Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » 'Göçün acısı aynı, takvimi farklı'

'Göçün acısı aynı, takvimi farklı'

'Göçün acısı aynı, takvimi farklı'26 Ağustos 2016 - 06:08 | "Mektep 2: Yeşil Yemyeşildi", Ebru Aydoğdu Ağatekin, karışık teknik.
Sanatçı Elif Aydoğdu Aytekin, Bulgar göçmeni bir ailenin izlerini göçü anlattığı ‘Veda’ adlı sergisinde işliyor. Sanatçı, “İnsanlar, memleketlerini kolay bırakmıyor. Hele ki bu bir zorunluluksa, fark yalnızca takvimin tarihi, yaşanan sıkıntılar aynı kalıyor” diyor
FİSUN YALÇINKAYA
 
Seramik üzerine çalışmalarıyla tanınan sanatçı Elif Aydoğdu Ağatekin, ülkesini terk etmek zorunda kalmış ailelerin hikayelerini sanat eserine çevirdi. Bulgar göçmeni bir aileden gelen ve sergisinde kendi ailesinden yola çıkan sanatçı, eski fotoğraflarla kırık seramik duvar parçalarını buluşturarak geride bırakılan evi ve anıları anlatıyor. Sergi, günümüzün en önemli konularından göç meselesini geçmişteki bir göçü anarak inceliyor. Farklı müze ve koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı, halen Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapıyor. Sanatçının ‘Veda’ adlı sergisi 10 Eylül’e dek Bebek’te bulunan Galeri Selvin 2 İstanbul’da devam edecek. Bu vesileyle Ağatekin’le göçü ve eserlerini konuştuk.
 
Elif Aydoğdu Ağatekin.
Göç temasıyla ilgilenmenizin sebebi nedir, sizi bu düşünceye yönelten ne oldu?
 
Ailemin anne kısmı 1950 yılında Bulgaristan’dan göçerek Türkiye’ye yerleşmek zorunda kalmış. Öyle bir ailenin içinde olmak; büyürken size ne kadar hissettirilmemeye çalışılsa da; aslında çok derin acıların ve vedaların yaşandığını anlamanıza neden olacak detayları içeriyor. Yaş aldıkça ve çok sevdiğim büyüklerimi kaybettikçe daha büyük bir merakla ne yaşadıklarını anlamaya çalıştım. Ve veda etmeye çalışırken göçün yorduğu bu insanlarla yüzleştim. Bu insanların kendilerine yeniden kurmak zorunda kaldığı hayatlarıyla, kapatmak zorunda kaldıkları kapılarla; o hayatların içindeki tatları, anıları, yaşanmışlıkları küçük bir kızın hatıralarında kalan parçalarla anlatmaya çalıştım.
 
Günümüzde göç, temel bir gündem maddesi halinde fakat sergide ele aldığınız daha önceki bir dönemi aktarıyor. Bu iki farklı dönemdeki göç hikâyeleri arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?
 
Aslında çok fark görmüyorum. İnsanlar memleket dedikleri yeri çok kolay bırakmıyor. Hele ki bu bir zorunluluksa, baskıyla gerçekleşiyorsa, savaş patlak vermişse, yaşamak için gitmeniz gerekiyorsa, fark yalnızca takvimin tarihi oluyor sanırım. Yaşanan sıkıntılar ne yazık ki aynı kalıyor...
 
Sergideki fotoğraflar nereden geldi, onların hikâyesi nedir?
 
İstanbul’da anneannem ve dedemin evi değişmeyen detayları ile beni zamanın içinde dolaştıran bir mekândır. Çocukken sıkıntıdan karıştırdığım fotoğraf çekmecesi yıllar içinde benim için o evin en eğlenceli köşesine dönüşmeye başladı. Fotoğraflar, geçen zamanın en acımasız kanıtı gibi en sade haliyle büyülemeye başladı beni. 1950’lerde Bulgaristan’daki tüm düzeni bozup göçmek zorunda kalmış bir ailenin tüm gerçekliğinin ifadesiydi o siyah beyaz fotoğraflar. O çekmecenin içindeki detayları seramiğe dönüştürdüm ‘Geriye kalan’ adlı eserde. O çekmecenin başına her geçtiğimde nedense Bulgaristan’ı anlatırlarken kullandıkları "Yeşil, yemyeşildi" cümlesini duyuyordum. ‘Yeşil yemyeşildi’ serisi o fotoğrafları tarayıp seramik yüzeylere aktardığım her birinde yeşil kırık bir parça seramik olan çalışmadır. Ve sergideki "Portreler Serisi" o fotoğraflardaki detaylardan çalışılmıştır.
 
 
“Seramik yaşama ait bir malzeme”
 
Seramik üzerine uzun zamandır çalışıyorsunuz bu malzemenin sizin için özelliği nedir?
 
Seramik diğer birçok malzemeden farklı olarak, çeşitli türleri olan; uzun üretim aşamalarına sahip ve çoklu detayları içeren bir alan... Ayrıca seramik, kendisine ait ciddi bir endüstrisi, teknolojisi, geleneksel üretim biçimleri olan ve sanatsal bir ifade aracı olarak kullanılabilen bir malzeme. Aynı zamanda seramik, hayatımızın her noktasında kendini neredeyse hiç hissettirmeden hep var olan bir gerçek. Tam bu noktada seramiğin benim için en önemi özelliği sahip olduğu bu çok çeşitli, sıradan ve basitçe bir ifadeyle yaşama ait halleriyle ilgili. Çünkü çoğunlukla seramiklerimi daha önce başka işlevleri olmuş ve atılmış parçaları kullanarak, onları yeniden ve alternatif yollarla biçimlendirerek oluşturmaya çalışırım.