Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » 'İzleyiciyi söz üzerine düşünmeye davet ediyor'

'İzleyiciyi söz üzerine düşünmeye davet ediyor'

'İzleyiciyi söz üzerine düşünmeye davet ediyor'02 Ocak 2017 - 03:01
Erol Akyavaş'ı 30 yıldan bu yana temsil eden Galeri Nev'de sanatçının daha önce hiç yan yana gelmemiş eserleri bir araya geliyor
FİSUN YALÇINKAYA
 
Galeri Nev beş yıllık düzenli aralıklarla Erol Akyavaş’ın eserlerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. 2007 yılında sanatçının 80’li ve 90’lı yıllarına odaklanan Nev, 2012’de 1967 - 1975 arasına tarihlenen erotik eserlerini gün yüzüne çıkarmıştı. Bu kez ise 1978 ve 1981’den iki diziye yer vererek Erol Akyavaş'ın düşünce ve üretim pratiğinin kronolojisini araştırmaya devam ediyor. 15 Ocak'a kadar Galeri Nev Ankara'da ziyaret edilebilecek sergi hakkında galerinin yöneticisi Deniz Artun'la konuştuk.
 
Erol Akyavaş’ın farklı yönlerini gösteren serilere devam ediyorsunuz. Bu serinin öne çıkan özellikleri nedir? Akyavaş hakkında izleyicilere neler söylemektedir?
 
Sergide birbirlerine oldukça yakın zamanlardan, 1978 ve 1981’den iki diziye yer veriyoruz. Bize göre, daha önce hiç yan yana gelmemiş bu eserlerin ortak özelliği, izleyiciyi 'söz' üzerine düşünmeye davet etmeleri. 'Kafalar' (The Heads) dizisi, adeta anatomik ya da ansiklopedik bir biçimde boyun, boğaz, çene ve dişleri resmediyor. Bu sırada 'söz'ün ağızdan çıkmasının mekanizmasını da gözler önüne seriyor; bu mekaniklik ile, ağzımızdan nihayetinde çıkan sözün duygusal etkileri arasındaki zıtlık dikkat çekiyor. Aynı şekilde 'Ölenin Arkasından Kötü Konuşulmaz' (De mortuis nihil nisi bonum) dizisi de, adından da anlışacağı üzere, konuşmanın ve/veya konuşulanların yankıları üzerinde duruyor. Bu defa Akyavaş 'söz'ü insan başları ile değil, yine ağızları açık, dişlerini gösteren köpek başları ile temsil ediyor. Sözün saldırganlığı, 'Kafalar' dizisinde olduğu gibi izleyicinin yorumuna bırakılmıyor. Köpekler hırlıyor, neredeyse havlıyor, salyalarını saçıyor... Şimdi, tarihin bu anında, bu eserleri izlemek, sanıyorum bize en çok Erol Akyavaş’ın ne kadar çağdaş olduğunu gösteriyor. Her bir eser sanki bugün yapılmış ve bugüne dair yapılmış gibi!
 
Sergide Akyavaş’ın mimarlık yetileri de öne çıkıyor. Mimari bilgisinin sanatına yansımaları üzerine neler söylemek istersiniz?
 
'De mortuis nihil nisi bonum' dizisi, büyük başları ve keskin dişleri ile ön planda yer alan köpeklerin arkasında, Akyavaş izleyicisi için daha tanıdık surlar, tuğla dizileri ve özellikle Doğu mimarisini araştıran motif bezemeleri barındırıyor. Bu öğeler ile sanatçı, varolan bazı kentlerin kalıntılarına referans veriyor ya da hayali, ideal bir kentin temelini atıyor. İlk bakışta öne çıkmayan bu çizimler, eserler dikkatle incelendiğinde adeta birer haritaya dönüşüyor. Böylece hayvanların saldırganlığı da daha temsili anlamlar kazanıyor. Köpekler kentlere, o kentler için savaşmış olanlara, surlar, kaleler ve evler kurmuş olanlara, tarihe karşı baş kalıdırıyor. Ya da belki tüm bunlara bekçilik ediyor... İzleyicinin dikkatini, yalnızca köpeklerin (ya da kurtların?) değil, olabildiğince parlak mor, turuncu ve kırmızı renklerin de arkasına saklanmış bu mimari çizimlere çekebilmek için, sergide diziye ait olmayan bir esere de yer veriyoruz.
 
Hangi eser bu?
 
Hem Dolmabahçe  hem de İstanbul Modern retrospektiflerinde yer almış bu 'İsimsiz' başyapıt, Erol Akyavaş’ın yüzlerce taşı yanyana getirerek kurduğu surlar içindeki hayali/masalsı kentlerin en etkili örneklerinden birisi. Dahası bu kent, Hokusai’nin beyaz dalgalarını andıran bir köpüklü deniz, ya da Akyavaş’a mahsus beyaz bulutlu bir gökyüzü üzerinde yükseliyor.
 
 
Akyavaş'ın Galeri Nev'de 30 yılı
 
Sergi Galeri Nev’in Akyavaş’ı temsil edişinin de 30. yılına denk geliyor. Başlangıç ve Galeri Nev’le tanışma hikâyesi hakkında neler söylemek istersiniz Akyavaş’ın?
 
Galeri Nev’de, Mayıs 1987’de açılan ilk Erol Akyavaş sergisi 'Miraçname' adını taşıyordu. Akyavaş, sanat ve mimarlık üzerine sohbetlerinden birinde Ali Artun’a, Paris’teki Bibliothèque National’de korunan 'Miraçname' kopyasının bir kitabını imzalayarak armağan ediyor. Sanıyorum herşey bu armağan ile başlıyor. İslam minyatürünün bu klasiğini incelemek Ali Artun’a, Erol Akyavaş’a kendi 'Miraçname' klasiğini yaratmasını önermek üzere esin veriyor. Diziyi gerçekleştirmek üzere 1986 yılında Paris'te, Ali Artun'un sözleriyle "Koca lito taşlarının sıralandığı bir yazıt kitaplığını andıran gerçeküstü dekorlu Michel Cassé Atölyesi"nde geçirdikleri zaman, sohbetlerini ve dostluklarını pekiştiriyor. Bu dostluk 1998'de, hem Ali Artun hem de Erol Akyavaş'ın birlikte hareket etmelerine de yol açıyor. Bu dostluk bu defa Mevlana'nın 'Rubailer'ini resimleyeceği yeni bir dizinin düşüne kapılana kadar, arada açılan sergilerle güçleniyor. Ancak Erol Bey'in sağlığı düşlerin gerçekleşmesine müsaade etmiyor ve biliyorsunuz 1999'da vefat ediyor. 2000'li yıllarda açtığımız tüm Erol Akyavaş sergileri, sanat ve hayat üzerine bu derin sohbetlerin izlerini sürerek şekilleniyor.