Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » "Mükemmel olmayan yanımızı göstermek"

"Mükemmel olmayan yanımızı göstermek"

"Mükemmel olmayan yanımızı göstermek"06 Haziran 2016 - 11:06
Müzik odaklı çalışmalarıyla tanınan Hollandalı fotoğrafçı ve yönetmen Anton Corbijn, İstanbul International Arts&Culture Festivali kapsamında İstanbul'a geldi. Corbijn ile sanat yaşamını konuştuk

FİSUN YALÇINKAYA 

 
Depeche Mode'dan Joy Divison'a çok sayıda müzik topluluğunu, Patti Smith'ten David Bowie'ye birçok müzisyeni ve Jeff Koons, Damien Hirst, Gerhard Richter'in aralarında bulunduğu sanatçıları fotoğraflayan Anton Corbijn, İstanbul'da. Hollandalı fotoğrafçı, görsel sanatçı, 'The American', 'Life', 'Control'ün aralarında bulunduğu filmlerin yönetmeni Corbijn, ISTANBUL'74'ün Galatasaray'daki mekanında toplam altı fotoğrafın yer aldığı 30 Haziran'a dek sürecek bir sergi açtı. ISTANBUL'74'ün düzenlediği İstanbul International Arts & Culture Festivali kapsamında İstanbul'a gelen sanatçı 'Number 5' adlı sergide yeni düzenlediği bir fotoğraf serisini gösteriyor. Corbijn'le sanat yaşamı üzerine konuştuk. 
 
Corbijn ve Fisun Yalçınkaya.
İstanbul'daki serginiz altı fotoğraftan oluşuyor. Bunları nasıl seçtiniz, buraya hangi eserleri getireceğinize nasıl karar verdiniz?
 
Bugüne dek yaptığım en küçük sergi bu, biraz da son dakikada belli oldu açıkçası. Sergideki fotoğraflar yeni hazırladığım bir seriden. Büyük boyutlu fotoğraflardan oluşacak seride sanırım 18 fotoğraf yer alacak. Ancak şimdilik sadece bir kısmı hazır. O yüzden hazır olanları bu sergiye getirdim. Bunların tümü müzisyenlerin fotoğrafları. Tümü aslında daha önce çektiğim ama unuttuğum, yeniden hatırlamak istediğim fotoğraflar. Bu fotoğrafları stüdyoda tutmak yerine onlara yeniden hayat vermek istedim. Çoğunluğu 1990'lı yıllardan kalma eski fotoğraflardan oluşuyor. Ama bunlar çok gurur duyduğum fotoğraflar. Bundan iki yıl önce kendimi biraz depresif hissediyordum. Tüm hayatımı seyahat ederek mi geçirdim, bir şey yapamadım mı diye, ama sonra bu fotoğrafları buldum ve iyi ki bunu yaparak geçirmişim hayatımı ve iyi ki bu fotoğrafları çekmişim dedim. 
 
Dünkü konuşmada 17 yaşında utangaç bir çocuk olarak elinizde bir fotoğraf makinasıyla hayran olduğunuz yerel müzik gruplarını çekerek fotoğrafa başladığınızı anlattınız. Hollanda'da yerel grupların fotoğraflarını çektiğiniz bu yıllar nasıl etkiledi sizi?
 
1970'li yılların başında elimde bir fotoğraf makinesiyle grupların peşinden gidiyordum. Kimseye çektiğim fotoğrafları göstermediğim dönemde bol bol hata yaparak fotoğraf çekebiliyordum. Bu daha da iyiydi çünkü iyi fotoğraf çekmeyi bu süreçte öğrendim. Sonrasında şanslıydım, dergiler çektiğim müzik gruplarının fotoğraflarını kullanıyorlardı ve karşılığında para ödüyorlardı. Az para ödüyorlardı ama benim için yeterliydi. Çok ucuza yaşıyordum zaten, boş bir evde kira vermeden kalıyorduk arkadaşlarımla. 70'ler müzik için inanılmaz bir dönemdi, beni de şekillendiren oydu, her şey bu dönem oldu çok yaratıcı bir dönemdi. O dönemi yaşadığım için çok mutluyum. Bu dönemden sonra 1970'lerin sonu 1980'lerin başında kendimi buldum, iyi fotoğraflar çektim.
 
Fotoğrafını çektiğiniz insanları size karşı bu kadar açık ve rahat olmaya nasıl ikna ediyorsunuz?
 
Bir metodu yok ama 20 tane asistanla gitmememin yararı olduğuna inanıyorum. Tek başıma gidiyorum ve yaptığımız çekim o kadar da önemli değil, basit, sade, rahat bir şey gibi davranıyorum.
 
Fotoğraf sanatında retrospektif sergilerinizin açıldığı ve hedeflediğiniz birçok projeyi hayata geçirdiğiniz bir dönemdesiniz, bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?
 
Hafifçe, biraz biraz potansiyelimin derinlerine inmeye başladığımı düşünüyorum. Şimdi bu elimdeki bilgilerle daha da ileriye gitmek istiyorum. Ama yaşlandıkça işler zorlaşıyor. Gençken çok fazla zamanınız var bir şeyin ne kadar süreceğini hiç hesaplamıyorsunuz. Ama şimdi bunu düşünüyorum. Bir film yaptığım zaman ona bir yıl vereceğimi düşünüyorum. Her şey ağırlaşmaya başlıyor. 
 
Patti Smith, New York, 1999.
 
Sinema, fotoğraf ve yaptığınız diğer işleri düşündüğünüzde ortak bakışınızı nasıl görebiliriz, nasıl özetleyebiliriz?
 
İnsanın mükemmel olmayan tarafını gösteriyorum diyebiliriz. Konu ettiğim insanların kırılganlığını ve erişilebilirliğini göstermek istiyorum. Çektiğim insanları gerçekten önemsiyorum, umarım bu karşı tarafa geçiyordur. Bu insanlardan öğrendiğim bir şey varsa o da şu ki kendini bir şeye, yaptığın işe adamak hayatını yaşamak için güzel bir yol. 
 
Şu ara da yeni bir film üzerinde çalışıyorsunuz Gilbert King'in romanı 'Devil in the Grove'u sinemaya uyarlayacaksınız. Bu proje hakkında bilgi verebilir misiniz?
 
Şimdilik film hakkında bunun dışında bir roman uyarlaması olması haricinde detaylı bir şey söyleyemiyorum ama bununla beraber birkaç da fotoğraf projem var önümde diyebilirim. 
 
Bir röportajınızda 'Sinema yapmayı uzun süre istedim ama cesaret edemedim, bir türlü olmadı,' demişsiniz. Uygun zamanın geldiğine nasıl karar verdiniz o süreci biraz anlatır mısınız?
 
Bazı insanlar büyürken günün birinde sinemacı olacaklarını bilir ve buna göre yaşarlar. Ben onlardan biri olmadım, sinema hiçbir zaman benim hayalim olmadı. O kadarını düşünemiyordum, sadece daha iyi fotoğraf çekebilmeyi istiyordum. Benim için şu an bulunduğum konumda olmak oldukça şaşırtıcı. Ama çok heyecan verici ve maceraya açık bir yer sinema dünyası. Birçok farklı şey keşfedebiliyorsunuz. 
 
Joy Divison'ın İngiltere'ye taşınma sebebiniz olduğunu söylemiştiniz. 'Control'ü çekerken Ian Curtis'in portresini nasıl çizdiniz, neden gençliğine odaklandınız?
 
Joy Divison'ın solisti olan kişi yerine onun gençliğinden kısa bir dönemi ve trajik aşk hikayesini anlatmak istedim. Sonradan Joy Division'ın solisti olacak genç bir adam ve onun yaşadıkları üzerine bir film oldu 'Control'. Böylece Joy Divison'ın müziğini bilse de bilmese de insanların o genç adamla tanışmasını hedefledim. Çekim süreci çok güzeldi. Güzel bir yaz geçirdik, kalan hayatım boyunca hatırlayacağım bir deneyimdi o oyuncularla birlikte çalışmak. 
 
Bir yerde 'rock müzik fotoğrafçısı' olarak tanınmak istemediğinizi söylüyorsunuz, fotoğraflarınızda müzisyenleri sahnede ya da ellerinde bir enstrümanla çekmek yerine sokakta ya da farklı konseptlerde çekiyorsunuz. Bu filmde de müzisyen hikayesi yerine genç bir adamı anlattım dediniz. Bu yaklaşımınızı açıklar mısınız?
 
Açıkçası ikisinin sebebi aynı. 'Control' bir rock filmi değil herkesin izleyeceği bir film. Fotoğraflarımda da aynı şekilde sadece rock müzik dinleyicisinin değil herkesin görebileceği karelerin peşinde oldum. Fotoğrafta kim olduğu da önemli elbette ama bundan fazlası olsun istedim. Müzisyenleri farklı halleriyle yansıtmaya çalıştım. Elinde bir gitar olması bazen çok klişe olabiliyor. Ama sanatçıları, ressamları çekerken daha farklı onlarla atölyede olmayı seviyorum. Onları yarattıkları şeylerle çekmek hoşuma gidiyor.
 
Henry Rollins, Los Angeles, 1993.
 
Fotoğrafını çektiğiniz ressam ve sanatçıların hepsi çok tanınmış isimler onları nasıl seçtiniz?
 
Benim basitçe yaptığım şey insanları yaptıkları işler aracılığıyla tanımaya çalışmak. Oradan da insanların gerçekte nasıl kişiler olduğunu anlamaya çalışmak. Müzik dünyasının hayranıyken onları çektim ama sonrasında benim için her şey sanatla ilgiliydi ve bu dünyadan işleri aracılığıyla tanıyabileceğim insanları çektim.
 
Depeche Mode'la yaptığınız çalışmalar en ünlü işlerinizden onların bugünkü görünürlüğü üzerinde nasıl bir etkiniz olduğunu düşünüyorsunuz?
 
Her şeyin başında müzik vardı önce müzik var ve ben işbirliği yapıyorum diye düşünüyorum. Depeche Mode'un farkı onlarla görsel her şeyin sorumlusu bendim ve bu açıdan kendimi grubun bir parçası olarak görüyorum. Bu konuda asla kibirli olmamaya çalışıyorum. 
 
David Bowie'yle çalışmanın sizin için özel olduğunu biliyorum. Bundan biraz bahseder misiniz?
 
Son çektiğim fotoğraf bu sergide var o çok iyi bir çekimdi. Dört kez çalıştık ilki 'Elephant Man' dönemiydi. David Bowie her zaman, gerçek bir centilmen ve çok kibar biriydi.
 
Çok çekmek istediğiniz ama çekemediğiniz kimse var mı?
 
Bob Dylan'ın sadece iki fotoğrafını çektim ama daha çok çekmek isterdim. Bence iyi bir çalışma olabilirdi onu tekrar çekmek isterdim. 
 
Son olarak basit ama size gerçekten sormak istediğim bir soru: Şu an neler dinliyorsunuz?
 
Pek yeni bir şey yok. Arabamda şu an Leonard Cohen var ve Nick Gave'in 'Dig, Lazarus, Dig!!!' albümü var.
 
Nick Cave, Londra, 1996.