediğimiz anlamlardan nasıl dönüşebilir? Bu benim hep ilgilendiğim bir soruydu.
2017 tarihli ‘Fractals for Light (White on White)’ adlı eserinizde bir şehir kuşbakışı görünümü suyla, neon ışıklar ve şekerle yaratıyorsunuz. Burada başka hangi malzemeleri kullandınız?
Bu eser Yukarıdan baktığımız bir şehir silueti gibi. Buraya özel olarak bunu tekrar hazırladım. Bir coğrafya algısı üzerineydi, beyaz renkle de daha uçucu bir yere gelsin istedim.
Sergide içinde suyun durağan bir halde kaldığı 2016-2017 tarihli ‘Lavabo’ işi de yer buluyor. Bu işten kısaca bahseder misiniz?
Beyaz lavaboya çok alışığız ama siyah olması bir yabancılaşma hissi yaratabiliyor. Köpükten yani lavaboda alışkın olduğumuzun aksine yumuşak bir malzemeden üretildi… Bir de su taşıyan bir vücut olarak düşündüm. Uzaktan baktığında kendi başına bir vücut gibi duruyor. İnsan izinin silikleşmesi ve kendisinin ortaya çıkması olarak düşünüyorum.
Bu işleriniz nesneler üzerinden ben meselesini düşünmeye kapı açıyor gibi geliyor.
Böyle yorumlanabilir, çünkü zaten aslında 'ben’i ya da 'öteki’ni anlama biçimimiz ilk etapta kafamıza yerleşmiş nosyonlarla oluyor ama ilk kez karşılaştığımız biriyle aramızda bir boşluk var. Benim de nesne ve yerleştirmelerle yaratmak istediğim biraz bu… Karşılaşma anında bunun ne olduğuna dair bir bilgi edinmiyoruz ama yavaş yavaş kendi bilgimizi yaratıyoruz. Cevap vermek yerine o boşlukta duruyoruz. İnsanın benlik taşıması ondan çıkması da çok böyle bir şey… Bir de nesneleri ben olarak düşünüyorum bunları karakterler olarak çalıştığım için de böyle.