"Dram kolaya kaçmaktır"
03 Aralık 2013 - 12:12MÜJDE YAZICI
Galeriye giriyorsunuz, başınızı havaya kaldırıyorsunuz ve neon ışıklarla yazılmış o sözü görüyorsunuz: ‘Havada kalan cümle’... Ardan Özmenoğlu’nun işlerinde mizahi unsurlara rastlamak mümkün... O da zaten sanatta dramdan hoşlanmadığını anlatıyor. Özmenoğlu, 6 yıldır İstanbul sanat ortamında ve yükselen bir grafik izliyor. Geçtiğimiz Contemporary İstanbul’un tüm kurumsal ürünlerinde onun işleri vardı. Post-it’lerle yaptığı işlerle takdir toplayan sanatçı en son Cem Yılmaz’ın satın aldığı ‘Milli İçecek’ işiyle gündeme geldi.
Ankara’da okudun, Ankara sanat ortamını biliyorsun. Sonra İstanbul’a gelip kendini iyi bir noktaya getirdin. Beklentilerin neydi?
Hayattan ve hiç kimseden bir beklentim yoktur, istediğimi ben yaratırım. Sanatçılar için bazı klişeler vardır ya ‘küçüklükten beri resim yapıyorum’, ‘evde hep müzik dinlenirdi’ gibi... Öyle bir şey bende hakikaten var. Beş yaşından beri resim yapıyorum. Resmin bana farklı bir dünya açtığını gördüm. Gerçek dediğimiz bu dünyada yaşamaya devam ediyorsun ama o yarattığın dünya kafanda devam ediyor. Resim yapmayı hiç bırakmadım. Üniversitedeki (Bilkent) hocam Alexander Djikia ‘Ardan çok yaratıcı ve yeteneklisin. Bu tutkunu sakın bırakma’ dedi. Sonrasında okul bitti. Bayağı da uzun okudum ben. 10 senemi Bilkent’te geçirdim. Bize verilen stüdyolar o kadar güzeldi ki bırakmak istemedim. Bilkent Sanat kütüphanesi, bulunduğum ortam bir sanat talebesi için şahaneydi. Alex bana sen hiç İstanbul’a git demedi, hemen yurtdışına git dedi. Ben güzel sanatlar master’ımı yaparken San Francisco’da bir sanat programına başvurdum. Oradan onay ve davet geldi. Diplomamı alır almaz Berkeley’deki Kala Sanat Enstitüsü’ne gittim. Bambaşka bir sanat ortamının içine girdim.
O zaman İstanbul sanat ortamına karışmadan Amerika’ya gittin.
Evet, Berkeley’de çalıştım. Sonrasında Berlin, New York veViyana... Yeni yeni sanatçılar tanıdım, yeni dostluklar kurdum. Yurtdışında çok dinamik bir sanat dünyası var. Mesela her ayın ilk perşembeleri sanat açılışları, performanslar, çok çok farklı ve inanılmaz etkinlikler yapılıyor. Bu dönemde üretimime ve sergilerime devam ettim. Hatta daha fazla çalışmaya ve üretmeye başladım.
İstanbul’a geldiğinde?
Hep dönüşüm İstanbul oldu. 2007’de İstanbul’a geldim. Devamlı ürettim.
O zaman son 6 yılda inşaa ettin şu andaki pozisyonunu?
Sanatçı olunmuyor, sanatçı doğuluyor. Buna ek olarak, çok çalışkanımdır. Sürekli düşünürüm ve stüdyodan çıkmam. Bu 6 sene içinde hep çalıştım, yaşadım ve ürettim. Ben sanatla yaşıyorum. Hayatıma dair her şey sanatla alakalı. Bu süre boyunca başka hiçbir şey yapmadım. Bu bir bağımlılık gibi, onunla nefes alıyorsunuz.
San Francisco’dan İstanbul’a döndüğümde, burada grup sergilerine katıldım ve ilk kişisel sergimi yaptım. Sonrasında tekrar yurtdışına, davetli sanatçı programı için Berlin’e gittim. Orada ikinci kişisel sergimi açtım. Sanat dünyası birbirine çok sayıda ‘link’ verir. Bir sayfadan bir diğerine kapılar açılır.
Stüdyon çok ilginç bir mekân...
Anneannemin Yeniköy’de doğduğu ev, aile yadigarı tarihi ahşap bina, benim stüdyom oldu bir anda. Bu ev kimsenin kullanmadığı, içine girmekten korktuğu eskilikte ve dökülmüşlükte bir evdi. Benim için farketmez dedim. Bana sadece dört duvar ver, ben üretirim, sokakta ve araba parklarında eser bitirmişliğim çoktur.
Çok önemlidir; sanatçının mutlaka üretim alanına, yani atölyeye ihtiyacı vardır. Yeni mezun olan sanatçıların en büyük sorunlarından biri budur. Çalışacak stüdyo yoktur.
El becerisi de var işlerinde. Hatta düpedüz ‘deli işi.
Bunlarla birlikte konstrasyonum müthiştir. Odaklandığım işe başladığım zaman beni hiçbir şey durduramıyor. Bir trans hali var. Bazen meditasyon da diyorum. Dünyayı kurtarıyorum gibi geliyor. Çalışmaya başladığım zaman veya eserle baş başayken hiçbir şeyi, hatta telefonu bile duymam. Sadece dinlediğim müzikle baş başayımdır. Saatlerce hatta günlerce haftalarca müzik dinlerim çalışırken.
Ne dinliyorsun çalışırken?
Çoğunlukla klasik müzik. Mozart’a aşığım. Dinlerken bağlantı kuruyorum kendisiyle. Ben Mozart’ım diyorum bazen.
‘Milli İçecek’te olduğu gibi bariz bir şekilde mizah var işlerinde?
O benim kişiliğimde ve hayatımda var. Ben bir şey yapmaya çalışmıyorum, o zaten bende olan bir şey, bana ait. Şu andaki televizyon dizilerinin yakaladığı bir dram var ya herkesin ‘diren kendine’ hali. Ondan hoşlanmıyorum. O biraz kolaya kaçmak çünkü. Önemli olan bu mizah duygusuyla, o dramı aynı anda yakalayabilmek.
Yurtdışında da sergilerin var. Yakında neler yapacaksın?
Ve daha da olucak yakın zamanda. Başarılı bir sanatçıysanız, sizi buluyor ve takip ediyorlar.Yetenek ve yaratıcılık keşfediliyor bir şekilde.
Senin en beğendiğin sanatçı kim?
Yıldız Tilbe.
Ardan Özmenoğlu hakkında detaylı bilgi için Bülent Erken’in tasarladığı yeni çıkan kitabını edinmeniz mümkün. ‘Ben Bienal Sanatçısı Değilim’ adlı kitabın metinleri İlkay Baliç’e ait.